Aris'in Kral Aldhamir'in teklifini kabul etmesi üç gün sürdü. Üç gün boyunca kendi içinde verdiği savaş sonunda değer verdiği kişileri koruyabilmek için gerekirse kiralık katil olabileceğine karar verdi. Biraz daha düşününce Vaniph Liman Kenti'nde karışıklık çıkaran korsanların da birer katil ve gaspçıdan fazlası olmadığını, onları bu dünyadan temizlemenin kendisini bir katil yapmayacağı sonucuna vardı. Bu düşünce de nihai kararını vermesinde etkili oldu. Suçluluk hissetmemek için kendisini aklayacak bahaneler ürettiğinin farkındaydı ancak düşüncesi büsbütün yanlış da sayılmazdı. Ruirenli korsanların zalimlikleri tüm Fani Dünya'da anlatılırdı.
Kararını Kral Aldhamir'e bildirdiğinde Torgen kralı Aris'e Khala ve Randi'yi görebileceğini söyledi. Şimdi önde saray kahyası, arkada kendisi, Khala ve Randi'nin tutulduğu zindana doğru gidiyorlardı.
Aris, Kral Aldhamir'in onları - özellikle de Khala'yı - nasıl bulunduğunu, Khala'nın nasıl hayatta kaldığını ve bunca zaman nerede, ne yaptığını deli gibi merak ediyordu. Soracak tonla sorusu vardı ancak yapacakları görüşme kısıtlıydı.
Zindanın labirenti andıran, meşalelerle aydınlatılmış rutubetli ve boğucu koridorları arasında ilerlerken Aris'in yüreği göğüs kafesini delip çıkacakmış gibi hızla atıyordu. İleri doğru attığı her bir adımda kalp atışının sesi adeta kulaklarında yankılanıyordu.
Nihayet Khala ve Randi'nin tutulduğu hücreye vardıklarında Aris ellerini demir parmaklıklara doladı. Burnuna gelen pas kokusu onun için oldukça tanıdıktı. Dışarıdaki yaz güneşine rağmen yerin yedi kat altındaki bu kasvetli zindan, tıpkı hatırladığı gibi insanın içini ürpertecek kadar karanlık ve boğucuydu.
Meşaleden yayılan turuncumsu ışıklar hücrenin bir bölümünü aydınlatmış ancak köşede bulunan saman yatağının olduğu bölümü pek aydınlatamamıştı. Aris'in görebildiği kadarıyla Khala orada yatıyordu. Randi ise öbür tarafta yere oturmuş, dizlerini karnına kadar çekiğ sırtına duvara dayamış bir halde sessizce ağlıyordu. Aris'in geldiğini görünce gözyaşlarını sildirip ayağa kalktı. Yüzünde şaşkınlıkla karışık umut benzeri bir ifade belirmişti. Bir anlığına Aris'in onları bu korkutucu yerden kurtarabileceğini düşündü, hemen sonray bundan emin olamayarak eski endişeli ruh haline geri döndü.
"Fazla vaktin yok. Ne konuşacaksan konuş."
Aris, Kahyanın meymenetsiz sesini ve gereksiz varlığını görmezden gelerek bakışlarını Randi'ye odakladı. Onu son gördüğünden beri bir hayli değişmişti. Saçları ve boyu uzamış, buna karşın zayıflayıp gözlerine kederli bir ifade çökmüştü. Gözlerinin maviliği daha da koyulaşmış gibiydi ya da belki de sadece ışık yüzünden öyle görünüyordu. Üstü başı, beline kadar uzanan siyah saçları toz içindeydi ve kollarında oluşan çiziklerle bereler tartaklandığını gösteriyordu. Kim bilir buraya ne şartlar altında getirilmişti. Tagarius'un onu muhafızlara teslim etmemek için epey çaba sarf ettiğinden de emindi. Aris, onu baştan aşağı süzerken yine aynı şeyi yaşıyorum, diye düşündü. Daha ne zamana kadar sevdiklerini kendisi yüzünden acı çekerken seyredecekti? Bu düşünce öfkesinin kabarmasına neden oldu. Demir parmaklıkları ve dişlerini sıktı. Şakaklarında damarlar görünür hale gelmişti.
"Bunun için kendini suçlama."
Randi'nin uzun zamandır duymadığı o narin, bahar rüzgarını andıran sesi Aris'in parmaklıkları kavrayan ellerini gevşetmesine neden oldu. İşte onun böyle tuhaf bir özelliği vardı. Şefkati insanı yatıştırıyor, yüreğinde kabaran alevlere su serpiyordu. Bunu ancak şimdi, onun yokluğunu deneyimledikten sonra fark edebilmesi ne tuhaftı.
"Yüreği taşlaşmış kişilerin kötülük yapmak için bir nedene ihtiyacı yoktur. Bu olanların sorumlusu sen değilsin."
Keşke buna inanabilseydi. Ona göre bir şekilde, her şeyin suçlusu kendisiydi. Öyle ya da böyle, isteyerek ya da istemeyerek birilerine zararı dokunuyordu. Bakışlarını zindanın zeminine doğru kaydırdı. Bir şeyler söylemek istiyor ancak uygun kelimeleri bir türlü seçemiyordu. Tam o sırada Khala yattığı yerde kıpırdandı ve oldukça yavaş bir biçimde doğrulup başını Aris'ten tarafa çevirdi. Önce sanki onu görmekte zorlanıyormuş gibi gözlerini kıstı, sonra dudakları hafifçe aralandı ve çenesi titredi. Göğsü hızla inip kalkmaya başlamıştı. Gördüğü şeyin bir sanrı olup olmadığını anlamak için gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ancak değişen bir şey olmadı. Aris hala kanlı canlı bir biçimde tam karşısında duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ZAMANLARIN KRALLIĞI: Kan Çağı
FantasyWattys Büyük Ödül Kazananı "Bir Zamanların Krallığı" serisinin ikinci kitabıdır. Aris, Gharzul'u yenmesinin ardından lanetli olarak görülen çocuktan herkesin sevip saygı duyduğu bir kahramana dönüşeceğini ve artık normal bir hayatının olabileceğini...