...
Ilık bir ilkbahar sabahında Harry kuşların cıvıltısını dinleyerek yürüyordu. Etrafında güzel yeşillikler ve çiçekler vardı, gerçek dışı bir ormandaydı sanki. Yüzüne güzel ve huzurlu bir gülümseme yerleştirip ormanın içinde yürümeye devam etti ve karşısına uzun, büyük, görkemli bir saray çıktı. Bu saray fazla tanıdık geliyordu kendisine. Harry kendi sarayı olduğunu anlayıp yüzü aydınlanmış bir şekilde saraya doğru koştu ve onları gördü.. ailesini.. Annesi, babası, kardeşleri ve kendisine yardım eden kızıl saçlı kız.. hepsi kendisine gülümsüyor ve bekliyorlardı. Harry koşusunu hızlandırdı ve ailesine ulaşmaya çalıştı. Tam onlara sarılacakken bir güçle itilip metrelerce sürüklendi ve kendini tekrar suyun içinde buldu. Vücudunda ki yoğun acı tekrar kendini göstermişti. Boğuluyordu.. su ağzına dolmuş bir şekilde nefes alamıyordu. Karanlık suyun içinde gözlerini açıp kurtulmaya çalıştı ama gittikçe aşağı çekiliyordu. Ve suyun üstünde bir suliet gördü. Bu düşmanı Prens Dracoydu..
...
Harry derin bir nefes kesilmesi ile uykusundan sıçrayıp zümrüt gözlerini açtı ve karşısına çıkan tahta tavana bir kaç saniye boyunca baktı. Aniden hiç bir şey yaşamamış gibi durmuştu ama kötü anılar tekrar hafızasında canlandığında hızla doğruldu. Gözlerinde gözlük olmadığı için biraz bulanık görüyordu. "Imm.." boğazında ki suyu öksürerek dışarı attığında etrafına baktı ve kendisini bir kaç metre ötede ki sandalyeden izleyen yaşlı teyzeyi gördü.
Kısa boylu ve oldukça yaşlı bir teyzeydi. Harry boğuk sesiyle konuşmaya başladığında tekrar öksürdü ve boğazında kalan suyu attı.
"Efendim.. siz kimsiniz? Ben nede-"
Yaşlı teyze sözünü kesip gülümsedi. "Oğullarım seni gölün kenarında bulmuş. Boynunda ki yaraya biraz pansuman yaptım lakin fayda oldu mu bilemiyorum yavrum."
Harry söylenenlerle boynunu tuttu ve acemice yapılmış pansumana biraz dokundu ve başını eğdi. Yaşlı teyze kalktı ve elinde ki tabakla geri döndü. Ne kadar yaşlı olsa da tam bir İngiltere hanımefendisi olduğu belli oluyordu. "İki gündür uyuyorsun. Hadi bir şeyler ye." Önüne fırında pişirilen klasik bir İngiliz yemeği geldiğinde sorgulamadan çatalı aldı ve yemeye başladı. Yaşlı teyze ise düşünceli bir şekilde kendisini izliyordu. Tabağın yarısını bitirdiğinde konuştu.
"Sen Harry Potter'sın değil mi? Fransız Prensi olan." Harry başını salladığında buruşuk dudaklar yukarıya kıvrıldı. "Yara izin çok ünlü yavrum, ben bile kim olduğunu biliyorum."
Harry teyzenin birileri ile konuşma ihtiyacı olduğunu sezip haklı olduğunu söyledi ve tabağını bitirdi. "Onlardan kaçıyorsun, Malfoylardan." Zümrüt gözler nefretle değişirken başını salladı. "Senin için üzgünüm evlat.. o küçük Malfoy ne yaptığını bilmiyor. Bana kalırsa tam bir aptal."
Harry o an küçük Malfoy lakabını anlayamamıştı. "Küçük Malfoy?"
Teyze betimlemesinden dolayı güldü. "Prens Draco tabiki." Harry hiç bir şey söylemeden dinledi. "Babasını tahttan indirmek için ne kadar uğraştığını tüm İngiltere biliyor. Ne kadar zeki bir Prens olsa da yakında kralın gazabına uğrayacağı kesin." Ve teyze fısıldar gibi konuşmaya başladı. "Özellikle oğlancı olması.. bu ülke böyle bir krala katlanamaz. Katiyen olamaz."
Harry tek kaşını kaldırdı ve gözlerinin önüne Draconun sürekli olarak temasları, bakışmaları geldi. Demek hepsi kendisi gibi olduğu içindi.. veya sadece kendisi ile dalga geçiyordu. Teyze sessizce mırıldanırken Harry biraz daha bilgi öğrenebilmek için konuştu.
"Peki efendim.. siz beni neden saklıyorsunuz? Başınızın belaya gireceğinden korkmuyor musunuz?" Teyze tekrar hüzünlü bir hal aldı. Buruşuk yüzünden tüm yaşanmışıklar gölge halinde geçip gidiyordu.. "Bu krallık bana ve aileme çok şey yaşattı oğlum. İki oğlumu Kral yüzünden toprağa verdim, ikisi de askerdi ve Kralın hain oyunlarına denk geldiler.. başka ülkelerden çalınan canları ve malları saymak ömrümü bitirir. Artık onların kurallarına uymak istemiyorum."
Harry o an karşısında ki kadının çaresizliğini en derin bir şekilde hissetti ve ayağa kalkıp dizlerinin önüne çökerek teyzeye sarıldı. Zayıf kollar da kendisine.. "Bu ülkeyi eminim ki Fransızlar daha iyi yönetecektir."
Harry yavaşça geri çekilip buruşuk ele küçük nazik bir beyefendi olarak öpücük kondurdu ve gülümsedi. "Kuşkunuz olmasın. Lakin sizi tehlikeye atamam, en kısa sürede gitmem gerek. Ülkeme dönmeliyim." Kadın yavaşça ayağa kalkıp tahta dolabının önüne geldi ve açıp içinden bir bronş çıkardı. Tekrar Harry'nin önüne geldiğinde siyah gözler yaşlıydı. Buruşuk el büyük eli tuttu ve içine zümrüt bronşu bıraktı. Kafasını kaldırdığında siyah yaşlı gözler yeşil gözlere bakıyordu. "Bunu bana çok gençken kocam hediye etmişti. O da Fransızdı, lakin bu savaşlar yüzünden onu kaybettim.." kadın yutkundu ve devam etti. "Bu savaşların bitmesini istiyorum oğlum, al bunu. Şans getirsin." Harry içinin sızladığını hissettiğinde tekrar kadının elini öptü ve bronşu aldı. Kurumuş kıyafetlerini giyip yaşlı teyzeye teşekkürlerini sundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet | Drarry
FanfictionÜnlü bir komutan ama kralın en gözde oğlu olan Harry İngilizlere karşı olan savaşını kaybeder ve Prens Draco'nun eline düşer.. evine, ülkesine kaçmaya çalışsa da bunu başaramaz ve babasının onu kurtarmasını bekler. Bu sırada İngilizlerin hayat biçim...