Gece geç saatlerde,
Jimin'denYattığım yatağımda bilmem kaçıncı kez dönüp gözlerimi kapatarak uyumaya çalışmıştım ancak fazlasıyla uykum olmasına rağmen bir türlü uyuyamıyordum.
Son bahar ayları olduğundan üstümde bulunan battaniye'yi ayağımla üstümden attığımda telefonumdan saatte bakma ihtiyacı hissetmiştim.
Sırt üstü uzandığım yatağımda sağa doğru dönüp şifonyerin üstünde şarja takılı olan telefonumu almış ve ekranını açmıştım.
Uzun süre karanlık ortamda kalmış olmamdan kaynaklı gözlerim ani gelen ışıkla kamaşırken bir süre gözlerimi kısmış ve alışmayı beklemiştim.
Zaten kısa süre sonra da gözlerim alışmıştı. Saat'e baktığımda 04.34 olduğunu görmemle yanaklarımı şişirip telefonu geri kapatmıştım.
Ne zaman gelecekti?
Özlemiştim.
Yazsam mı acaba, diye düşünmekten geri duramıyordum ancak bana uyumamı söylemişti ve büyük ihtimalle uyumadığımı öğrendiğinde bana trip atacaktı.
Trip atması sorun olmazdı aslında çünkü zaten bana kıyamayacağını biliyordum. Sorun, uyumadığımı öğrendiği zaman kendini suçlayacak olmasıydı. Bu yüzden yazma fikrim'den vazgeçmiştim.
Bir süre daha yatağımın içinde dönüp durmuştum ve en sonunda, tamamen sessiz olan evimde zil sesi yankılanmıştı.
Hızla yatakta doğrulurken kalbim yerinden çıkacak diye korkuyordum. Nefesim aniden hızlanmış, ellerim titremeye başlamıştı ve lanet olsun, sadece kapının ziline basarak yapmıştı bunu!
Şimdiden böyleysem biraz sonra ne yapacağım, diye düşünmeden edememiştim ve tam da o anda zil ikinci defa çaldı.
Yatağımdan kalkıp aynanın karşısında saçlarımı düzeltmeye çalışmış, kayan bluzumu düzelttikten sonra derin bir nefes alıp sanki kalbim depar atmıyormuş gibi kapıya yönelmiştim.
Jeongguk zile basmaktan vazgeçmiş olmalıydı ki odamda bıraktığım telefonumun zil sesi duyuldu bu seferde boş olan evde. Uyuduğumu düşünmüş olmalıydı.
Kapının önüne gelip her ihtimale karşın deliğinden baktığımda âşık olduğum çehresi görüş açıma girmişti. Özlemim bir bıçak misali soluğumu kestiğinde kapıyı zar zor açmıştım.
Güzel gözleri, gözlerimle kesiştiğinde tüm bedenimin titrediğini biliyordum ve o an, ayakta durabiliyor olmam bile bir mucize sayılırdı.
Gözleri tüm vücudumda dolanırken öylece duruyor, kalbimin sesini duymamış olmasını diliyordum. Şayet o kadar hızlı atıyordu ki her an bayılabilirdim.
Vücudumu incelemeye bir son verip tekrardan gözlerime bakmaya başladığında aramızda tuhaf bir sessizlik ve sessizliğin getirdiği bir çekim oluşmuştu.
Kokusunu deli gibi merak ettiğim, saçlarını okşamak için yollar aradığım beden aylar sonra tam karşımda duruyordu ancak ben adım atacak kadar cesaretli hissetmiyordum kendimi.
Jeongguk bunu anlamış olmalıydı çünkü bir süre sonra bileğimden tutarak beni kendine çekmiş, kafamın göğsüne çarpmasına sebep olmuştu.
Kolları anında belimi sararken burunun saçlarımda olması baştan aşağıya titrememe sebebiyet vermişti ve Jeongguk bunu fark ettiğinde geri çekilip, "Üşüyor musun?" diye sormuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Distances and Love, Jikook ✓
Fanfiction[Mini Fic?] j.m: Bana, beni sevdiğini söyledikten sonra gitmek zorunda mıydın? Yarı Texting+Düz yazı TAMAMLANDI : 19.03.23 DÜZENLENDİ : 19.10.24 Angst değildir.