"Yazılı olmayan kanunlar der ki; imkânsız diye bir şeyin olması imkânsızdır."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bazen yaptığımız şeylerden, gösterdiğimiz davranışlardan, hatta ve hatta içimizden dilediğimiz dileklerden bile pişman olurduk. Şu yirmi beş yıllık hayatımda pişman olacak kadar tercih yaptığımı söyleyemezdim çünkü bu çeyrek asırlık hayatta istediğim hiçbir şeyi elde edememiş, üstüne dilediğim her şeyin tersini yaşamıştım. Bu yüzden kutladığım doğum günlerinde dilediğim tek dilek kazasız belasız mumu üflemek, sonrasında uyumaktı; zaten bir süre sonra doğum günü kutlamayı bırakmıştım.
Beynimin çalışmaya başladığı saniyelerde bu kadar çok düşünmek gözlerimin feci şekilde acımasına sebep oluyordu, kafamın patlamasına son üç kala her şeyi iple bağlayıp bir kulağımdan dışarı atmış olmam başka bir sorunum olduğunu fark etmeme sebep olmuştu. Kapalı olduğunu hissetmeme rağmen göz kapaklarımın arkasına yapışmış mavi ve capcanlı olan bir ışık, şu varsaydığım üç saniyeyi yok etmekle kalmayarak bir darbeyide o vurmuştu.
Işığın önünden geçen en son hatıram gece dışarıda, pek de sıcak olmayan bir bankta yatmış olduğumdu; Yine de belimde hissettiğim bir ağrının olmaması yeni yeni uyanmaya başlamış beynime bazı olayların garipleşmiş olduğuna dair sinyal veriyordu.
Alt üst edilmiş düşüncelerimle kaşlarımı çattım. Zorlayarakta olsa gözlerimi açtığımda altımda hissettiğim yumuşaklık, bulanıklığa rağmen gördüğüm kahverengi ve ağaç dallarına benzeyen tavanla gece kaldığım parkta olmadığım kesindi.
"Uyanmış! Uyanmış!" Üzerimde uçuşan küçük parıltılarla birlikte hayatımda hiç duymadığım kadar ince bir sesle konuşan kimdi bilmiyorum, sesi yaz aylarında açık camdan girmiş sivrisinek hissiyatı verdiğinde bakmam gerektiğini belirten duyguyla yumuşak yataktan destek alarak kalktım. Karşımda olmasını beklediğim şey sırtında kendisinden büyük kanatlarıyla benim yarı boyuma kadar uzayabilmiş, sağ sola uçan iki yaratık değildi.
Dışarıdan nasıl gözüküyordum bilmiyorum ancak açık konuşmak gerekirse karizmasına takık bir adam değildim, yatağın baş demirliklerine hayatım buna bağlıymışçasına büzüşmüş halde durmamın açıklamasını da yapmayacaktım bu yüzden. Kırıcı falan değildi, hangi deli bunu düşünürdü ki zaten?
"Korkuttun onu!" Siyah saçlı olan yanındakinin topuzuna bir tane vurdu, "Hayır, sen korkuttun!" Karma hızlı işliyor olmalı ki siyah saçlının bir tokat yemesi uzun sürmedi.
Birbirinin tıpatıp aynısı olan, kahverengi tonlarında giyinmiş iki sivrisineğin kavgasını izliyormuşum gibi hissediyordum, seslerinin bu kadar ince olması ve kanatlara sahip olmaları hayalgücümü bu şekilde besliyor olması benim hatam değildi. Hâlâ kavgaya devam ederlerken ilgi manyağı gibi hissetirecek olması, olaya el atamayacak kadar korkak olmamı bir kenara bırakarak avazım çıktığı kadar bağırmıştım.