9

84 9 74
                                    

ertesi gün hiç mesajlaşmamışlardı. yeosang teneffüslerde sürekli öğretmenlerle konuştuğu için görüşememişlerdi de. ne kadar etrafına baksa da san'dan da bir iz yoktu hiç. belki de verdikleri sözü unutmuştu.

okula gelip gelmediğini bile bilmiyordu. ama tüm dersler bittiğinde ve herkes kalkmak için hazırlanmaya başladığında o sessizce oturmaya devam etti.

"birini mi bekliyorsun?"

arkasında oturan kız konuştuğunda ilk başta üzerine alınmamıştı. ancak başını kaldırıp sınıfa baktığında yalnızca kendisinin kaldığını gördü.

hafifçe arkasına dönüp mırıldandı. "evet."

sesini olabildiğince normal çıkarmaya çalışsa da çok heyecanlanmıştı. bu san dışında iletişime geçtiği ilk öğrenciydi.

"ne kadar süre bekleyeceksin?" kız diğerleri gibi eşyalarını toplasa da kalkacak gibi durmuyordu. yeosang hemen cevap vermeyince devam etti. "şey için soruyorum, ben biraz kestirsem beni uyandırır mısın? işim iki saat sonra başlıyor. o zamana kadar dinleneyim dedim."

yeosang'ın kalp atışları tekrar hızlanırken hızlıca başını aşağı yukarı salladı. tamamen arkasını dönünce ona bakan kızla göz göze geldi. saçları dağılmış, elektriklenmişti. sağ elini çenesine koymuş dik durmaya çalışıyordu.

"tabii, uyandırırım." kararsızca ekledi. "bana güvenebilirsin."

kız bu söz üzerine gülümsedi. "teşekkür ederim." o anı bekliyormuş gibi pat diye kafasını yüz üstü sıraya bırakınca yeosang endişeyle sıçradı.

"iyi misin? kafan acıdı mı?"

kız hareket etmedi. baş parmağını kaldırıp, "iyiyim, sağ ol." dedi boğuk çıkan sesiyle. yeosang endişelense de onu rahatsız etmemesi gerektiğini düşünerek geri önüne döndü. nedense çok faydalı hissetmişti ve bu sıcak his çok güzeldi. kapı önünde gördüğü yüzle iyice keyfi yerine gelmişti.

ancak san'ın yüzü onunki kadar ışık saçmıyordu. her zamanki coşkulu girişini de yapmamıştı. dümdüz bir suratla ona baksa da nedense san gibi keskin yüz hatları olan bir insan için bu ifade fazla negatifti. yeosang korkarak kapıya doğru gitti.

kızın uyanmaması için fısıldayarak, "ne zaman geldin?" diye sordu.

san omuz silkti. "oldu birkaç dakika."

yeosang'ın yüzü düşse de pozitif ses tonunu korumaya çalıştı. "bugün hiç buluşamadık." bakışları yere indi. işaret parmağıyla san'ın kolunda minik bir daire çizdi. "seni özledim."

başını kaldıramayacak kadar utandığı için san'ın ne tepki verdiğini bilmiyordu. ancak bir anda güçlü kollar ona sarılınca şaşırmadan edemedi.

"ben de seni çok özledim." san kulaklarına doğru fısıldayınca huylandığı için kıkırdamak istedi. o da kollarını sımsıkı ona dolayınca san'ın yüzü iyice omzuna gömüldü. üşümüş bir yavru kedi gibi ona sırnaşmıştı şimdi.

"çok güzel kokuyorsun." san ısıracakmış gibi boynuna yaklaşmaya başlayınca yeosang dayanamayıp hafifçe ittirdi onu.

"gıdıklanıyorum."

"ama çok güzel kokuyorsun." diye tekrarladı san. yeosang'ın yanaklarına tekrar kan sıçrarken ne diyeceğini bilemeyerek geri çekildi. başka bir yere bakma ihtiyacıyla gözlerini kaçırdı. uyuyan kızı görünce gözleri büyüdü.

san da merakla ona bakıyordu. "başka bir yerde prova yapalım mı? sizin sınıf boş mu?"

san başını aşağı yukarı salladı. yeosang yine gülümsedi. "tamam, oraya gidelim o zaman."

time of loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin