Bölüm 4

50 35 10
                                    

Bismillahirrahmanirrahim ꨄ
"kabrin arkası için çalışınız hakiki saadet ve lezzet ondadır" risalei nur

Annemin sözleri üzerine düşüncelere dalmıştım yine acaba annem haklımıydı ?
Yada onundamı bilgisi yoktu ?
Yada vardı bildiği gibi yaşamıyordu ?
Bu yaşıma kadar annemi örnek almıştım kararlarımın çoğunu annem veriyordu hatta hukuk okumamı da o istemişti ben ressam olmak istiyordum...
Düşürken uyuyakalmışım alarm çaldığında uyandım ve hemen hazırlandım hukuk fakültesine gidecektim

Düşürken uyuyakalmışım alarm çaldığında uyandım ve hemen hazırlandım hukuk fakültesine gidecektim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hakimmişim gibi giyinmiştim

Kahbaltıya indiğimde annem gitmişti nisa sultanla oturduk dedimki
"nisa sultan sen bismillah diyormusun" 
"tabiki kızım"dedi
"ee ozaman bana niye öğretmedin hem annem neden bana tepki gösterdi" dedim
"ah kızım annen sana öğretmemi hiç istemedi dün sen gidince beni de azarladı kızımın beynini yıkama diye annen bu konulara uzak biraz" dedi
"Özür dilerim nisa sultan bilmiyodum annem neden böyleki" dedim
"ne özürü prensesim annen eskiden avrupada yaşamış babanla evlenince türkiye ye gelmiş tekrar ancak müslüman değil" dedi
Başımdan kaynar sular dökülmüştü sanki ben müslümandım ancak hiçbişey bilmiyodum sebebi buydu demek
"Babam" dedim "o nasıl biriydi"
"Baban iyi biriydi yaşantısı müslüman gibiydi annenle bu yüzden anlaşamadılar ve ayrıldılar" dedi
Bu yaşımda öğrendiğim şeyler karşısında şok olmuştum "keşke babamı bulsam" dedim
Nisa sultan "keşke ancak sen bebekken gitti o zamandan beri haberimiz olmadı adı geçmedi bu evde" dedi kahvaltıdan kalkmıştım iştahım yoktu yaşadıklarım ağır şeylerdi...

fakülteden çıkınca dışardaki banka oturmuş bir şekilde elimdeki kızın numarası yazan kağıda bakıyordum Ezgi gelince cebime koydum ona açıklayamazdım çünki bende birşey bilmiyordum

Ders bitince Ezgi'yle çıkmıştık okuldan yollarımız ayrılınca dini kitaplar satan küçük bir yere girmiştim yaşlı bir amca işletiyordu
"ne baktın kızım" dedi
"Müslümanlık hakkında bilgi almak istiyordum dinimizi yaşamak için ne yapmalıyım" dedim
"Namaz" dedi devam etti "namaz dinin direği kızım" dedi ve oradan -namaz rehberi- diye bir kitap çıkardı
İçine baktığımda dualar ve nasıl namaz kılındığı yazıyordu o kitabı aldım caddede yürürken okuyordum kitaptaki namaz kılan kız uzun bir başörtü ve uzun bir elbise giymişti ordan bir mağazaya girip namaz kıyafeti diye şunları aldım ekliyorum

Ders bitince Ezgi'yle çıkmıştık okuldan yollarımız ayrılınca dini kitaplar satan küçük bir yere girmiştim yaşlı bir amca işletiyordu "ne baktın kızım" dedi"Müslümanlık hakkında bilgi almak istiyordum dinimizi yaşamak için ne yapmalıyım" dedim "Nam...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İçim kıpır kıpırdı ilk defa böyle bir kıyafetim olmuştu eve gittim ve denedim sonra sakladım annem görmesin diye o kızı aramaya cesaret edememiştim hala verdiği -küçük sözler- kitabını çıkardım rastgele açtım inanmıyorum namaz konusu çıkmıştı bu bir tevafuktu :
(Tevâfuk, birbirine denk gelme, latîfâne (hoş, zarif) bir şekilde uyum içinde olma anlamına gelen İslamî terimdir.)
Dördüncü Söz

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
اَلصَّلَاةُ عِمَادُ الدّٖينِ
Namaz, ne kadar kıymettar ve mühim hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:

Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, her birisine yirmi dört altın verip iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki: "Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bazı şeyleri mübayaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır. Hem araba hem gemi hem şimendifer hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir."

İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat o masraf içinde, efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki sermayesi birden bine çıkar.

Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan istasyona kadar yirmi üç altınını sarf eder. Kumara mumara verip zayi eder, bir tek altını kalır. Arkadaşı ona der: "Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerîmdir, belki merhamet eder, ettiğin kusuru affeder. Seni de tayyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun."

Acaba şu adam inat edip o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip muvakkat bir lezzet için sefahete sarf etse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?

İşte ey namazsız adam ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!

O hâkim ise Rabb'imiz, Hâlık'ımızdır. O iki hizmetkâr yolcu ise biri mütedeyyin, namazını şevk ile kılar; diğeri gafil, namazsız insanlardır. O yirmi dört altın ise yirmi dört saat her gündeki ömürdür. O has çiftlik ise cennettir. O istasyon ise kabirdir. O seyahat ise kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takva kuvvetine göre, o uzun yolu mütefavit derecede katederler. Bir kısım ehl-i takva, berk gibi bin senelik yolu bir günde keser. Bir kısmı da hayal gibi elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kateder. Kur'an-ı Azîmüşşan, şu hakikate iki âyetiyle işaret eder. O bilet ise namazdır. Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir.

Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarf etmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder. Zira bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse halbuki kazanç ihtimali binde birdir. Sonra yirmi dörtten bir malını, yüzde doksan dokuz ihtimal ile kazancı musaddak bir hazine-i ebediyeye vermemek; ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü, kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?

Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder.

***
Ne güzel anlatmıştı artık namazın önemini anlamıştım amcadan aldığım kitabı açtım ve namazda okuyacağım sureleri ezberlemeye başlamıştım
Telefonum çalmıştı bilinmeyen numaraydı
açtım "aloo aloo" dedim geri kapandı kimdi ki bu saatte (saat gece 11)

Nasıldı bölümm yorum yaparsanız sevinirim
Oy verirmisinizzz
Sağlıkla kalınnnn
Size birşeyler katabilmişimdir inşallahꨄ

✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿✿

-Farklı dünyalar-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin