2- Aldatma

20 3 0
                                    

𝔽𝕖𝕝𝕚𝕩:
Sertçe çarptım kapıyı yüzüne, acımadan. Arkamda bıraktığım metal parçaya vurulmasıyla çıkan tok (?) sesleri ve onun adımı haykırışlarını görmezden gelerek yürüdüm; yürümeye çalıştım, küçük yeşil kanepeme doğru.

Ne yapmıştım, ne yaşatmıştım, ne hissettirmiştim ki ben ona. Sevgiden başka. Değer miydi, benim sevgime karşılık beni aldatmasına. Üstelik en yakınımla, kuzenimle.

Düşündükçe beni çileden çıkartan bu düşünceleri görmezden gelemedim, maalesef. Yenik düştüm düşüncelerime. Bıraktım kendimi, yeşil kanepeme ulaşamadan yere.

Bıraktığım tek şeyin, yorgunluktan ve acıdan acizleşmiş vücudum olmadığını anlamam pek de uzun sürmedi; yanağıma, ordan ise vücuduma yayılan tuzlu su sayesinde.

Haketmişmiydim, bu ebedi karanlığın içinde kaybolmayı; bu iğrenç acının vücuduma yayılmasını? Anlamak zordu. Hatta imkânsız. Bu duyguyu tarif etmekte, yaşamak kadar zordu.

En kötü olan ise bunca yapılana rağmen hâlâ sevmekti. Aşık olmaktı. Sana yapmadığı kalmamış birini ölesiye sevmek, uğruna canını bile verebilecek olmaktı. Güven duygusunu yitirmek ama sevgisinden bir gram eksilmemekti.

Tam olarak bunu yaşıyordum şuan; güvenim kalmamıştı belki ama sevgim, asla eksilmemişti...

Bunları düşünürken hâlâ kapıyı yumruklamaya devam eden bedeni fark ettim. Hâlâ oradaydı, gitmemişti."Beni bir dinle nolur, Felix." Saatlerdir söylediği tek cümleydi. Ne diyeceğini merak ediyordum. Nasıl açıklayacaktı bana? Yada ne anlatacaktı bana?

Kapıyı açmak ya da açmamak arasında gidip geliyorum şuan.

Uzun bekleyişin ardından, sesler kesildi. Etraf ölüm sessizliğine bürünmüşken tek duyulan şey; göz yaşlarımla eş zamanlı olarak ağzımdan çıkan, hıçkırıklardı...

Sonunda kapıyı açmaya karar verdim. Kalktım ya da kalkmaya çalıştım ayağa. Üçüncü denemede, kalkabildim ancak havaya. Yavaş ama emin adımlarla ilerledim, kapıya doğru.

Korkuyor muydum? Sanırım. Ne diyeceğinden çok, dediği şeyi kaldıramamaktan korkuyordum şayet.

İçimdeki korku, üzüntü, hayal kırıklığı ve pişmanlıkla aynı anda hissettiğim sevgiyi azda olsa görmezden gelmeye çalıştım. Yani en azından kapıyı açana kadar...

Nihayet kapıya vardığımda elim, uzanmadı; kapının üstündeki küçük demire. Denedim, denedim ve yine denedim. Lakin olmadı, başaramadım. Bu acıyla yüzleşmeye cesaret edemedim...

{Bir kaç saniye, belki dakika, belkide saat sonra...}

Seslerin duyulması tamamen zorlaşıp, kendi hıçkırıklarımı bile duyamayacak kıvama gelince; anladım, anlamış bulundum işin ciddiyetini.

Açtım kapıyı. Evet ani bir kararla yapmıştım bunu. Lakin, beklediğim sonuçla karşılamadım.
"Hyun?"
Evet, yoktu...

NightMare... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin