"It's just a beginning, with your world's end."
"Universe müşteri hizmetlerine hoş geldiniz, ben Jongin, size nasıl yardımcı olabilirim?"
"Anlıyorum beyefendi, ancak bu-"
"Beyefendi küfretm-"
"Peki, sizi müdürümüze iletiriyorum."
Jongin, kulaklığını başından çıkartarak masaya fırlattı. Eğer iş yerinde olmasaydı sinirle saçlarını yolacağını biliyordu, ancak birbirinin açığını kollayan mükemmel iş arkadaşlarına zayıf olduğu hiçbir anını göstermeyecekti.
Kafadını kaldırıp kendini deliler hastanesinde hissetirmek için yemin etmiş bembeyaz duvara baktı, gerçi delirmesine de çok az kalmıştı.
Duvardaki saate bakıp gece mesaisinin bitmesine ne kadar kaldığına bakmak isterdi, tabii pili bitmiş ve kimsenin de kalkıp değiştirmeye yeltenmemiş antika sayılacak saat yaklaşık bir aydır 10.12'yi göstermiyor olsaydı.
"Birazdan cenazen kalkacakmış gibi duruyorsun.
Taeyang elinde dumanı tütmeye devam eden kahveyi Jongin'in masasın üstünr bırakıp konuştu. Kapağı kapatılmayan kahvenin kokusu buram buram Jongin'in burnuna dolduğunda biraz da olsa kendine gelmiş hissediyordu, elleriyle sarıp bir yudum almadan önce bilmişlikle hahladı.
"Sanki senin benden bir farkın var, aptal."
"Nasıl konuşuyorsun lan büyüğünle?" Taeyang kafasının arkasına bir tane geçirdiğinde bunu beklemeyen Jongin elindeki kahveyi refleksle bıraktı. Elinden kayıp düşen kahve bardağı bilgisiyarının ve klavyenin üstüne düştüğünde ortaya çıkan kıvılcımlar ofiste küçük bir karmaşaya sebep olmuştu.
Bundan sonrası ise kaostu. Çalışanların yarısı sağ sola kaçışırken geriye kalanlar bilgisayarın çıkarttığı kıvılcımları dindirmeye çalışıyordu. Jongin ise... O, bilgisayar masasının altında kollarını bacaklarına sarmış; dolaylı yoldan yarattığı kaosun idare edilmesini boş gözlerle izliyordu.
Bitmişti.
---
"İnanamıyorum böyle bir şeyin yaşanmasına. Açıklamak istediğiniz bir şey var mı, Bay Kim?"
Kovulma aşamasını uzattıkça uzatan müdürlerine bakmaktan ziyade siyah ayakkabılarına gözkerini diken Jongin, suçlu bir çocuk gibi kafasını sağa sola salladı. Ancak buradaki suçlu o değildi, kahveyi dönmesine sebep olan o lanet adamdı ama ne kadar anlatmaya çalışsa da kimsr kıdemsiz bir çalışanı dinlemiyordu. Tek temennisi, alacağı tazminatıydı.
"Kovuldunuz!" Önündeki masaya ellerini çarparak bağıran adamla yerinden sıçaradı, ne gerek vardı şimdi buna?
"Bu ayki paranızı muhasebeden alabilirsiniz. Malımıza zarar verdiğiniz için herhangi bir dava durumunda sizden tazminatı biz alacağız."
Sinirle sıktığı yumruklarıyla öyle hissetmese bile saygıyla eğildi, başka bir şey demeden hızlıca odadan çıktı. Muhasebeden elinde hiçbir işine yaramayacak bir miktarda parayla, çamaşırhane görünümlü ofisten çıktı.
Gece saatlerinde, zifiri karanlık olmasını engelleyen tek tük sokak lambalarının altında; yaşlarına engel olmamakta kararlı bir şekilde yürüdü. Bakışları hâlâ zemindeydi çünkü kaldıracak gücü yoktu.
Ne kadar yürüdüğünü bilmiyordu ancak kaldırımda, bacaklarının arasında hafifçe parlayan çizgiyi gördüğünde durdu. Gözlerini birkaç kere kırptı, yere eğilip bir dizini kaldırıma yaslayarak ışığa bakacağı sırada bir anda yok olan ışıkla şaşkınca kaldı.
Kalkıp dizlerini silkeledi, sürekli duygu değişimlerinden dolayı beyni allak bullaktı, halüsinasyon görüyordu büyük ihtimalle. İlerlemeye devam edeceği sırada bir adım ötesinde öz önceki ışığın farklı şekil aldığını gördü, şu günün başından beri hiç yardımı dokunmamış beyni düşünmeyi durdurmuş gibi ışığı takip etti.
İlerledikçe yeni bir tane daha bekiriyordu. Sonra bir tane daha, ve bir tane, ve bir tane daha...
En sonunda, kafası bir çıkmaz sokağın tozlu duvarına çarptığında durabildi. Pislik içinde kalmış ve acıyan kafasını ovuşturarak kaldırdığında takip ettiği çizgilerin duvar boyunca ilerleyip duvarın içindeki bir boşluğun yanında söndüğünü fark etti.
"Bu da ne böyle?" Boşluğun yanına gittiğinde içindeki canlı gözüküken çiçeği eline aldı, sanki yeni sulanmış gibi nemliydi bu yüzden eline bulaşmış ıslaklığı paltosunun kenarına silip çiçeği kısık gözleriyle dikkatlice inceledi.
"Mavi iris..?"
Çiçeği tozlarından temizleyip arka cebine koydu, "Pekala," hafifçe patpatlayıp girdiği çıkmaz sokaktan çıktı. "Benimle geliyorsun güzel çiçek." Çiçekleri seviyordu, bu yüzden eline geçmiş bu çiçeği öylece bırakmayacaktı.
Çıkmaz sokaktan geri döndüğünde eve gitmek için sağa sola bakındı ama nerede olduğunu bilmiyordu.
Yol bulmak o kadar da zor olmamalıydı, değil mi?
Ancak her şeyden önce Jongin, arka cebine attığı çiçeğin küçük mavi kıvılcımlarını, rengi açılmaya başlayan yapraklarını fark etmedi.
———
İlk bölümler hep böyle kısa olurmuş...
Her şey kurgulu ama nasıl yazacağımı hiç bilmiyorum, başaracağız umarım. :')Haydi bakalım, başlıyoruz...
Sonraki bölümde görüşelim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
daphne // Sekai
Fantasyİki yokmuş üç kaçmış; küçük bir su perisi varmış ve adı... Jongin imiş.