Gözlerimi açtığımda saat 14.57'ydi. Umutla karışık heyecanla, yatağımın yanında duran sehpanın üzerinden telefonumu elime aldım. Hızla telefonu açıp Ekranı indirdiğimde 4 mesaj geldiğini gördüm.
Çingenem'den 4 yeni mesaj!
Hızla Hira'nın sayfasına girerek mesajlara baktım.
Çingenem:
Medo Mustafa hoca'ya senin gelmeyeceğini söyledik 'kendisi bilir' dedi.Çingenem:
Lan yüzümüze bile bakmadılar, hele o Mehmet hiç takmadı.Çingenem:
Ama üzülme Merrom bir şekilde hallederiz.Çingenem:
Lan mal ağlıyor musun, nerdesin?
cevap versene!İçimden hiç birşey söylemek, düşünmek, hissetmek gelmiyordu. Öylece boş gözlerle mesajları tekrar tekrar okuyup duruyordum. Kendisi bilir demişti. Dün öyle bakan adam, şimdi iki kelimeyle kendisi bilir diyordu.
Üzülmüştüm, çok üzülmüştüm ama neden üzüldüğümü bilmiyordum. Sanki yıllardır çok güvendiğim biri tarafından yarı yolda bırakılmış gibi hissediyordum. Böyle hissetmemem gerekiyordu, o benim için hiçbir şeydi. Sadece bir hiç'ti. Peki, neden bu kadar üzülmüştüm?
Düşüncelerimi bir kenara bırakarak, Hira'ya yazmaya koyuldum;
Ben:
Tamam, umrumda değil.Ben:
Sizde artık birşey söylemeyin kimseye.
Ben uyuyorum sonra konuşuruz.Kimseyle tek kelime etmek, kendimi açıklamak istemiyordum. Bu kadar üzüntüyü de kendime yediremiyordum. O kimdi ki beni umursamadığı için üzülecektim?
Bildirim sesi gelince telefonu tekrar elime aldım, Hira yazmıştı.
Çingenem'den 1 yeni mesaj!
Sohbetin üstüne tıklamadan, ekrandan mesajı okudum.
Çingenem:
Lan mal sabahtan beridir uyuyorsundur kesin. Şimdi ne uyuması? kendine gel, hallederiz diyorum. Biz neler yaptık abi unuttun mu?Dışarıdan konuşması çok kolaydı. İnsanlar diyecek birşey bulamaz, işe yaramayacağını bildikleri hâlde boş boş samimiyetsiz teselliler verirlerdi.
Adım kadar eminim ki onlardan birinin sınıfı değişse benim kadar sakin kalamaz, ağlayıp dururlardı. Elbette bunun için onları suçlamıyordum, onlarda ellerinden geleni yapıyorlardı. Demekki ellerinden pek birşey gelmiyordu.
O günü öylece evde geçirdikten sonra ertesi gün okula gitmeye karar verdim. Ne zamana kadar evde oturacaktım ki? Yarı gerçek, yarı blöf olan planım işe yaramamıştı. Mecburen gitmem gerekiyordu.
...
Ertesi gün ve sonraki gün okula gitmeye devam ettim. Okulda sürekli somurtuyor, soru sorulunca ters cevaplar vererek kaşlarımı çatıp duruyordum.
Cuma günü geldiğinde, ilk iki dersten sonra A sınıfının Mustafa hocayla dersi vardı. Daha doğrusu bende o sınıfa geldiğim için sanırım benimde dersim Mustafa hocayla oluyordu.
O bakıştan sonra, kendisi bilir'den sonra dersin nasıl geçeceğini merak ediyordum.
Zil çaldığında A sınıfına girerek kendi sırama oturdum. Kimseyle muhattap olmuyor, kendi aralarında eğlendiklerini görünce göz deviriyordum. Şuan bende arkadaşlarımın yanında eğleniyor olabilirdim!