5. BÖLÜM

111 17 12
                                    

Sorularla Kuşatılmış Bir Gece

Vakit bir hayli ilerlemişti. Bize gece kahvesi getiren eşim:
- Sohbetiniz çok tatlı ama misafirimiz de çok yoruldu, diye araya girdi. Neredeyse sabah ezanı okunacak. Biraz ara verin daha sonra
yine uygun bir vakitte devam edersiniz.

Bu sözler karşısında, Mehmet'in tepkisini merak ederek ona doğru baktım. Mehmet, duraklamadan cevap verdi:

- Hayır yenge, yorulmuş değilim. Bu gece, hayatımda çok isteyip de konuşmaya ve sormaya korktuğum konular açıldı. Bu gece, hayatımın ya sonu ya da başlangıcı olacak. Bilemiyorum, zihnim bir yerlerden bir yerlere doğru sürükleniyor. Bilinmezliklerimle boğuştuğum bir yolculuktayım. Sonu nereye varacak merak ediyorum.

Eşim Mehmet'in, sesine ve yüzüne yansıyan heyecan ve azmi okumuş, gülümseyerek odadan çıkmıştı. Mehmet, içinde bulunduğu mekandan soyutlanmış bir halde kendi kendine mırıldanıyordu:

- Çok sorular sordum, gerçekten çok da etkileyici cevaplar aldım. Henüz bunları yorumlayıp detaylı bir şekilde değerlendirmiş değilim.
Bu kadar önemli ve ağır konuları, ancak birkaç haftaya kadar hazmeder, bir sonuca ulaşırım. Düşünmek için zamana ihtiyacım var.

Haklıydı Mehmet. Zamana ihtiyacı vardı. Bu tespitler çok önemliydi.
Gerçi, çok zeki, çok anlayışlı ve intikal gücü fevkaladeydi, Mehmet'in. Cevaplar verilirken sonucun nereye çıkacağını, daha işin
başından itibaren anlıyordu. Bu da karşılıklı konuşmayı kolaylaştırıyordu.
İçtiğimiz gece kahvesinden sonra sorularına devam etti. Soruların cevaplarını ise genellikle Kur'an tefsiri olan Risale-i Nur kitaplarından
açıp okuduk. Risalelerin açıklama ve yorumlarından çok etkileniyordu. Özellikle de Risale-i Nur kitaplarının izahlarına karşı
sık sık:

- Neden bu kitapları halka anlatmıyorlar, okullara ders kitabı olarak okutmuyorlar, diye üzüntülerini ifade etmişti.

O gece çok şey; ama çok önemli şeyler konuşulmuştu. Akılları meraka sevk eden onlarca hayatî hususlar ele alınmıştı. Neler sormamıştı ki? Bu sohbet esnasında Mehmet'in farklı bir yönünü keşfetmiştim.
Mehmet soruları, zora sokmak ve karşıyı bunaltmak için değil de öğrenmek ve bilmek amacıyla soruyordu. Bu ise çok zevkli ve çok
tatlı bir sohbet havası oluşturuyordu. Aldığı cevaptan tatmin olmadığı zaman da tereddütsüz bir şekilde hakperestliğini ortaya koyuyor:

"Hocam, bu cevap benim için yeterli değil" diyordu.
Sohbetimizin sonunda, Mehmet sehpanın üstünde duran Risale-i Nur kitaplarını bir müddet karıştırdı.
Ani bir devinimle dönüp:

- Bu kitapların yazarı devlete isyan etmiş biri değil mi, diye sordu. Mehmet'in ne demek istediğini anlamıştım.

- Hayır, dedim. Birçok insan gibi sen de Said Nursî ile devlete isyan ettiği söylenen Şeyh Said'i karıştırıyorsun. Said Nursî, devlete isyan etmediği gibi devletin bazı uygulamalarına karşı çıkan Şeyh Said'in bu silahlı hareketini önlemek için çok çalışmıştır. "Silah, dışarıdaki düşmanlara karşı kullanılır. İçeride, kardeş
kardeşe karşı silah kullanamaz. Bu hareketinizden vazgeçiniz," diye Şeyh Said'i uyarmıştır.
Said Nursî, vatanın kurtulması için gönüllü bir milis alayının başına geçmiş, Ruslar ve Ermenilerle çarpışmış ve Rusya'ya esir düşmüştür. Esaret dönüşünden sonra Mustafa Kemal tarafından
Ankara'ya davet edilmiş ve mecliste konuşmalar yapıp birlik ve beraberlik çağrısında bulunmuştur.

Mehmet üzgün bir ifadeyle:

- Hocam bir yanlışımı daha gördüm, dedi. Demek ki biz Şeyh Said'le, Said Nursî'yi birbirine karıştırıyoruz.

DÜZCELİ MEHMET {TAMAMLANDI}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin