j.one ile aynı evde durmak

2.7K 378 174
                                    

meraba yorum atar mısınız

-

gülümseyerek açtığı gözleri, sanki bir rüyada gibi parlamıştı. öyle ki, kendi evi olmasına rağmen ona aşırı derece de hoş gelmişti. her şey sanki bir rüya gibi... güzel, hoş, parıltılı, jisung... j.one... yanındaki jisung...

elini tuttuğu adama döndü. gülümseyerek ona bakıp koca bir iç çekti. "sanırım onunla çok fazla yatma hayali kurdum." ellerinin arasındaki kemikli eli okşayıp, heyecanlanarak konuşuyordu. "ancak... rüyadaysam eğer nasıl bu kadar tatlı olabiliyoruz? biraz daha erotik bir şeyler olabilirdi aslında..." gülerek elleri arasına alıp dudakları ısırdı, han jisung mükemmel.

ardından elinin arasındaki eli yanağına koyup gözlerini kapattı. hissediyordu... fena şekilde hissediyordu her şeyi. "bu güzel eller... bu güzel rüya... hiç uyanmak istemiyorum."

"ben rüya falan değilim." jisung'un sesiyle yavaşça gözlerini açıp tekrar iç çekti. güzel sesli çocuk, rüyasında bari onu heyecanlandırmasa... bir de ona bakıyor şaşkınca, minho da yine gülüyor. "biliyorum... ama bu kadar yakın olmamız... harika."

evet, bunlar rüya değildi. we know.

minho'nun saçma hayalleri ve rüya sandığı andan çıkarsak eğer, jisung bir hayli şaşırmış durumdaydı. "sen iyi misin?" diye sorma gereği de duydu. tamam... minho bir hayrandı ama korkutucu... değil mi?

"rüya değil mi?" dedi jisung sertçe elini çekerken. nefes alıp huysuzca ayağa kalktı siyah saçlı, gece onun için yorucu geçmişti. "benimle yatmak istiyorsan bunu açıkca söyle," diyerek lavaboya adımladı ayılmak için.

"siktir, duymuş. AMA RÜYA GİBİSİN J.ONE!! DUY BUNU!!" doğrulduğu yatakta kendi kendine sinirlenip bağırırken bunun aptalca olduğunu fark etti. tamam, bu utançla nereye kadar gidebilirdi... yine de umursamamaya devam edecekti çünkü utançtan ölmedi, maalesef yaşıyor.

minho, önden kalkmanın ve han jisung'un evinde olmasının şerefiyle mutfağa koşmuştu. elleriyle yemek yapardı idolüne, çünkü o yetenekli ve jisung vardı yanında... vardı yani... kafayı sıyırmıştı.

o yemekleri hızlıca yapıp masaya koymaya çalışırken, jisung ayılmış bir şekilde gelip masaya baktı. "donatmışsın..." diyerek gülüp bir tane salatalık attı ağzına.

minho heyecanla ona baktı. "beğendin mi?? ama yemedin, yemelisin. bak çok kilo veriyorsun sen, madem evimdesin yiyeceksin. no şirket, no hayran, yes eat." dediklerine karşı hafifçe gülüp masaya oturdu. "öyleyse sen neden hâlâ sadece bir hayran olduğunu iddia ediyorsun?" jisung'un sorusunun ciddiyetini iliklerine kadar hissetti ve göz ucuyla arkasına baktı. shinwoo'nun dediklerini zorlukla hatırlıyordu, jisung her şeyin farkında.

cevapsız bırakıp gülerek birkaç bir şey daha koydu ve kendi de oturdu. jisung'un bakışlarına mecburen karşılık verdi. bu hâlâ onu heyecandan titretiyordu. öyle ki, jisung'un ciddi tonu bile bedenini aleve veyordu. "cevapsız bırakman kötü olur, çünkü bunu 'evet, sadece basit bir ünlüsün' olarak algılayacağım. abartılı tepkilerin beni üzüyor, ben de shinwoo gibi biriyim, yani normalim."

sıkıntıyla iç çekip bakışlarını kaçırdı, ardından tekrar cesaretle ona baktı. "hayır, ünlüden fazlasının benim için. bak, yüzüne söylemeye utanıyorum ve bunu dalgaya vurup fanın olarak söylemek daha cazip geliyor. bunun seni üzdüğünü bilmiyordum, üzgünüm ama beni de anla lütfen, istemsizce aşırı tepki veriyorum." jisung yavaşça kafa sallayıp kahvaltısına başladı.

tabak, kaşık-çatal ve takırtı tukurtudan başka ses çıkmadı. göz temasından kaçınarak yemek yiyorlardı, sonrasını düşünmeden. elbet konuşacaklardı sonra.

jisung nazikçe ve saygıyla minho'ya gülümseyip masadan kalktı. "hayatımda yediğim en güzel yemekler. ellerine sağlık."

"afiyet olsun," diyerek karşılık verip gidişini izledi. bu sefer de sinirle yemeye devam etti yemeğini. her seferinde, sonradan saçma geliyordu söyledikleri. bu yüzden susup konuşmamak isterdi ortamlarda.

lavabodan ellerini yıkayıp minho'nun odasına geldi tekrar jisung. o sırada da telefonu alacaklı gibi çalıyordu, son anda yetişmişti. "alo?"

"neredesin sen piç??"

"sonra anlatırım. ne vardı?"

"jisung ya... benim de anlatmam gerekenler var, tutamıyorum içimde ve beni anlayan biri yok. ben de belki sen anlarsın dedim..."

"tamam buradan söyle, evde yokum." uzun süreceğini anlayıp yatağa oturdu ve arkasına yaslandı. hyunjin cidden boş ama komik biriydi. "aşko bak şimdi, felix ile ben yakın değilim ama arkadaşım tamam mı? buraları anlattım... neyse işte ropörtajlarda çok tuhaflaştı ve ben de anladım, benden hoşlanıyor. yani anlamıştım ama daha netim artık. NE YAPACAĞIM???"

"öncelikle... kulağıma sıçtın. ve... nasıl hoşlanıyor? ne dedi sana?"

"bir şey demedi... konuşmasından ve beden dilinden anlaşılıyor."

"peki, neden korkuyorsun?"

"çünkü... hazır değilim. o çok iyi ve biliyorsun eski sevgilim de sırf bencilliğim yüzünden benden ayrıldı."

"hyunjin, bir daha kendine bencilim dersen yapıştıracağım suratına. değilsin işte, gayet tatlısın."

"ama korkuyorum, yanlış olur diye. ne diyeceğim?"

"al karşına, 'seni seviyorum felix, denemek istiyorum ama eskiler yüzünden bir türlü olmuyor, sana âşığım ve artık ne olacaksa olsun-'" kapının arkasındaki ses ile kaşlarını çattı. hyunjin de kulağını tırmalarken, yatağında doğrulup ayağa kalkmak için hazırlandı.

"evet, hadi... başka???"

"böyle şeyler işte. korkma kısaca tamam mı? benim işim var, daha sonra ararım."

"lan daha-" hyunjin'i beklemeden kapatıp keyifle ayaklandı. enerjik tavırlarıyla kapıyı açtı aniden ve etrafa baktı. belli etse de, hiçbir şey olmamış gibi arkasını dönmüş giden minho'ya yetişti jisung. "hey!!"

şaşırmış gibi yapıp arkasına dönerek ona baktı sarı saçlı. "aa.. jisung?" kaşlarını havalanıp ona bakarken, oyunculuğuna karşı kıkırdadı jisung. gerçekten ölecekti onun yüzünden. minho acayip etkiliyordu her şeyiyle. "bu kadar belli etmene gerek yok. şaşırma sesin odada yankılandı resmen." jisung'un dedikleriyle dudaklarını dişleyip gözlerini yumdu utançtan. ardından yavaşça gülümseyip bakışlarını ona çıkardı. "yani... duyduk bir şeyler ama rastgele."

"o zaman rastgele de olsa... hyunjin ile konuştuğumu bilmelisin. ve bu sır aramızda kalsın; felix, hyunjin'den hoşlanıyor. belki ilişkileri vardır?" yakınındaki yüze şaşkınlıkla bakarken yutkundu ve kafa sallayabildi. "lee felix ve hwang hyunjin demek... aşırı iyi bu arada, dehşet iyi!"

"shinwoo'yu hâllettin mi?"

"hmhm, sayılır. şişe kırmasaydın iyiydi." ayaktaki sohbetleri yavaşça ayaklarını ağrıtırken esnedi yerinde minho. jisung da ciddiyetle ona bakıyordu. "ne yani benim yerime shinwoo mu olsaydı karşında?"

"shinwoo'yu reddettim dedim ya jisung... duymadın mı?" iddiayla konuşan gence hayretle güldü jisung. "gerçekten çok iyi hatırlıyorsun her şeyi... gerçi o an sen yoktun, seni suçlayamam." anlamazcasına ona bakan kişiye gülümsedi sahte bir şekilde. "shinwoo seni kullandı, sarhoşluğunuzdan yararlanıp bir şeyler yapacaktı."

"ne?" kaşlarını hafifçe çatan gence keyifle güldü. şimdi bu anlattıkları ona basitmiş gibi geliyordu ama dünkü yaşadıkları ve hissettikler tamamen karmakarışıktı. "evet... yani shinwoo'nun seninle işi yok minho, bedeninle işi var." işittiği laflardan sonra hızla eli karnına gitti. ufak bir rahatsızlık dürtüsü gelmişti ona ama jisung bunu göremeyip bakışlarını etrafta gezdiriyordu.

"bu arada..." dedi evi gezmeye gitmeden önce. "sabah bütün her şeyi duydum, erotik rüyalarını..." hızlıca, gülerek yanından uzaklaşırken öylece durdu minho. hafifçe ağzını açıp kafasına vurdu. utanç ve rezillik içinde yüzünü buruşturmuştu.

"sadece rüyaydı! gerçekleşmedi ki!!"

-

yakışıklı erkekler 3racha dinlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin