2.BÖLÜM

3 1 0
                                    

Bazen hayat bize yol ayrımaları sunar önemli olan doğru seçimi yapmak değil önemli olan kendine uymadığı zaman farklı bir yol ortaya çıkarmaktır. Bence hiç bir koşulda kişiye sunulan alternatifi seçmek yerine iyi ya da kötü kendi yolundan gitmektir mantıklı olan. Kendi yolumu kendim yaptım yine ve yine.

Arkamı dönüp her zaman yanım da olan kişiye baktım. Alacalı kahve gözlerini sonumuzu getirsen de seninleyim der gibi baktı yüzüme. Önüme dönüp dikkatimi toplamaya odaklanmalı harekete geçmem gerektiğini biliyordum ve öylede yaptım. Her zaman aklıma gelen ilk düşünceyle hareket eden biriydim. Alya'nın arkamda olduğunu bilerek ilerlemeye koyuldum.

Kulaklarıma bulaşan uğultulu sesten kurtulmanın pek kolay olmayacağının farkında olarak beyin sarsıntısı geçirmediğim için şükür ediyordum.

Cızırtılı da olsa Azize'nin "Levlâ planı sekteye uğratacak her hangi bir sıkıntı var mı?" Sorusu beyin nöronlarımın çalışmasını sağladı. 

"Yaşıyoruz Azize eğer sorduğun buysa" diyerek cevap verdim karşımda ki diz üstü bilgisayarın işlemci belleği gibi olan kadına.

Sert bir nefes veriş sesinden sonra "Levlâ çanta sizde mi?" Dedi soğuk ve mesafeli bir sesle.

Aynı soğuk tonda "Elbette, ne sandın ki sen bizi." Diye konuştum. Azize bir kaç onaylayan tarz da mırıltıdan sonra konuşma bağlantısını kesiti.

Nefesini her an ensemde hissettiğim Alya ya  dönüp "Az kaldı buluşma noktasına, dayan güzelim" dedim. Aldığı yara her ne kadar ölümcül olmasada Alya gibi hızlı ve atik birini bile belli bir oran da yavaşlata biliyordu.

"Aa siz de beni hemen gömdünüz liderim" diyerek yalancı bir kahkaha patlattı. Onun sağlığı benim için her ne kadar birinci olsa da Denizanası için asla ilk sıra da değildi. Bunun ben de Alya da farkındaydık bu yüzden bir yerde durup detaylı muayene yapamadık.

Bu sakin anlarımız bölen tabi ki de kafamızın üstünde patlayan silah sesiydi. İşte ben de nerede kaldı diyordum. Hayatımın her anında olan  Alya yine yanımdaydı. Yine sırtımızı birbirimize dayamış herkesin ortasında savaşıyorduk.

"Denizanası için bu çantanın içinde ki bizden daha değerli biliyorsun değil mi sis?" Diye alaylı bir tonda konuştum.

"Ahh bebişim biz olmadan Denizanası da kimmiş, kendini küçük görme" diye cikladı keyifle. Alya hep böyleydi her zaman ortamı yükselten neşe dolu kişiydi.

Bir az daha zaman geçtikçe bunun bir uyarı ateşi olduğunu düşüncesi girmeye çalıştı, tabi eğer Denizanasının bir parçası olmasaydık ben de Alya da bu düşünceye kapılırdık.

Yanımda ki kızdan ses soluk çıkmamasının kanına sinsi bir planın girdiğini anlayabilecek kadar uzun süredir tanıyordum.

Ve sonunda beklediğim şey gerçekleşti "Bunun bir oyun olduğunun ikimiz de farkındayız," işte benim kızım ya.

"Alyacığım kafamızın üstünde bu kadar mermi uçuşmasaydı seni uzun uzun dinlerdim, ama sadede gelir misin bebeğim? " diyerek bulunduğumuz ana dikkat çektim. Ne de olsa akşam balkonda şarap keyfi yapmıyorduk.

"Bak şimdi Levlâcığım," dedi beni taklit ederek. "Birimiz yem olarak ileride ki beyaz binaya doğru elinde ki çanta ile koşarken değerimiz kimyasalı kendi üstünde taşıyacak, onu koruyacak, binaya yaklaştığı anda elinde ki çantayı karşı da ki boş kırsal alana firtalacak. Tabi ki de bu salaklar akbaba gibi o tarafa koşarken biz de onları keklik gibi avlayacağız." Diye mala anlatır gibi anlattı. Bayılıyordu plan kurup hava atmaya.

"Binaya ben gidiyorum sen beni koruyorsun tamam mıdır bebek?" Asla kabul etmeyeceğini bilerek ama yine de çok söylenerek başımın etini yememesini umarak kurmuştum bu cümleyi.

ALABORA NEFES Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin