Bölüm müziği: Romantic Homicide
...
Draco komutanı kendi koltuğuna çekmeye çalışırken ayağının takılmasına sebep oldu..
Komutan ani bir refkles ile gözlerini kapattığında Prensin üstüne düştüğünü fark etti ve gözlerini aralayıp iki eli ile destek alıp üzerinden doğruldu. Prens şimdi kendisine şaşkın bir şekilde bakıyordu.
"Sana oturmanı söylemiştim."
Harry zümrüt gözlerini griliklere dikti ve somurttu, hala üstündeydi.
"Bende oturmak istemediğimi söylemiştim."
dedi sakince ve üzerini düzelterek üstünden kalkıp tekrar karşısına oturacak iken prens kolunu tutup zorla yanına oturttu. Draco kravatını ve gömleğini düzeltirken saçları biraz dağılmış anlına düşmüştü ve terlediğini fark etmişti. Kravatı biraz genişletip bastonunu tuttu ve sakin bir şekilde oturdu. İkisi de Prens olmasına rağmen çok farklılardı, draco bir asilzade gibi otururken Harry kafasına göre bacaklarını biraz aralamış bir şekilde -draconun gözünden fazlasıyla kabaca- oturuyordu. Araba sallanmaya devam ederken Prens komutana göz ucuyla baktı.
"Annen sana hiç terbiye vermedi mi Potter?"
Harry köyü zümrütlerini Prense dikti ve sakin kalmaya çalıştı. Başını çevirip prense bakmadı.
"Kes sesini artık."
Zaten annesini ve ailesini yeterince özlüyorken bir de bu aptal prens ile uğraşıyordu. Draco beyaz eldivenli elini Harry'nin çenesine getirdi ve kendisine bakmasını sağladı.
"Nasıl hissettiriyor?"
Harry ne demek istediğini anlamadan gri gözlere baktı.
"Benim kadar mükemmel biri tarafından esir tutulmak. Hm?"
Harry ciddi bir şekilde dracoyu dinlerken duyduğu ile elini ittirdi. "Dokunma. Ben senin keyfine göre dokunduğun kişilerden değilim."
Draco bastonunu tuttu ve yılan figüründe parmaklarını gezdirdi.
"Bu kadar hırçın olma. İşleri zorlaştırıyorsun."
Harry daha fazla dayanamadan doğruldu ve sinirle sesini yükseltti.
"Ne istiyorsun benden?"
Yeşil gözlerden ateş fışkırıyordu.
"Sadece uslu ol ve yanımda kal. Sana iyi bakacağımı unutma."
Nefesleri sinirden sıkılaşırken perdeyi araladı ve atın üstünde ki uşaklara seslendi. Dracoya hiç bir zaman inanmamıştı. Özellikle zindanlarda günlerce kalmasının sebebi olan kişi kendisiyken.
"Açın şu perdeyi."
Uşaklar şaşırsa da sinirli adamın sözünü dinleyip perdeleri kaldırdılar. Draco sakin bir şekilde Harry'nin yaptıklarını izliyordu. Harry kapalı alanlarda kalmaktan nefret eder ve korkardı. Ve şuan ki kızgınlığı ile hafif esmer yanakları kızarmıştı.Konuşmaların üstünden on dakika geçtiğinde araba sakince durdu ve Draco bastonu ile beraber ayağa kalkıp Harry'ye baktı.
"Kalk." Komutan gözlerini Prense dikti sert bir hareket ile kalktı.
"Bana emir vermeyi kes artık." Dracoyu hafifçe ittirip arabadan çıktı ve etrafına baktı. Uşaklar Dracoya ve Harry'ye siyah bol bir pelerin getirmişlerdi. Hızlıca giyip kapşonlarını taktıklarında artık tanınmaz hallerdeydiler. Askerlerin eşliği ile draco komutanın önünden yürüdü ve büyük çarşıya girdi. O kadar kalabalıktı sadece bir dakika içerisinde Harrye bir kaç kişi çarpmıştı. Draco komutanın kolunu sakince tutup yanına çekti, şuan kaçma ihtimali artmıştı ne kadar bir sürü asker yanlarında olsa da. Bu yüzden esmer eli beyaz eldivenli eline kenetledi ve yürümeye devam etti. Harry elini kurtarmaya çalışsa da draco izin vermemişti. Bir süre dolaşıp gezdikleri de Harry çoktan elini Draco'dan kurtarmıştı....
Draconun soğuk sesi duyulduğunda ona döndü ve saat kulesini izledi. "Gitme zamanı." Harry kapşonunu biraz daha aşağı çekti ve draconun önünden yürüyüp geldikleri yoldan geri döndü. Neden kendisini dışarı çıkardığını anlayamamıştı. Arabaya ilk ulaşan olup bindi ve siyah pelerini çıkardı. Terlemişti ve saçları anlına hafifçe yapışmıştı. Draco da arabaya bindiğinde elini tekrar şıklattı ve soğuk sesi ile konuştu. "Getirin." Bir uşak elinde ki kutu ile yaklaşıp prensin önünde eğildi ve kutuyu uzattı. Draco zarif eli ile kutuyu aldı ve Harry'nin elini tutup avucunun içine yerleştirdi. Harrynin şaşkın bakışlarına sırıttı.
"Aç."
Esmer ve büyük eller kutuyu açtığında içinden gözlüğü çıkmıştı ama sağlamdı. "Sen nası-"
Draco sözünü kesti ve konuştu. "Gözlüksüz daha iyi görünüyor olabilirsin ama sürekli zümrütlerini kısmana katlanamazdım."
Harry gözlüğünü alıp yüzüne yerleştirdi ve gözlerini bir kaç kez açıp netleşmesini sağladı. İlk defa yüzünde hafif bir gülümseme oluştuğunda Prensin gri gözleri kendisine çok farklı bakıyordu. Tabi bu tebessüm prensin gözlerine baktığında son bulmuştu. Draco daha fazla prense bakmadan önüne döndü ve bastonunu ucunda parmaklarını gezdirdi.At arabası tekrar saraya dönerken iki prens hiç iletişim kurmamışlardı. Bir süre sonra araba aniden durdu ve uşakların tedirginli sesleri duyuldu. Draco sırtını dikleştirip ne olduğunu anlamaya çalışırken çığlıklar ve silah patlama sesleri duyulmaya başladı. Harry aniden kalkıp sesin geldiği tarafa doğru kafasını çevirdi ve dikkatli baktığında bu karmaşaya sebep olanların kendi askerleri olduğunu gördü. Sadece halkın içinde sıradan kıyafetler giymişlerdi. Yine de Harry orduda ki askerleri tanımıştı. Babası kendisini kurtarmaları için askerler göndermişti demek! O kadar sevinmişti ki bu yüzünden de anlaşılıyordu. Yine de bu heyecanına kapılmamak için mantıklı düşünmeye çalıştı ve etrafta koşuşturan halkı izledi. Arabadan hızlıca inebilirdi lakin her hangi biri kendisini engelleyebilirdi. At arabasında ki askerler ve Fransız askerleri çatışmaya girdiklerinde Draco hançerini çıkardı ve Harrynin elini tuttu. Kendisini ve prensi koruması gerekiyordu, böyle bir olayın olacağını bildiği için fazladan askerler yanında olmuştu ve yine şimdiden bile Fransız askerlerin çoğu yere düşmeye başlamıştı. Harry bir anda esmer elini çekip arabadan çıkacağı anda ensesinde ki saçlarını kavradı ve kendine çekip hançeri boğazına dayadı. Gri gözler korkutucu bir şekilde zümrütlere bakıyordu, harry boğazına dayılan hançer yüzünden kıpırdayamamıştı. "Kaçamayacaksın Potter." Hançer boğazını kesip kanını akıtmaya başladığında zümrüt gözler kapandı ve draconun hiç beklemediği anda karnına dirseği ile bir tekme attı. Draco anlık olarak büzüldüğünde Harry boğazında ki hançeri fırlattı ve son hızla arabadan inip kaçmaya başladı..
Öyle bir koşturma içersindeydi ki önünde ki herkese çarpıp yere düşürüyordu ama yine de kaçmaya devam etti.. gözlerinden göz yaşları akıyor bir eli ile derin kesilmiş boğazını tutuyordu. Nereye kadar kaçacağını bilmiyordu, bir ormanın içersindeydi ve arkasından İngiliz askerlerin sesleri, silah patlama sesleri geliyordu. Yorulmuştu, boğazında ki kesik canını acıtıyordu. Ama kaçmak zorundaydı. Bu ülkeden ve prensin elinden kaçmalıydı yoksa ölümü kaçmaya çalışırken değil prensin elinden olacaktı. Bir süre durup nefeslenmek için çınar ağacının arkasına saklandığında ağacın kenarlarından mermiler ve oklar geçti. Çok çaresiz bir durumdaydı ama başka bir çare görünmüyordu.. çalıların arkasına saklanarak koştuğunda oklardan ve mermilerden kaçmayı başardı. Ama artık kaçacak bir yeri de kalmamıştı.. ormanın derinliklerine doğru giderken onca diken kendisine saplanmıştı ama Harry bunları hissedemiyordu artık. Onun canını yakan çaresizliğiydi ve önüne çıkan fırsatta yine yenilmişti.. yenilmek canını yakıyordu. Daha fazla kaçacak yeri olmadığı düşüncesi zihninde yankılanmaya devam ederken karşısına bir göl çıktı. Karşı tarafa geçebilmek için bu gölü aşmak gerekiyordu ama komutan bu gölü geçemeyecek kadar yorulmuştu. Kırmızı kanı elinden koluna kadar ve beyaz gömleğinin neredeyse tamamını kapladığında yeşil gözleri kapanıyordu.. bayılmak üzere olduğunu hissettiğinde kendini göle bıraktı ve gözlerini kapattı.. soğuk su nacizane bedenini sarmış derinlere çekmişti. Harry o an ölmeyi istedi. Daha fazla dayanacak gücü kalmamıştı. Birini esir yaşamaktansa ölmeyi yeğlerdi. Bedeni derinlere çekilip durduğunda zümrüt gözler belki de hiç açılmayacak kadar kapanmıştı..
Neredeyse bir aydır bölüm atmamışım.. geri dönüşümde böyle üzücü bölüm attığım için üzgünüm... Komutan Harry'nin ve Prens Draconun hakkında düşündüklerinizi yazarsanız çok sevinirim. Özellikle böyle bir bölümden sonra..
Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum! <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet | Drarry
FanfictionÜnlü bir komutan ama kralın en gözde oğlu olan Harry İngilizlere karşı olan savaşını kaybeder ve Prens Draco'nun eline düşer.. evine, ülkesine kaçmaya çalışsa da bunu başaramaz ve babasının onu kurtarmasını bekler. Bu sırada İngilizlerin hayat biçim...