-Birkaç Ay Önce-
"Bu anlaşmayla ikiniz arasındaki Karabağ sorunu bitecek tamam mı? Karabağ tamamen Azerbaycan'a bağlanmış olacak." diyen Birleşmiş Milletler'e bakmıyordu Ermenistan. Bakışlarının hedefinde Azerbaycan vardı. Azerbaycan ise suçluluk duygusuyla başını yerden kaldıramıyordu.
"Katil." dedi Ermenistan. Azerbaycan, bu lafı duymasıyla yumruklarını sıkıp gözlerini yumdu. Ermenistan ise "Katil." diyerek lafını tekrarladı. "İlk önce Nahçivan'ı şimdiyse Karabağ'ın ölümüne sebepsin. Katilsin."
"Bu benim elimde olan bir şey değil. Ve onları çok önemsiyormuş gibi konuşma."
"Oradaki halk umrumda değil ama o çocuklar özellikle de Karabağ benim elimde büyüdü. Benim de oğlum sayılır!"
"Sayılmaz!" diye bağırarak karşı çıktı Azerbaycan. "Sen halkıma işkence ederken oğluma da işkence ettin!"
"Ve sen de şimdi onu öldürüyorsun."
"Bunu istemiyorum ama yapacağım başka bir şey yok. Bir ülke özerkliğini yitirirse ölür."
-Şimdi-
"Katil! Topu yakala!" diye bağıran Ermenistan'ı çok geç fark etmişti Azerbaycan. Kafasına gelen voleybol topuyla yere yapıştı. Yere düştüğünde duyduğu ses Gürcistan'ın "Yıldız!" diye bağırmasıydı.
"Neyseki top sağlam." diyerek topu yerden almıştı Ermenistan. "Defol git başka yere."
Gürcistan "Armen! Neden bu kadar kindarsın!? Yıldız hiçbir şey yapmadan duruyordu burada! Ona 'Katil' diyemezsin!" derken elini Azerbaycan'a uzatıp Azerbaycan'ı ayağa kaldırdı.
"O bir katil. İki çocuğu öldürdü."
"Özerk olan ülke yok olursa ölür. Bu bir gerçek. Ve onların normal şehir olması gerekiyordu. Zaten onlar senin yüzünden doğdu! İlk önce kendini suçlamalısın."
"SAVUNMA BU KATİLİ!"
Azerbaycan üstünü silkelerken "Bir daha bana katil deme. Yoksa seni diri diri gömerim." diye fısıldadı. Ardından Ermenistan'a bakmadan otele gitti.
-
Safevi, elindeki çubuğu yere sürterek yürürken çocuklarını düşünüyordu. Gülümseyerek "Heyder'imi Leman'ımı özledim ben." dediğinde Osmanlı'nın kızgın otoriter sesini duydu.
"Benim küçük oğlum Alp senin hiçbir şeyin olmuyor. Bunu tekrar hatırlatmak zorunda bırakma beni."
Safevi bu sözler karşısında yutkunup elindeki sopayı sıkıca tutarak "Alp değil onun adı. Heyder ve benim oğlum. Ne kadar işkence edersen et o benim oğlum." diye cevap verdi. Osmanlı, Safevi'ye karşı her zamanki alaycı gülümsemesini takınıp "Senin bir oğlun yok. Alp için sadece.." dedikten sonra Safevi'yi süzdü. "Sadece benim sürekli yendiğim Safevi'sin."
"Beni küçümsemeyi bırak." derken sesinin titremesine engel olmaya çalışıyordu Safevi. Bu durum karşısında Osmanlı, sadece sırıtmakla yetindi. "Küçümsemiyorum. Zaten öylesin." dedikten sonra arkasını dönüp eve yürüdü.
Gözyaşları akmaya başlamıştı Safevi'nin. Ne kadar silmeye çalışırsa çalışsın gözyaşları akmaya devam ediyordu. "Bunun bedelini ödeteceğim. Yemin ederim ki bunun bedelini ödeyeceksin."
-Geçmiş-
Safevi Sarayı:Kucağındaki bebeği havaya kaldırmış etrafta dönüyordu Safevi. "Oğlum!" diyerek sıkıca sarılıp saçlarını okşamıştı. Safevi, çocukları doğduğundan beri onları hayran hayran izliyordu. İkizler onun için bir mucizeydi.
Yalnızlığını bitiren bir mucize...
Safevi, kucağında Azerbaycan'a etrafta dönerken bir esneme sesi duydu. Minik ve sevimli bir esneme sesi... Güney Azerbaycan esniyordu.
Safevi, koşarak beşiğin başına geçti. "Kız kardeşine bak oğlum. O çok sevimli ve güzel. Asla kavga etmeyin tamam mı? Küsmeyin. Birbirinizi reddetmeyin."
Güney Azerbaycan, gözlerini tamamen açınca Safevi'ye ellerini uzattı. Çıkardığı anlaşılmayan bebek sesleri, Safevi'yi daha çok hayran bırakıyordu. Safevi bebeklerine her baktığı akşamında şükür namazı kılıyordu. Bazen her şeyi bırakmak ve bebeklere sarılıp bütün gün uyumak geliyordu içinden.
Minik tombik ellerini uzatan kızını kucağına alarak iki bebeğini kucağında tutarak cama yaklaştı. "Babanız size kocaman bir imparatorluk bırakacak. İkiniz beraber yardımlaşarak yönetin burayı. Tebriz'deki huzur asla bozulmasın. Tamam mı miniklerim?"
-Şimdi-
Sarı kumların üzerinde gezinen yengeci havaya kaldırıp kutuya koyan İsrail, kutunun kapağını sıkıca kapattı. Eldivenlerini de çıkartıp kutunun üzerine bıraktı.
"O yengecin yapay olduğunu düşünmüyorum." diyen Azerbaycan'a başını kaldırıp bakmıştı İsrail. "Bu Japon ve Amerika'dan beklerim bunu. Delirmişler ikisi. Bir çocuk olsun diye yapay ada yapmak ne demek!?" diyerek kafa karışıklığını Azerbaycan'a açıklamıştı İsrail. Bu durum karşısında Azerbaycan kıkırdamakla yetindi. "Malesef bizim gibi değil onların dertleri. Biz varlığımızı korumaya çalışırken onlar teknolojinin ve dünyanın sınırlarını zorluyorlar."
"Haklısın. Onların dibinde Rusya tehlikesi yok ve ya etrafları Arap devleti dolu değil."
"Etrafında Arap devleti olması senin pek umrunda değil gibi?"
"Sen de Türkiye gibi o "meleği" mi savunacaksın?"
"Hayır. Filistin gram umrumda değil. Ölse ve ya yaşasa beni pek ilgilendirmez." dedikten sonra birden sırtında büyük bir ağırlık hissetti Azerbaycan. Göz devirip gözlerini arkaya çevirince sırıtan Güney Azerbaycan'la karşılaştı. "Naber erkek ben?"
"Sırtımdan inersen çok harika olacağım kız ben. Kilo almışsın."
"Salak! Hödük! Odun! Sensin kilo alan! Ben hâlâ mankenler gibiyim."
"Panda mankeninden bahsediyorsan evet."
"Elimde kalırsın kes sesini!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırlar Dünyası - ANAHTAR (Bırakıldı)
Historical FictionÇocuk ülkelerin gelmek istemediği bir tatil planı yapıldı ve yoka çıkılıyor. Ülkeler tatil yapsın ve biraz dinlensin diyerek Amerika ve Japonya'nın davetiyle ülkeler, Yujo adasına gidiyor. Lakin gerçekten dinlenebilecekler mi? Çocuk ülkeler neden ge...