Ankara'nın fakir bir mahallesinin, diğerlerinden daha ıssız kalmış yıkık dökük gecekondu'nun kapısını açtı adam. Kucağında neredeyse baygın gibi yatan oğlunu alelacele eski kanepeye yatırdı. Arkasına bir yastık koyarken ''Babam iyi mi böyle?" Diye sordu oğlundan bir tepki almak adına.
Belli belirsiz başını salladı çocuk. Adam bu tepkiye bile mutlu oldu. ''Aslan oğlum benim.'' Diye söylendi şefkatle.
Çocuk bir ölü gibi ruhsuz bakışlarıyla babasını izlerken adam yalancı bir gülümsemeyle oğlunu neşelendirmeye çalışıyordu. ''Acıktın mı oğlum, ablana söyleyelim gelirken balık ekmek alsın mı bize?" Usul usul başını okşayan şefkatli el, gözlerine sevgiyle bakan yaşlı gözler ve kırık, çatlayan kısık ses.. Her şeyin farkında ama tepki veremeyen çocuk halsizce başını iki yana sallamaya çalıştı.
''Midem bulanıyor baba.'' Dedi zorlukla.
''Olsun aslanım benim. Sonra yersin.'' Baba yemeyeceğini bile bile aradı kızını. Belki ellerinde kalan son parayı harcayacaklardı ama o an bunu umursamadı. Oğlunun yanında konuşmamak için küçük evin mutfağına geçti. Arkasında yüzü buruşmuş bir oğlan bıraktığından habersizdi.
Ne zaman diyalize bağlansa kendinden geçiyordu çocuk. İlaçlar zayıf vücudunu şişirir, haftanın dört günü girdiği diyaliz yüzünden doğru düzgün bir şey yiyemediğinden çoğunlukla yatardı. Uzun zamandır tuvalete bile tek gidemiyordu. Farkındaydı, ölüyordu. Bugün babasıyla doktorunun konuşmasına da kulak misafiri olduğundan emindi artık. Diyalize zor para yetiştiren babasının onu daha fazla yaşatmaya gücü yoktu.
''Aradım ablanı geliyor. Biz iki delikanlı yarımşar, ablan olacak prenses çeyrek yapacakmış. Diyetteymiş hanfendi.'' Dedi babası mutfaktan. Ve onun isyanıyla sabahtan beri ilk kez yüzünde bir tebessüm oluşan çocuk içeri giren babasının anlık duraksamasına sebep olurken babası daha sonra kendisine gelmiş ve hızla yanına gelerek başının tepesine öpücük kondurmasına sebep olmuştu.
''Oh! Ha şöyle lan. Gül biraz aslan parçam.'' Alnına değen dudakların varlığı gülüşünü genişletirken babası oğlunu daha çok güldürmek için yanağını ve boynunu da öpmüş, çocuğun minik kıkırdayışlarıyla kendisi de gülmüştü.
''Ya baba!" Dedi çocuk.
''Kurban olayım sana babam.'' Dedi adam.
Kapı sertçe çaldı. Baba ve oğlu keyifli gülümsemelerle ayrıldılar.
''Ablan geldi herhalde. Kesin almadan geldi.'' Babası söylenerek doğrulduğunda kapı bu sefer menteşelerinden ayrılmak ister gibi vuruldu. Adamın kaşları çatıldı. Tam gitmek için hamle yapacaktı ki kemikli bileği narin eller tarafından kuşatıldı.
''Gitme baba.'' Dedi çocuk. Kendisi bile bilmiyordu sebebini ama, çok güçsüz hissediyordu. Sanki, son anlarını yaşıyordu.
''Geleceğin babam.'' Dedi adam. Çocuğunun alnına dökülen saçlarını son kez okşadı. Son kez gülümsedi. Son kez eğilip yanağını öptü, mis kokusunu içine çekti. Ardından kalktı.
Fakat adam daha odadan çıkamadan evin kapısı bir anda geriye savrulup gürültüyle duvara çarptığında dış kapıda dikilen iri yarı adamlar evin içine doluştu. Küçücük ev birden daha da küçüldü. Babası bir kendisine bir evin içine dağılan adamlara bakarken arkalarında biri daha girdi. Saçları kazınmış genç adamın gelmesiyle bütün adamlar iki yana çekildi. Çocuğun görüş açısına giren genç adam eski püskü kanepe de yatan bedene ufak bir bakış atıp evi inceledi. Ağır postalları eski halıları üstünde sertçe sürtünürken çamura bulanan halılarına baktı çocuk. Kaşları çatıldı. Gözleri pencereden dışarı kaydığında yağmurun başladığını farketti. Ürperdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ö.Ç (Gay)
RomanceÖcal Çelik babasını öldüren uyuşturucu baronu Çetin Ünal'dan, nam-ı diğer Çeto'dan intikam almak için ülkenin en azılı suçlularının tutulduğu hapishaneye girer. bir mahkûm olarak...