703, Kan Çağı
"İnsanlar bilmedikleri şeyden çekinir, anlayamadıklarını yargılar, kontrol edemedikleri güç karşısındaysa alkış tutar.
Yedi yıl önce Gharzul'u geldiği yere geri gönderdiğimde insanlar sahip olduğum güç karşısında saygıyla eğilip alkış tuttular, ancak beni hiçbir zaman kendilerinden biri olarak kabul etmediler. Bana karşı en ufak bir sevgi ve merhamet beslemediler. O zamanlar iyi bir şey yaptığımı sanıyordum. Onlar için bir kahraman olurum, sonunda kabul edilir ve sevilirim sanıyordum. Yanıldığımı anlamam hiç de uzun sürmedi. Belli bir saygınlık kazanmıştım gerçi. Artık her önüne gelen beni itip kakamıyordu ve başlar karşımda saygıyla eğiliyordu. Bu durum başlarda hoşuma gitse de çok geçmeden bu sahte saygının ardındaki gerçeği gördüm. Bana bakan gözlerdeki korkuyu ve nefreti ayırt ettim. Saygı zannettiğim şey, aslında korkudan ileri gelen samimiyetsiz bir zorunluluktu yalnızca.
Onlar için bir insan değildim. Sahibini ne zaman ısıracağı belli olmayan, asla kışkırtılmaması gereken ve mutlak denetim altında tutulması gereken, son derece tehlikeli bir yaratıktım. İnsan olarak görülmediğimden, insanca muamele de görmedim. Dört yılımı geçirdiğim soğuk, rutubetli ve git gide büyüyen nefretimin taş duvarlarda yankılandığı bu karanlık kuyuda, ellerim zincirli halde, önüne bir parça kuru ekmek fırlatılarak kendi halime terk edildim. Kimsenin beni duymadığı, görmediği, hatırlamadığı bu pis yerde, zihnimde kök salan düşünceler de en az bulunduğum yer kadar karanlık ve soğuk.
Onlara hiçbir zararım dokunmadığı halde benden bu kadar nefret ediyorlarsa, bu nefrete değmeliyim. Ben insanca muamele görmeyi bu kadar delicesine isterken bana bir yaratıkmışım gibi davranıyorlarsa, belki de onlara görmeyi çok istedikleri şeyi göstermeliyim.Öfkemin gün geçtikçe derin bir kine dönüştüğünü hissedebiliyorum. Bunun olması için bana öyle uzun bir süre tanıdılar ki kinimin sandığımdan bile daha güçlü kök saldığını artık görebiliyorum.
Bir zamanlar merhametin dünyayı değiştirebileceğine inanırdım. Şimdiyse zalimliğin dünyayı değiştirebileceğine inanıyorum. Çünkü onların zalimliği beni değiştirdi."
Aris kemikli parmaklarını kuyunun rutubetli, soğuk taş duvarlarından yavaşça uzaklaştırdı. Böylece, parmak uçlarından yayılan ve karanlıl kuyuyu nispeten aydınlığa kavuşturan soluk mavi ışık yavaşça söndü. Uykusuzluktan kanlanmış gözlerini biraz önce duvara nakşettiği büyülü yazıların üzerinde gezdirdi. Yazılar, karanlığın içinde soluk mavi bir ışıkla parıldamaya devam ediyordu. Yazdıklarını okuma zahmetine girmedi. Zaten hepsi uzun zamandır zihnine ve yüreğine kazınmış şeylerdi.
Uykusuzluktan kanlanmış gözlerini, yetersiz beslenmekten iyice zayıflamış olan bileklerine, oradan da bileklerini sıkıca kavrayan kalın zincirlere kaydırdı. Kral, bu zincirlere Büyükapanı diyordu çünkü büyü yapılmasını engelleyen güçlü bir örüyle kaplıydı. Bu lanet şeyler bir noktaya kadar sahiden de işe yaramıştı. Aris, bu kasvetli kuyuda geçirdiği dört senenin neredeyse tamamında hiç büyü yapamamıştı. Yine de denemekten vazgeçmemiş ve sonunda örüyü kırmanın bir yolunu bulmuştu. Son bir aydır büyü yapabiliyordu. İstese hemen şimdi bu lanetli yerden kurtulabilirdi ancak buradan çıktığında yapabileceği ve yapmak istediği şeyler en az kendisine yapılanlar kadar zalimceydi. Bu yüzden içinde bir yerde hala insanca yaşamayı dileyen parçası onu bu karanlık yerde tutmaya devam ediyordu. Ne yazık ki bu parçası her an sönebilecek cılız bir ışık huzmesi kadardı ve onun sesini dinlemek her geçen gün daha da zorlaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ZAMANLARIN KRALLIĞI: Kan Çağı
FantasyWattys Büyük Ödül Kazananı "Bir Zamanların Krallığı" serisinin ikinci kitabıdır. Aris, Gharzul'u yenmesinin ardından lanetli olarak görülen çocuktan herkesin sevip saygı duyduğu bir kahramana dönüşeceğini ve artık normal bir hayatının olabileceğini...