my kingdom for a kiss upon his shoulder

824 52 147
                                    

onlar bile üzülürlerredd

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

onlar bile üzülürler
redd

Bugünle beraber tam kırk gündür cips yemiyorum, gariptir ki hala da kendimi öldürmek istiyorum. Kendime iyi bakarsam eğer, olur da düştüğüm çukurdan kıçımı tüm kanayan hücrelerime inat kaldırır ve çabalarsam içimdeki bu çürümüş, tozlu ve nefesi tükenmiş hissin geçeceğini düşünüyorum. Sigarayı beş haftadır, cipsi kırk gündür, sağlıksız olarak nitelendirilen tüm yiyecekleri de tam otuz gündür tüketmiyorum. Saçma, eğreti, kurumuş bir nehirde can aramak kadar anlamsız bir uğraş; herhangi bir sonucu yok ancak fark ediyorum. Oldukça canlı hissedişime, her gün herhangi bir ağrı çekmeksizin sıçabilişime, cildimin düzelişine ve uykularımın az da olsa düzene girişine rağmen oval, annemin zorla odama soktuğu açık kahverengi, ağaç desenli masamdaki eskimiş bilgisayarımın klavyesi üstünde usul usul duran tabanca ellerimi kaşındırıyor şimdi. Kırk gündür cips yemediysem vücudumdan tamamen atmışımdır diye düşünüyorum varlığını o yüzden eskimiş bilgisayaramın hemen arkasından aldığım cips paketinin ucu gözüküyor, çok büyük bir karara varacağıma inanıyorum. Kırk gün nefsime engel olabildiğime sevinmiyorum, bir hiç zaten. Ben yıllardır nefsimin en büyük uğraşına karşı geliyorum. En büyük kanıtımdır canlı kanlı, istemediğim halde siyahı kalmadığı için alınmış, iğrenç bir rengi var, hardal sarısı sandalyemin üzerinde oturuşum. Ve bakıyorum ölümün soluğunu en sık aldığı alete. Altıpatlar. Babamın. Ağzıma rahatça sığabileceğini biliyorum, hangi açıyla ateşlemem gerektiğinin de farkındayım en iyi dostumdan öğreniyorum lise üçteyken. On altı yaşındaki bir çocuğun bilmemesi gereken savruk bir bilgi altıpatların ağızda nasıl patlatılması gerektiği ancak hayatımın her anını birkaç yüzyıl önceden tadıyorum sanıyorum, takmıyorum hiç. Tuttuğum totemin son saniyesindeyim ve patlayacağım, patlayacağıma inanıyorum. Bir tabancanın ağzımda patlamasından değil bir paket cipsin midemde öğütülmesinden korkuyorum. Ben böyle gülünç var oluyorum ve nasıldır ki nefret ediyorum kendimden oysaki yemiyorum. İstiyorum. Elime alıyorum ve tetiği çekiyorum. Neyin tetiğini çektiğimi ise asla bilmiyorum. Her türlü bir şekilde ölüyorum. İçimdeki hırçın bir ses mırıldanıyor birkaç saat önce göz gezdirdiğim şiirden bir alıntıyı ve diyor zaten ölüsün, biraz daha öl, daha iyidir yaralı yaşamaktan. Gözlerimi sımsıkı kapatıyorum ve dilimde tuzlu bir tat var, ağlamıyorum. Kırdığım on beşinci totem bu.

Kocaman bir ah çekiyorum ve telefondan gelen dink sesiyle birlikte gözlerim parliament mavisi duvarımdaki astronomik saate dönüyor. Prag'takinin küçük bir versiyonu. Saat üçü on üç geçiyor. Gecenin en karanlık noktasına adım atmak üzereyiz ve sonra kırgın bir ışık vuracak tüm gökyüzüne. Zifiri karanlığın var olabilmesi için ona bahşedilen süre benimkine denk. Baş-başa-baş-başa-baş-başa. Neredeyse yok. Aynı çizgide. Bir ileri bir geri. Ha o ha ben. Bazen zifiri karanlık benden çok var olabiliyor. Onun içinde çırpındığı bir kabuğu yok. Kabuğun kendisi o. Ayaklarımı masamı dayadığım duvara yerleştirip kendimi geri doğru itiyorum ve sandalyem yatağıma çarpıp sertçe duruyor. Sandalyeyi döndürüp yere ayak basmadan kendimi yatağıma atıyorum zorla. Yatak örtüsü PSG'li, benim değil, benim hiç olmuyor ama bende kalıyor. Ben kullanıyorum sadece. Örtünün altına girip uyuyorum, bugün erken yatıyorum, yatabilirsem, kafama koyarsam yatarım da kafaya koyması bazen hiç kolay olmuyor.

ikarus düştüğünde // taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin