2.Bölüm "Korhan'lar kapatılsın"

1.8K 80 3
                                    

Halamların, Korhan ailesine düzenlediği ziyaretten bu yana 2 gün geçmişti ve ses, seda yoktu. Elemeleri geçemediğini düşünen ablam, karalar bağlamış oturuyordu. Gerçekten Allah akıl dağıtırken ne yapıyordu bu kız hiç bilmiyordum. Saçı başı dağıtmış, melankolik bir şekilde uzaklara dalmış halini görünce gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Korhan'ların kaldığı otele bütün sülaleyi görme umuduyla gitmişti ama karşılarına sadece evin yengesi çıkmıştı.Oğlanıda görememişti tüh.

"Nesi var bunun?" diye sordu Hattuç halam, ablamı işaret ederek.

"Güvendiği dağlara kar yağmış" dedim dalga geçerek.

"Korhan'ları dağ bilip, güvenirse bırak kar yağmayı, çığ düşer" demesi ilgimi çekti. Sahi halam daha önce de bu aileyi tanıdığını söylemişti.

"Hala sen onları nereden tanıyorsun?" diye merakıma yenik düşüp sordum. Önce cevap vermek istemedi bana, eteğinde görünmeyen tozları silkeyerek zaman kazandı. Sonra da "Nereden olacak, aynı mahallede komşuluk ettikte ondan" dedi homurdana homurdana.

"Eee baya iyi tanıyorsun o zaman"

"Tanıdığımı sanardım" dedi gizemli gizemli. Şu kadından doğru dürüst hiç  cevap aldığımı hatırlamıyordum. Hep bir alt anlam içeren cümleler, atasözleri ve deyimler ile süslenmiş laflar... Evet veya hayır yoktu lugatında.

"Sonra İstanbul'a mı taşındılar?"

"Dar geldi Antep, sığamadılar" dedi iç geçirerek. Aldığım hiç bir cevap beni tatmin etmese de soru sormaya devam ettim ama şansımı fazla zorladığımın da farkındaydım.

"Daha önce hiç ziyarete geldiler mi?"

"Ne sorup duruyorsun? İşin yok mu senin? Kalk annene yardım et" diye kış kışladı beni birden, bekliyordum zaten böyle bir tepkiyi. Hattuç halam her zaman devlet sırrı saklıyor gibi gezerdi, kolay kolay konuşturamazdı kimse onu. Ben usulca ayrılırken yanından, halen arkamdan söylenmeye devam ediyordu.

"Koca kızlara bak, biri kırk öksüz ile dul kalmış gibi yas tutuyor, diğeri laf peşinde! İşi kim görecek ananız mı?"

---------------------------------------------------------

Aynı günün akşamı babam eve keyifli geldi. Babamın gülüşünü görmek, tüylerimi diken diken etmişti. Ben bu adamın gülebildiğini bile bilmediğim için kısa çaplı bir şok yaşamıştım.

"Halam nerede?"  diye sordu daha kapı ağzındayken.

"İ-içeride" diye istemeden kekeledim. Yüzündeki gülümsemeyi silmeden girdi oturma odasına.

"Hala valla oldu hala" dediğini duydum ama devamını mutfağa gittiğim için işitemedim. Annem, ben ve ablam sofra için hazırlık yaparken babam birden ablamı çağırdı yanlarına. İşler gittikçe tuhaflaşıyordu.

"Neler oluyor?" diye sordu annem. Kıyamam hemende nasıl korkmuştu.

"Bilmiyorum anne ama babam gülerek geldi" dedim ve daha çok korkmasına neden oldum kadının. Kazım bey her mimiği ile bizi dehşete düşürmeyi başarıyordu. Karpuzu, salatayı içeri taşırken, bir şeyler duymayı denedim ama yok nafileydi. Meraktan şuracıkta çatlayacaktım.
Gerçek bir aile olamadığımız için, bir şeyleri beraber oturup konuşamıyorduk daha doğrusu bizi kimse insan yerine koymuyordu. Çorbanın tuzuna bakıp, kaselere dolduracağım sıra da ablam yeniden geldi mutfağa. İki eli kalbinin üstüdeydi ve yüzünde kocaman bir sırıtış vardı.

"Ne oldu Suna?" diye sordu annem benden önce.

"Anne, Seyran..."dedi ve salak salak sırıtmaya devam etti.

Yalı ÇapkınıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin