-Ömer-
İçeriden gelen mis gibi kokuyla gözlerim aralandı. Pencereye vuran yağmurun sesine doğru döndüm. Aralık perdenin arkasındaki manzara griydi. Elimi yastığın altına sokup, tekrar gözlerimi yumdum, bir süre böyle kalmak istiyordum.
Sanki saatler öncesinde yaşananlar hiç olmamış gibi.
"Uyandın mı?" arkama dönmeden, gri bulutları izlemeye devam ettim. Gülümseyerek. Yastığı göğsüme çekip sıkıca sarıldım. Kokusu burnuma doluyordu.
"Mis gibi kokuyor."
"Birileri acıkmış."
"Ne hazırladın?" ağır adımlarını arkamda durdurdu. Göz kapaklarım aşağı düştü. Yatağa oturup, tüy gibi parmakları çıplak sırtımı okşadı. Derin bir nefes aldım. Onun yanında yaptığım en iyi şey buydu son zamanlarda. Nefes almak. Yavaşça burnunu enseme sürttü.
"Ekmek kızarttım. Kendi ellerimle." Sıcak nefesiyle gıdıklandım.
"Yormasaydın kendini o kadar." aynı noktaya ıslak bir öpücük kondurdu. "Kıymetimi bil işte."
"Bilirim." omzumun üstünden dalgın suratına bakıp, kolundan çektim. "Biraz böyle kalalım mı? Sarılsana bana."
"Olur." iyice yerleşip, bacağını üstüme attı. Ben de karnımın üstüne düşen elini tuttum. "İyi uyudun mu?"
Nasıl uykuya daldığımı bile hatırlamıyordum ki. En azından kabus görmemiştim. "Horultundan ne kadar uyuyabilirsem." Kıkırdayıp omzumu ısırdı. "Yalancı göt."
"İyi ki müstakil ev. Komşulara yazık olurdu."
Beni gıdıklamaya çalıştığında kolundan kavrayıp tamamen üstüme çektim. Şimdi sırt üstü yatıyordum. Kısık gözleriyle gülümseyerek dirseklerini başımın iki yanına yasladı. "Sen de ölü gibi yatıyorsun. Bir kaç kere dürtmem gerekti."
"Tabii. O dürtmen kontrol amaçlıydı yani?"
"Evet." Gülerken başını da salladı. "Sen ne sandın sayın fesat?"
"Bilmem?" İkimiz de sırıtarak birbirimize baktık. Islak saçları alnına dökülmüştü. "Banyo yapmışsın."
"Sen de gir istersen. İlaç da çıkardım sana. Bir şeyler yiyelim sonra alırsın. Hasta olma şimdi başıma." kalbime aynı anda iyi gelip, ritmini bozabiliyordu.
"Yok. Böyle iyiyim."
"Tabii iyisin. Çünkü benim sevgilimsin."
Eğilip dudağımı yavaşça kavradı. "Dürteyim mi seni?" Diliyle alt dudağımı çekiştirirken, yavaş öpüşüne karşılık verdim. Elleri boynumun iki yanına konup ağzını iyice bastırdı. Ağzına güldüğümde ise geri çekildi. "Ama gözüme hiç de ölü gelmedin şimdi."
"Boş konuşma da öp beni." Deyip uzanıp dudaklarını kavradım, elimi tişörtünün içinden sokup beline sarıldım. Bir kaç dakika öyle öpüşmeye, birbirimize bakıp gülüşmeye devam ettik.
"Hadi, kalk artık. Buz gibi oldu masadakiler." Son bir kere dudağına asılıp doğruldum. Üstümden kalkıp elini uzattı. "Gel hadi."
Tüm şu dertlerin ortasında beni bırakmayacağını zaten biliyordum da, ona tutunmaya bu denli ihtiyacım olduğunu yeni yeni kavrıyordum.
-
Bana verdiği montun cebine ellerimi sıkıca gömüp, adımlarımı hızlandırdım. Telefonum saatlerdir kapalıydı. Saat beşe geliyordu. Okul saati çoktan bitmişti. Yasemin'e de haber vermediğim için biraz suçluluk hissediyordum. Ama aksi durumda nefes alamayacaktım. Eğer ona gitmeseydim ve beni tutmasaydı sağ çıkamayacaktım gibi.