1. BÖLÜM

555 28 26
                                    

HER SONBAHAR
AYNI TATLI HEYECAN!


Yaz mevsimi tüm renklerini, coşkusunu ve ışığını toplayıpgitmişti. Artık, takvimler sonbaharı işaret ediyordu. Şehirler, solgun ve durgun bir havaya bürünmüştü. Fakat bu güz mevsiminin ıslak ve serin hüznüne inat, okulların
açılmasıyla cadde ve sokakları dolduran öğrencilerin rengarenk ışıltıları ve esrarlı bir musikinin nağmelerine benzeyen cıvıltıları,
doyumsuz bir görünüm oluşturuyordu.

İşte o sebeple, her yıl olduğu gibi bu sene de, beni yine tarifsiz bir heyecan sarmıştı. Hiç eksilmeyen ve hatta her geçen yıl ziyadeleşerek beni kuşatan bu duygunun tarifi imkansızdı.
Eğer öğretmenseniz... Okullar da açılmışsa... Etrafınızı öğrencileriniz melekler gibi kuşatmışsa... Yüreklerindeki o pırıl pırıl sevgileri havada uçuşuyorsa... Öğretme azminiz de, içinizde çoşkun
bir isteğe dönüşmüşse, o zaman bu gizemli hisleri anlamanız mümkün olacaktır!

Okul, öğretmen ve öğrenciyi birbirinden ayrı düşünmek; hele
birbirinden koparmak ne mümkün? Bu üçlü, et ve kemik gibi birbirine sarılır; adeta beden ve ruh hâline gelerek tamamlanır.
İşte bu yüzden, okul, öğretmenlerin öğrencileriyle buluşması bir iş ve meslek değil, bir aşk, bir sevdaya dönüşür. Bu tanımlarımı, bu
duygularımı en iyi öğretmenler anlayacaktır.
Öğrencilerim, bunca yıllık meslek hayatım boyunca, hep gözümün ve gönlümün hasretidir. Benim için; gencecik zihinler, ışıltılı yüzler
öyle çok şey ifa ediyor ki, bunun huzurunu, hazzını, tarif etmek için kelimelerim kifayetsiz kalır.
Onlar; her zaman benim yaşama direncim ve en büyük mutluluğumdur. Öğrencilerimle aramızda, bir can damarı, bir hayat
iksiri, bir coşku şelalesi oluşmuş, zihnimi ve kalbimi tazeleyen müthiş bir bağ yeşermiştir.

Bunun içindir ki;

Ancak bu duyguyu yaşayanlar bilir, tadanlar anlar beni...
Ah, böylesi bir iklimden koparılmak, öldürür öğreteni...
Bu yüzden bir öğretmenin; sesi, kelimesi şiir olup şairane seslenir;

“Onlar benim her şeyimdir.
Hayat suyum, ekmeğim.
Gönül saksımda açan;
Mis kokulu çiçeklerim...
Onlar benim her şeyimdir.
Dualarım, dileklerim...
Ya Rab! Ayırma beni,
Onlar benim meleklerim.”

İşte yeni bir Sonbahar mevsimiyle birlikte, yine aynı heyecan ve aynı duygularla okuluma ve öğrencilerime kavuşmuştum.
İçimde, deryalar gibi coşan bu engin mutluluğun sihrine o kadar
kapılmış olacağım ki okula girerken hiç farkında olmadan, adeta bütün öğrencilerimi bir çırpıda kucaklamak ister gibi kollarımı
açtığımı fark ettim. Sanki o esnada, bütün sıkıntılarım ve bütün
kederlerim bitmişti.
Öyle sanıyorum ki, okulun o doyumsuz büyülü havasını soluyan bir
eğitimcinin, gönül rahatlığını ve kalp huzurunu başka bir iklim ve
ortamda bulması mümkün olmayacaktır.
Yine bir şair öğretmenin dediği gibi:

“Şirin bir köy okulunda doğdum.
Ben, öğrencilerimle büyüdüm.
Onlarla ağladım, onlarla güldüm.
Mezar taşıma yazın, öğretmen diye,
İşte budur benim son ödülüm.”

İŞTE İLK SÜRPRİZ!

Tatlı Bir Heyecan, taze bir merak ve huzur dolu bir coşkuyla
girmiştim, ilk dersime...
Yaz boyunca hasretini çektiğim, üniversiteyi yeni kazanmış pırıl
pırıl gençler vardı, karşımda... Gözlerinde ürkek bir ışıltı, yüzlerinde meçhul bir tedirginlik kol geziyordu.

Elli kişilik bu sınıfın, yarıdan biraz fazlasını erkek öğrenciler, diğer
kısmını ise kızlar oluşturuyordu.
Önce kendimi tanıtıp öğrencilerin heyecanını yatıştıracak bir giriş
yaptım. Okulun, okumanın ve bu zamanda üniversiteyi kazanmanın
önemini anlatarak ürkek yüreklerini teskin edip onları onurlandırmaya
çalıştım. Ayrıca derslerden ve sınavlardan korkmamaları gerektiğini,
devamlı ve düzenli çalışmaları hâlinde, beklediklerinin de üstünde bir
başarı gösterebileceklerini ifade ettim.
Bu kısa açıklamadan sonra öğrencilerin, tedirgin ve endişe dolu hâllerinin geçtiğini, bakışlarındaki şüphelerin dağıldığını gördüm.

DÜZCELİ MEHMET {TAMAMLANDI}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin