Beşinci Bölüm

95 13 131
                                    

3 Mart

"Yena,"diye seslendi Bee koridordan. Sesinin gittikçe yaklaştığını duyabiliyordum. Sonra kapı aralandı, gözlerimi açtığımda Bee karşımda duruyordu.

"Oo, özür dilerim tatlım, uyuduğunu fark etmemişim. Saat neredeyse on oldu. Chan seni arıyor." Yüzündeki gülümseme hem cesaretlendirici hem de alaylı bir ifade içeriyordu.

"Tamam," dedim uykulu bir sesle. "Hemen geliyorum." Ayağa kalkıp gerindim, sonra da yeşil renkteki sabahlığımı giyip Bee nin elinde telefonla beklemekte olduğu oturma odasına doğru yürümeye başladım.

"Al," diye fısıldadı Bee. "Seninle konuşacağı için çok heyecanlı gibi."

"Şşşt," diye uyardım onu. Chan'ın dört gözle onun aramasını bekliyormuşum gibi bir fikre kapılmasını istemiyordum çünkü durum gerçekten de öyle değildi. Dahası, henüz kahvemi bile içmemiştim, dolayısıyla üzerimdeki negatifliği atmamıştım.

"Efendim?"

"Merhaba Yena."

"Merhaba." dedim, sesini duyar duymaz içim ısınmıştı. Sesi güçlü bir espresso etkisine sahipti sanki.

"Biliyor musun, hâlâ adaya geri dönmüş olman gerçeğine alışamıyorum." dedi Chan. "Bay Adler'in sahilinde eski bir halat salıncak bulduğumuz günü hatırlıyor musun?"

"Evet." dedim gülümseyerek. Aklıma birden mavi çizgili yeşil mayosu gelmişti.

"Sen denemeye korkmuştun," dedi Chan. "Ama seni suda yakalacağıma söz vermiştim."

"Evet, ama anlaştığımız gibi beni yakalayamadığın için karnımın üzerine düşmüştüm."

İkimiz de kahkahalara boğulurken hiçbir şeyin değişmediğini fakat aynı zamanda birçok şeyin değiştiğini fark ettim.

"Baksana, bu akşam ne yapıyorsun?" diye sordu Chan, 1988 yılının yazında tanıdığım çocuktan daha çekingen geliyordu sesi. Chan ya biraz güvenini kaybetmişti ya da biraz mütevazı birine dönüşmüştü. Hangisi baskındı, emin değildim.

"Hmm. hiçbir şey," diye yanıt verdim.

"Düşündüm de eğer sen de istersen Robin'in Yuvası'nda akşam yemeği yiyebiliriz. Geçen sene bir arkadaşım açtı. New York'takilerle kıyaslanamaz tabii ama biz gayet hoş bir restoran olduğunu düşünüyoruz. Müthiş bir şarap listesi var."

"Kulağa çok hoş geliyor," dedim sırıtarak. O sırada Bee'nin beni izlediğini hissedebiliyordum.

"Harika," dedi Chan. "Akşam yedi uygun mu seni almam için?"

"Uygun," diye cevap verdim.

"Harika."

"Görüşürüz, Chan."

Telefonu kapattım ve mutfak masasında beni dinleyen Bee'ye döndüm.

"Eee?"

"Ne 'Eee?'" diye cevap verdim.

Bee bana bir bakış attı.

"Bu akşam dışarı çıkıyoruz."

"Güzel."

"Bilmiyorum," dedim yüzümü buruşturarak. "Kendimi tuhaf hissediyorum.

Bee elindeki gazeteyi ikiye katladığı sırada, "Aptallaşma." dedi. "Bu akşam başka ne yapacaktın ki?"

"Mesaj alındı," diye cevap verdim ve küçük denizkabuğu koleksiyonunun olduğu kahve masasındaki reçel kavanozuna elimi daldırdım. "Önce Chan, sonra Jay. Kendimi paslanmış gibi hissediyorum."

march violets, jay✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin