Uykumdan uyanmamın sebebi başıma giren feci ağrıydı. Saatin daha 05.50 olmasına da şaşırmıştım. Kendimi bir gündür uyuyor gibi hissediyordum. Hava daha yeni aydınlanmaya başlıyordu. Yataktan kalkıp banyoya doğru giderken birine çarptığımı fark edince birden geriledim. Bu saatte kim olur diye düşünürken Kuzey'in yaşlarında, uzun boylu birine çarpmıştım. Zaten önüme de bakmıyordum. Nerden bilebilirdim ki sabahın köründe birinin banyoya gideceğini. Kafamı kaldırdığımda bir süre göz göze geldik. Bu durumdan sıkılıp, geçmeye çalışır bir hamle yaptım. Ama ismini bilmediğim kişi hareket etmiyordu. Sinirlenmeye başlamıştım.
"İzin verirsen geçeceğim."
"Kim olduğumu sormayacak mısın?"
"Hayır."
"Neden?"
"Merak etmiyorum, artık geçebilir miyim?" Sinir bozucu bir şekilde bana bakıyordu ve hala yerinden kıpırdamıyordu. Gerçekten onun kim olduğunu merak etmemiştim. Umurumda da değildi zaten.
"Hayır."
"Nasıl hayır ya? Çekil banyoya gireceğim." Ukala bir şekilde hayır diyordu. Gerçekten sinirlenmiştim. Elimle itmeye çalışır bir hamle yaptım fakat sert vücudu buna izin vermemişti.
"Bu kadar umursamaz olma bence." Deyip, aşağıya doğru indi.
Sabah sabah güne yine kötü başlayabilmeyi her defasında başarıyordum. Adını bile bilmediğim ama aynı evde olduğumuz bu kişi beni sinirlendirmek için gönderilmiş biri olmalıydı. Kim olduğunu bile düşünmemiştim. Bir de üstüne "Bu kadar umursamaz olma bence" demez mi? Her neyse bunu düşünerek kafamı yormayacağım. Bugün evde pek fazla durmayacaktım çünkü anneler günüydü. İlk defa anneler gününü yalnız geçirecektim. Annem olmadan. Bugün anneler günü ve benim annem yanımda değil. Eğer annem şuan yanımda olsaydı ona nasıl bir hediye alacağımı düşünürdüm ama hediyeyi verebileceğim bir annem yoktu artık. Her anneler günü erkenden kalkıp, babamla işbirliği yapardık. Annem uyanmadan kahvaltıyı hazırlar ve babamla ya da benim ayrı aldığım hediyeyi anneme verirdik. Keşke zamanı geriye alabilseydik. Hep keşke demekle geçiyor hayatım. Keşke öyle yapsaydım, keşke söylemeseydim, keşke gitmeseydim hep keşke, ama onların varlığı hiçbir işe yaramıyor. Keşke demek yerine o anı yaşadığım zaman, istediğim kararı verip yapsaydım şimdi keşke demezdim. Bazen de olmayacak şeylere keşke derim. Şimdi olduğu gibi, benim şuan anne ve babamı yanımda istemem hiçbir işe yaramıyordu. Hani derler ya, ölenler aslında hep yanınızdadır. Bugün bu söylenene inanacaktım ve ona göre davranmaya çalışacaktım. Saatin erken olmasına rağmen, evden erken çıkacağım. Kimseyi uyandırmadan evden çıkmayı başarabildim. Telefonu elime alıp, Kuzey' e evde olmadığıma dair kısa bir mesaj attım.
İlk olarak tek sığınağım olan ormana gidecektim. Yol biraz uzak olsa da yürümek istiyordum. Hızlı olmayan adımlarla ilerliyordum. Sabahın serinliği üşümeme sebep olmuştu fakat bu iyi geliyordu. Ormana gitmeyeli 5 gün kadar olmuştu. O bileklik, kimin olduğunu merak etmiştim ama çok da düşünmek istemiyordum. Ormana hemen gelmiştim. Düşünceler insanı gerçek hayattan koparabilmeyi başarıyordu. Burada yaşamak isterdim. Huzur verici. Burada insan kendisi oluyordu. Ormanın sessizliğini kafamdaki düşünceler doldurabiliyordu. Her zamanki gibi ormanın en sonuna gelip oturdum. Bugün anneler günü, annemin günü ama yok. Kimin yüzünden? Kendi çocuğu yüzünden. Keşke bana o anı geri verseler. Beş dakika onları görsem, sevdiğimi söylesem, mutlu ayrılsak bunun olmasını çok isterdim. Sadece beş dakika onlara söyleyebileceğim kelimeler, cümleler için, sarılabilmem için, güzel ayrılabilmek için beş dakika...
Bunları düşünürken ağladığımı fark ettim. Uzun zamandır ağlamıyordum ya da ağlayamıyordum. Şimdi gözlerimden süzülen yaşları durdurmak istemedim, gerçekten ağlamak istedim. İçime attıklarım için ağladım bu sefer. İçimdekileri gözyaşlarımla dışarı attım. Artık içime attıklarım içime bile sığmıyordu. Ağlamak rahatlatırdı değil mi? Ben rahatlamaktan ziyade, ağladıkça ağlayasım geliyordu. Genelde zaten ağlayan bir kızdım ama bunu başkalarının yanında yapmamaya çalışıyordum. Benim yüzümden kimsenin üzülmesini istemem ya da bana acımasını.
Ağlamak güçsüz olmak değildir. Herkes ağlayanları "Güçsüz" sınıfına yerleştirmiş, ağlayana acır hale gelmiş durumdalar. Aslında ben böyle düşünenlere daha çok acıyordum. "Güçsüzlük" kimse, herhangi bir kimseyi güçsüz diye nitelendiremez. Kimsenin ne yaşadığını, neler hissettiğini bilemeyiz. Çevresine gülen ama iç dünyasında yıkılmış bir insan olabilir. Kendini tutamayan hep ağlayan da olabilir ya da hissiz. Hissetmemek, öyle anlar oluyor ki bulunduğum durum hakkında fikir dahi yürütemiyorum. Bazen de öyle anlar oluyor ki donup kalıyorum. Hareket edemediğim gibi, beynimdeki düşüncelerde işlevini kaybetmiş, kendini sessizliğe bırakıyor. Sessizliğe sığınmış oluyor. Peki ya beni sığınağım. Benim sığınabildiğim bir şey var mı? Evet, var. Benim tek sığınağım yalnızlığım. Yalnızım dediğim zamanlarda herkes yanında ben varım gibi şeyler söylüyorlar ama benim dışım yalnız değil ki içim yalnız bunu da kimse anlamıyor. Belki de yalnızlık en iyisi. İnsanın kafasında "Acaba beni bırakır gider mi?" düşüncesi olmuyor.
Saate bakmak için telefonu elime aldım ve saatin 12.00 olduğunu gördüm. Ne kadar da çabuk geçmişti zaman. Şimdi buradan mezarlığa gidecektim. Acaba yapabilir miyim? Tek başıma gidip anne ve babamı ziyaret edebilir miyim? Ne olursa olsun gideceğim, bugün annemin günü yanına gitmezsem üzülür sonuçta.
***
Ormanın oradan caddeye doğru çıkan yolda yürümeye başladım, oradan da taksiyi arayacaktım. Kuzey ve Gece' den bir yığın mesaj vardı. Önce cevaplamak istemesem de merak etmemeleri için onlara kısa cevaplarla iyi olduğumu söyleyen mesajlar attım. Taksiye geldiği gibi mezarlığın adresinin yazdığı kağıdı verdim. Çok uzak olmadığı için hemen gelmiştik. Elimdeki parayı verip, taksiden indim. Mezarlıkları hiçbir zaman sevmedim ve hala da sevmem. Zaten hayatımda mezarlığa gittiğim sayılıdır. Çok sık annemle babamı ziyaret de edemiyordum, kendimde bunu yapacak cesareti bulamıyordum. Mezarlığa en son geldiğimde, eve baygın halde dönmüştüm ama bu sefer böyle olmayacaktı kendim sağlam bir şekilde eve geri dönecektim. Bugün herkes ölen yakınlarının yanına gelmiş, çok kalabalıktı. Ağlayan insanlar, dua edenler, konuşanlar hepimizin tek ortak noktası üzgün olmamız, kaybettiğimiz kişi-kişiler için üzülmemiz, ağlamamız. Anne ve babamın yanında geldim. Anne ve babamla konuşmaya başladım;
"Annem, anneler günün kutlu olsun. Keşke yanımda olsaydın şimdi. Sarılsaydım sana sımsıkı, koklasaydım o papatya gibi kokan saçlarını. Neden bu kadar erken oldu anne? Bu acımasız hayatta neden bu kadar çabuk yalnız bıraktınız beni? Gerçekten kendimi hiçbir zaman affetmeyeceğim. O gün, o en nefret ettiğim gün, ben ölseydim de sizi kaybetmeseydim. Anne sen bilirisin beni, dayanamam yalnız kalmaya, sizsiz kalmaya ama yaşıyorum işte. Çağırırsan şimdi gel yanıma diye koşa koşa gelirim, bunun bir yolu var mı anne? Size gelmemin bir yolu var mı? İnan sana gelmeyi, sizin yanınıza gelmeyi o kadar çok istiyorum ki. Tek korkum yanınıza geldiğimde benim gibi birini tekrar ister misiniz, kabul edebilir misiniz ya ben yanınıza geldiğimde suratıma bile bakmazsanız o zaman ben ne yapayım anne? Onun bir kurtuluşu var mı? Senin, babamın bana bakmayışı beni istemeyişiniz. Asıl o zaman ölmek bile işe yaramaz ki ben o zaman ölmüş olurum. Emin olun yanınıza gelmek için her şeyi yaparım. İntihar; çok düşündüm ama arkamda bırakacağım 2. Bir ailem var, onları da üzmek istememem sadece yapabildiğim geceleri ölmek için dua ediyorum en kısa zamanda ölmeyi diliyorum. Ama bugün sizi bu konularla çok fazla da sıkmayacağım. Bugün senin günün annem sana, senin her zaman sevdiğin bu çiçekleri aldım. Hem papatya gibi kokardın hem de çok severdin bu çiçekleri, sana bunları kendim toplamak isterdim ama ne yazık ki bulamadım toplayabileceğim bir yer. Pikniğe gitmiştik hani, bir sürü papatya toplamıştım, sen de onlardan taç yapmıştın hatta fotoğrafımız var. Bak anne burada ne kadar mutluyuz. Babam çekmişti bu fotoğrafı da, babama da papatyalı taç yapalım istemiştim ama topladığım papatyalar yetmemişti. Anne, bende yetemedim babama ona layık olamadım, istediği gibi bir çocuk olamadım. Özür dilerim her şey için, gerçekten çok özür dilerim."
Koluma değen bir el gerçek hayata dönmemi sağlamıştı.
"Şey, iyi misiniz? Ben öyle görünce kusura bakmayın rahatsız ettiysem."
Bir çift merakla ve biraz da korkmuş gözlerle bana bakan benim yaşlarımdaki kişi bir an için beni korkutmayı başarabilmişti.
Bölümü biraz geç yayınladım çünkü sınav haftamdı o yüzden özür dilerim hepinizden. Umarım beğenirsiniz. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ♥♥

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON YAPRAK
ChickLitSON YAPRAK Hazal’ ın tek tutunduğu dalın, kırılmasıyla boşluğa düşmesinin hikayesi… Hazal isminin anlamı kuru ağaç yapraklarının güzelliğidir. Oysa ki Hazal’ ın tutunduğu dalın kırılmasıyla, güvendiği iki insanın ölmesiyle hayatında hiçbir güzellik...