ilk gün

37 4 37
                                    

Sabah alarmın çalmasıyla gözümü açtım. Sinir bozucu bir şekilde ısrarla çalmaya devam ediyordu. Bir kaç çalıştan sonra yattığım yerden kalktım. Bugün okulun ilk günüydü ve ben herşeyin ilkinde çok heyecanlanır, uyuyamazdım. Bugünde öyle olmuştu; heyecandan uyuyamamış, uykumu alamamıştım.

Lavaboya gitmek için zorda olsa nihayet yataktan kalkabilmiştim. Lavaboda işimi hallettikten sonra mutfakta kahvaltı hazırlamakta olan annemin yanına gittim.

"Günaydın," dedim annemin hazırladığı kahvaltıya bakarken. Çok lezzetli görünüyordu. "Günaydın canım, iki dakikaya çayda hazır olur otur sen."

"Anne, çay olana kadar üstümü giyinip geleyim ben." Diyerek odama döndüm. Annem arkamdan birşeyler söyledi ama duymadım bile.

Odama girdiğimde üstüme giyeceğim şey tabiki okul forması değildi. Okulun ilk günü, iğrenç yeşil rengine sahip olan o formayı giyemezdim.

Açık pembe bir crop ile açık mavi, paçaları bol olan kot pantolonu üzerime geçirdim. Saçımı açık bıraktım. Yüzüme biraz kapatıcı sürüp dağıttıktan sonra dudağıma hafif pembemsi bir ruj sürdüm. Şimdi hazırdım.

Tekrar mutfağa dönüp seri bir şekilde kahvaltımı yaptıktan sonra evden çıktım.

Okula gelip kendi sınıfıma geçtiğimde birkaç sınıf arkadaşımı oturmuş konuşurken gördüm. Hiç biri okul forması giymemişti. Buna sevinmiştim. ilk günden forma giymediğim için Dinci Zeynep'ten azar işitirsem tek olmayacaktım.

Yalnız kalmayı sevmezdim. Beşli kız grubum vardı. O kızlardan sadece Hira şuan sınıftaydı, bende onun yanına gittim. Daha dün buluşmuştuk onunla, gezmiş fotoğraf çekinmiştik. Yani onu pek özlediğim söylenemezdi.

Daha sonra tek tek sınıfın diğer öğrencileri geldi, herkesin samimiyetsiz "seni çok özledim" diyerek sarılmalarını sıkılmış bir şekilde izliyordum. İnsanlar gerçekten çok samimiyetsizdi. Tatilde bir kere bile birbirine "nasılsın" diye sormayan insanlar şuan karşımda birbirine iğrenç bir samimiyetle sarılıyordu.

Müdür yardımcısının tam 17 dakika süren, bana aşırı boş gelen konuşması bittikten sonra İstiklal Marşını okuyup tekrar sınıfa çıktık.

Sanırım dersimiz boştu, bayağı zaman geçmesine rağmen hoca gelmemişti. Zaten gelmesini istediğim de söylenemezdi.

Biz sohbete dalmışken kapıyı tıklatarak Mustafa hoca içeri girdi. Elinde bir liste vardı ve o listeye bakarak, "Medine, gel." Dedi. Ne olduğunu anlamamıştım. Başkasının da ismini çağırmasını bekledim ama benim dışımda kimseyi çağırmadı. Gerilmiştim.

Onunla beraber sınıftan çıktıktan sonra kapıyı kapattı. Ben ne olduğunu hâlâ anlamamıştım. "N'oldu Hocam?" diye sordum gerginlikle. Yüzüme bakmadan "Sınıfın değişti, artık A sınıfındasın." dedi normal birşey söyler gibi. "Ne diyorsunuz hocam, nasıl?" dedim. Sesim yüksek çıkmıştı. Beni takmadı bile, karşı sınıfımız olan A sınıfının kapısını açtı ve eliyle içeriyi gösterdi. İçeri girdim. " İyi dersler." Diyerek çıkıp gitti.

Bu şaka mıydı? Şakaysa hiç komik değildi. Lütfen şaka olsun ben bu sınıfta yapamam. Ama maalesef şaka değildi. Gerçekten değişmişti.

O ders bitmek bilmemişti. Bir kaç defa okulda gördüğüm ama tanımadığım o Hoca "Herkesin sınıfının değişme sebebi var, alışırsınız bu sizin iyiliğiniz için yapılan birşey." Gibi şeyler saçmalayıp duruyordu.

Benimle beraber başka sınıflardan bu sınıfa iki kişi daha gelmişti. Biri ağlıyordu. Ağlanacak ne vardı ki? Ben hâlâ şaka yaptıklarının sanıyordum galiba ve bu yüzden gayet rahattım. İkinci kişi Sıla da benim gibiydi; ağlamıyor boş gözlerle Hocanın saçmalıklarını dinliyordu.

KARA'YA AŞIK OLMAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin