Devam-6

89 3 4
                                    

Başını Ayda'nın göğsüne iyice yasladı kız.  Gerçekten mutluydu. Gerçek mutluluğu bu kadın getirmişti onlara. Hayatlarının en büyük eksik parçası gibiydi, onunla tamamlanmışlardı.
Ayda bu günlerde epey yoruluyordu, ama gece uyumadan önce kızına sarıldığı an bütün yorgunluğu toz olup ayrılıyordu bedeninden. Aralarındaki iletişim çok güzeldi, sanki aradaki yıllar hiç ayrı geçmemiş gibiydi.

Çin'deyken Ayda son zamanlarda öyle bıkmıştı, kendisi için hiçbir şeyin duzelmeyeceginden öyle emindi ki...
O aralar buraya geri dönmemeyi bile düşünmüştü. Gözünden yaş bile akmıyordu, donuk birine dönüşmüştü. Aklı, kalbi öyle karmakarışık olmuştu ki bir daha düzene girmeyeceğini düşünüyordu. Onu buraya hapseden, bunlara sebep olan kişiden intikamını da aldıktan sonra, hayatının enkaziyla baş başa kalmıştı.

Önceden hiçbir şey kendisini yıkamaz sanıyordu. Öyle sanmakta haklıydı da. Güçlüydü; kalbinin, ruhunun ve yüzünün güzelliği bulunduğu yere neşe getirirdi. Cesurdu, yerine göre asîydi, inatçydı.Ama en güçlü insan bile yenilir...
Belki yenilmesi için daha büyük felaketler gerekirdi ama sonuç değişmez. O da yıkılmıştı, paramparca olmuştu. Aynaya baktığında artık sadece bir harabe görüyordu. Öfkeden uyuyamıyordu. Bazenleri öfkesini çıkarmak için sessizce kendine ufak zararlar veriyordu. Bu ona iyi geliyordu. Ruhun acısını yatıştırmak için bedenine zarar vermek...
Rüzgâr olmasa şimdi yaşıyor olmayacağından emindi.
Ama şimdi kollarındaki kızına bakınca o hislerin çok uzaklarda kaldığını anlıyordu.

- Ana

- Söyle kızım.

- İyi ki geldin.

Kızın başının üstünden öpüp biraz daha bastırdı kendine.
- İyi ki geldim de sana kavuştum.

Herkeste böyle miydi bilmiyordu ama inanılmaz bir bağ vardı çocuklarıyla arasında. Hele Kırçiçek, ona eski tasasız günlerini hatırlattığı için içini açıyordu.

Bugün Han otağında değil, Balamir'le Kırçiçek'in otağında kalıyorlardı. Niyeyse Kırçiçek burada daha rahat hissettiğini söyleyip ikna etmişti Ayda'yı. Onlar iç otağda, Balamir ön tarafta uyuyacaktı.

Üstünü çıkarmadığını fark edince,elbiselerini değişmek için ayağa kalktı kadın.Sandığın üstüne koyduğu geceliği giydi, uzun saçlarının örüklerini söküp taradı, çiçek özlerinden hazırlanmış ( bu karışımı yıllar önce kendi bulmuştu) güzel kokulu merhemi ellerine ve yüzüne sürdü.
Arkasına döndüğünde ona hayran hayran bakan kızına gülümseyip tekrar eski yerini aldı.
- Ana, ne kadar güzelsin...

- Eh işte, senin yanında sönük kalsak da.

- I-ıh.
Bence seni kimse sönük bırakamaz.
Anam olduğun için demem bunu, gerçekten ay gibi parlarsın.

- (güldü kadın) Herkes adını taşır derler.

- Keşke sana benzeseydim.
Ufacık bile benzemem sana.

- Niye öyle dersin kızım, senin güzelliğin ayrı benim ayrı. Hem, insanın anası ona acunun en güzel hatunu gelir. Bana da anam öyle gelirdi.

- Sen peki anana mı benzersin, Toygar Han'a mı?

- İkisine de benzemem ben. Tılsım benzerdi anama. Çolpan da teyzemize benzermiş, öyle derdi babam.
Ben babamın anasına benzerim.

- Ne vakit vardı uçmağa, gördün mü hiç onu ?

- Gördüm. Tılsım'ın toyundan 2 bahar önce öldü Aça nenem. Belki yaşasaydı engel olurdu Tılsım'ın yaptığı hataya...
Çok severdim onu, o da beni diğer torunlarından daha çok severdi. Ona benzerim diye herhalde.
O kadar özledim ki onu, hâlâ daha özlerim..

- Nasıl biriydi ?

- Sert biriydi,-zaten Dağ hatunları öyle olur biraz, bilirsin.
Az gülerdi, ama gülünce yanaklarından güller dökülürdü sanki.
Otacılık bilirdi, şifa dağıtırdı elleri. Hem Kün ata, hem de ondan öğrendim ne öğrendiysem. Ana gibiydi bize.

- Her gece bu kadar çok soru sorup başını şişiririm,zaten gündüz çok yorulursun.Bırakayım da uyu ana.

- Soracaksın tabi,sormadan nasıl tanıyacaksın aileni ? Merak ettiğin ne varsa öğren isterim. Hem, sen sabaha kadar konuşsan da anca yorgunluğumu alırsın benim.

- Peki, madem öyle dersin.
Bebekliğimi anlatsana.

- Hmm, bebekligini.. Peki.

-...

- Benim kızımsın diye demem ama o kadar güzel bir bebeydin ki..
Ağzın burnun minicik, saçların aynı böyle kapkara, yanakların elma gibiydi.
Senden bir gün ayrı kalsam kafayı yer, Dağ'a gidip döndüğüm vakitler ağlatana kadar mıncırırdım.

Yine o günlere gitmişti kadın.
- İlk dediğin şey ne oldu bilir misin?

- ...

- Baba!
Ben seni o kadar karnımda taşıyayım, emzireyim, bakayım; sen git baba de.

(Gülüştüler)
- Onu mu severdim daha çok ?

- I-ıh.
İkimizi de aynı severdin bence.
Onu benden beni ondan kıskanırdın.

Kırçiçek her şeyi soruyor, ama asla Rüzgâr hakkında bir şey sormuyordu. Yok sayıyordu kandaşını. İçten içe onunla ilgili bir şey sormasını bekliyordu kadın, ama yok. Konuyu kendi başlatmalıydı belki de.

- Rüzgâr , "ana" dedi ama ilk.
Zaten bir tek anası vardı, başka şansı yoktu.

Konu açılınca bakışları değişti kızın hemen. Duymak bile sinirini bozuyordu.
O pis Çinlinin oğluna kandaş diyemezdi asla.

- Hmm.

- Kırçiçek, seni sıkmak istemem. Ama Rüzgâr senin kandaşındır, ondan böyle nefret etmen üzer beni. O da sen de benim karnımda büyüdünüz, benim sütümden içtiniz. Onu el gibi görme.

- O pis Çinlinin oğluna nasıl kandaş diyeyim ana ?
Her baktığımda babası gelir aklıma.İyi ki uzaktadır da mecbur kalmam görmeye.

- Onun ne suçu  var kızım?
Baba bile demedi hiç o ite. O da nefret eder ondan.

-...

Kısa bir sessizliğin ardından, konuşmanın burada bitmesini istemediğinden başka bir konu açmak istedi Kırçiçek.
- Babamla ilgili de bir şeyler sormak isterim.

- ...

- Hâlâ sever misin onu ?

- Niye merak edersin bu kadar Kırçiçek, o mu sordurur durur yoksa sana bunu ?

- Hayır, ben kendim merak ederim.
Ne istersen sor dememiş miydin ?

Belki de bu soruyu bu kadar ısrarla sormasının nedeni, anasını kıskandığı, sadece ona ve onun babasına ait olmasını istediği içindi.

- Doğru dersin, öyle dedim.

-...

- Yalan söylemek istemem sana asla. Her sorduğun şeye dürüstçe cevap veririm.
O yüzden...

-...

- Severim.

Gülümsedi kız, biliyordu zaten bunu ama anasının ağzından duymak daha güzeldi.

- Daha ilk gördüğüm an, anlamıştım kurgana girene dek üreğimde tek birinin sevdasını taşıyacağımı.

- Bilirdim, bakışlarından belli.

İç otağla ön tarafı ayıran kısıma vuran ateşin ışığı sayesinde, ardındaki siluet görünüyordu, o yana gözü kayınca fark etti Ayda.

- Çok da iyi tanırım o albız babanı.
O kadar iyi tanırım ki kulaklarını dikmiş bizi dinler imdi kesin, onu da bilirim.

Ayda'nın baktığı yöne bakınca gülümsedi kız da.
Gölgeden gelecek cevabı duymak için beklediler biraz.
Kenara çekilmişti ama hâlâ görünüyordu adam.

- Yok öyle bir şey , uyurum ben !

Bu cevaba uzunca güldüler ana kız.

Destan🤍 ~AydaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin