Yolculuğun geri kalanında Aris kimseyle konuşmadı. Akşam yemeklerinden hemen sonra arkasını dönüp yattı ama çoğu zaman tekrar kabus görme korkusuyla uyuyamadı. Kimse ona ne olduğunu, kulaklarından neden kan geldiğini sormamıştı ancak o geceden beri herkes Aris'e tuhaf, kaçamak bakışlar atıyordu. İçlerinden biri neler olduğunu sorma cesareti gösterse bile Aris olanları anlatmaz, anlatamazdı. O gece gördükleri, duydukları zihninin içinde dönüp duruyordu. Gördüğü şeylerin yalnızca hayal gücünün bir ürünü olduğuna inanmak istiyor ancak bir parçası gördüklerinin tamamen gerçek olduğunu biliyordu. Bazı parçalar zihninde birleşiyor ve kafasını kurcalayan sorular yanıt bulmaya başlıyordu. Gharzul ona, sahip olduğu gücün kendisine Gölge Ruhlar tarafından verildiğini ve zamanı geldiğinde onu bulacaklarını söylemişti. Aris o zaman bunun ne anlama geldiğini anlayamadığı gibi, Gharzul'un gerçeği söylediğinden bile emin olamamıştı ancak gördüğü kabus bir şeylerin yerli yerine oturmasını sağlıyordu. Kabusundaki karaltı ona sahip olduğu gücün yarısının kendilerinden geldiğini söylemişti. Öyleyse gördüğü o şekilsiz, karanlık varlıklar Gharzul'un bahsettiği Gölge Ruhlar olmalıydı. Aris onların kim olduğunu artık biliyordu. Karaltının gözlerinde gördüğü anıdan ve sonraki sözlerinden anlamıştı. Gölge Ruhlar, kendisi gibi Druha gecesinde doğmuş olan kişilerdi. Acımasızca öldürülmüş ve bir şekilde, ruhlarını karanlığa adayıp intikam yemini etmişlerdi. Kendisiyle konuşan Gölge Ruh'un da dediği gibi Agnarf'ın dünyaya hükmetmesini istiyorlardı ve bunu da Aris'in aracılığıyla yapmaya çalışacaklardı. Tüm bunlar Aris'in midesine kramplar sokuyor, soğuk soğuk terlemesine neden oluyordu. Hagmar'ın varlığına en çok ihtiyaç duyduğu anlardan biriydi. Ustası burada olsa ona gördüklerini anlatabilir ve akıl danışabilirdi. Akıl danışmak şöyle dursun, ustasını bir daha görebileceğinden bile emin değildi. Kendisini yapayalnız hissediyordu ve karanlık, onu kucaklamak için pusuda bekliyordu. İstediğin dönemece sap, istediğin patikayı takip et, istediğin tepeyi tırman, istediğin yere git. Yolunun sonu, bizimkiyle aynı yere çıkacak. Sen, Agnarf'a aitsin.
Karaltının sözleri zihninde milyonuncu kez dolanırken kuvvetli bir rüzgar esti. Aris'in pelerininin başlığı rüzgarda savrulup geriye düştü, bedenini soğuk bir ürperti kapladı. Dizginleri tutan parmakları gevşedi, görüşü bulanıklaştı. Önünde uzanan ağaçlık yol puslu bir karanlığa gömüldü. Biraz önce yanı başında olan herkes pusun içinde silik birer silüet haline geldi. Izavo'nun hemen önde Luan ile birlikte at sürdüğünü, Abelus'un sağ tarafında atının sırtında ağır ağır ilerlediğini ve arkalarından bir grup askerin geldiğini görüyordu ancak hepsi sanki gözlerini sertçe ovuşturmuş, sonra da görüşü bozulmuş gibi silikti. Ya onlar ya da Aris gerçekten burada değilmiş de etrafında gördüğü şeyler bir hokkabazın illüzyonuymuş gibi görünüyordu. Pelerini rüzgarda ağır ağır dalganan Izavo'ya seslenmek için dudaklarını araladı ancak sesi çıkmadı. Hava giderek soğuyor, karanlık daha da koyulaşıyordu. Kendisinden başka kimse bunun farkında değil gibiydi. Yine aynı his, diye düşündü. Geçen gece gördüğü kabusta neler hissettiyse şimdi de aynı hisler onu esir almıştı. Yine mi kabus görüyorum? Ayıkken bile mi?
Aniden rüzgar fısıldadı. "Yanındaki bu insanların dostların olduğunu mu zannediyorsun?"
Aris yutkundu. Sesi tanımıştı. Gölge Ruhlar.
"Eğer dünyanın geri kalanından farklıysan dostun yoktur."
Aris sanki kaçabilmesi mümkünmüş gibi dizginlere asıldı ancak ne atı ne de bedeni kendisine itaat etmedi. Kaçmak, asla eyleme dökülemeyen bir düşünce olarak zihninde çakılı kaldı.
"Seninle işleri bittiğinde," diye devam etti ses. Bu kez yalnızca bir değil, bir sürü ses duyuyordu ve hepsi koro halinde aynı şeyi söylüyordu. "Bir paçavra olarak kenara atılacaksın. Çektiğin eziyetlere katlanamayıp ölümü dileyeceksin. Sana bunu yapmalarını engelleyebilecek güce sahipsin. Kara Lisan'a sahipsin! Kullan onu! Onlar seni yok etmeden önce sen onları yok et!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ZAMANLARIN KRALLIĞI: Kan Çağı
FantasiWattys Büyük Ödül Kazananı "Bir Zamanların Krallığı" serisinin ikinci kitabıdır. Aris, Gharzul'u yenmesinin ardından lanetli olarak görülen çocuktan herkesin sevip saygı duyduğu bir kahramana dönüşeceğini ve artık normal bir hayatının olabileceğini...