my shadow
the black skirts
(wolf alice, white leather)i.
Sanrılar sandığımdan ağır sağırlaştırıyor, sarı, sağ/sarı, sağsarı. Ay bıçağı büküyor. Cılız derisi ve taze kanı aynaya bakan bir çocuk var, hâlâ içimde uyuyor. Sen tak tak yaş atıyorsun arkanda milyarlarca nefes bırakıyorsun o sonuncusunu vereli oluyor artık sadece sağ ve sarı. Instagram hesabına giriyorsun ve biosunda sweet sixteen yazıyor. Üzerine beş sene yutuyorsun o kaldığı yerde dönüyor. Darmadağınık. Canım benim darmadağınığım. Çaresizlik geliyor benimle konuşuyor, elimden ancak bir başına bırakıldıklarımla savaşmak geliyor bir de kaybedişlerimden saklanmak öyle çarpık öyle çırılçıplak yüzleşiyorum dünyayla. Derim kalın, soluyorum, ona ulaşamıyorum bir dostuma veda yazıyorum ilk şarkımı. Ondan önce elime ne aldıysam şiir koyuyorum adını, değiller, fazla anlamsız ve kesik, ham şarkılar çıkıyor elimden ve melodiler var dilimde ancak tanışıyorum. Bir ölü var ancak tanışıyorum kendimle. Bazı şarkılar açılmıyor, açılamıyor; parmaklarım uyuş uyuş, kan akışım tekliyor uzanamıyorum etten bir parça elim o şarkıyı açmıyor. Bazı şarkıların ardında hâlâ sesini duyuyorum, korkuyorum sesini duymaktan ben onu zaten dünyanın başka bir kıyısında yaşatıyorum, ben işte çırılçıplak dünyayla yüzleşebiliyorum omurgalarımda solgun kuru kuru çiçekler açıyor yine de onun yokluğu benim için yok. Yokluğunun yokluğundayım. Varlaştırabiliyorum onu. Akıl almaz bir god complex. Akmaz. Bir dosta veda yazıyorum ilk şarkımı ve var oluyor, onu adımlarımın gidemediği toprakların üstünde koşturuyorum. Olduğundan büyüksün diye tükürükler ve boğazdan kopan kan akıtıcı bir hınçla bağırmak istiyorum ama küçük o da biliyor, bundan kaçıyor. Ama. Kovalanmıyor. Dilimden sessiz bir gitme kopuyor. Devamı onun defterinde yok.
Journal tutmuyorum öldüğümde yarım kalacak, ben nokta koymuyorsam var olmak istemiyorum. Nokta koyulmamış ölümlerin deniz suyuyla karışmış havuzunda yüzmeyi becerebiliyorum, bolca tuz ve klor kanıma karışıyor, benim de kornealarım var herkesinki sütten bal benimki gece gündüz yanıyor. Sağ bırakılmıyorum.
"Şimdi mutlu musun?" diye fısıldıyorum karşımda, masanın tam ortasında kendi ellerimle yaptığım unutmabenilerle süslü pembe vazonun içindeki küllere doğru. "Harbi mutlu musun?" Devamı yok. Cevap belki açık pencereden içeriye esen rüzgardan tenime karışıyor. İkinci şanslara sarılıyorum çok sıkı, ikinci deneyişlere susuzluk duyuyor ruhum çünkü darmadağınık ve sağsarı biri var ama devamı yok. Devam arapça sürme, sürdü kelimesinden geliyor, bir şeyi sürdürebilmekten var oluyor. Onun sürdürülebilirliği kalmıyor. Bana lazım. Benim cevabım var ben mutlu değilim, çok net, ve olamayışlarım yaralaşıyor merhemi mayalanmış. Çürük tutmuş derim. Ama benim bir cevabım var. Çehresinin kaybından oluk oluk toz yutuyorum ve boğulmuşum. Bilmiyorum. Görüşümü kaybetsem parmak uçlarımla yüzündeki her bir karışı tüy kadar hafif dokunuşlarla geze geze ayırt edebileceğim birini unutuyorum. Cevabımın nerede saklandığını biliyorum. Cevabıma çarem yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ikarus düştüğünde // taegyu
Fanfictionher gecemde gündüzümde hiç gözümde uyku yokken saatlerce düşündüm doğru zaman doğru insan yanlış karar yok işin özünde sen beni istemedin