Başlangıç

201 2 0
                                    

Kapıyı araladı Tyler, sessizliğin ardından bu yağlanmamış kapının gıcırtısı bütün köşkü gıcık bir sesle kapladı. Bir köpek çıktı karşısına ama o kaçmak yerine üzerine doğru gidiyordu. Köpek kuduz gibiydi fakat Tyler korkmamıştı ondan. Yıkık dökük 50'li yıllardan kalma bir köşktü bu. Normalde küçük çocuklar burasını pek sevmez ve perili köşk olarak adlandırılırdı. Tyler korkusuz biriydi orası da onun oyun alanıydı. Pek arkadaş çevresi iyi değildi ,onu oyunlarına almazlar ve kavga isterlerdi. Tyler tek başına yakalasa hepsini döverdi ama hep beraber Tyler'in üstüne gidince korkuyor ve kaçıyordu. Yine köşke kaçmıştı. Burası bir zamanlar bir bira imalatçısının köşküymüş hatta yan tarafında örümcek ağlarıyla çevrili imalathanesi de var. Adamın aşkı, şansı kadar iyi gitmemiş, eşinden boşanıp bir sahil kasabası olan Bronghell'e yerleşip ticarete atılmış. Bir imalathane kurmuş ve işçilerinden bir kıza aşık olmuş adı Bridget. O papazın kızıymış ve bunlar yasak aşk yaşamışlar. Birbirlerine tutkuyla bağlıymışlar ama papaz bir gece adamı sokak başında öldürmüş. Ertesi sabah ise kendi evinde ölü bulunmuş. Kafası kopukmuş ama kimin yaptığını kimse görmemiş. Bridget de o geceden sonra kaybolmuş. Kimse nerde olduğunu bilmiyor ama o cadı diye anılır. Herkes onu suçlar ve buda bir kasaba efsanesinden ibarettir. Tyler bir anda kendini köpeğin dişlerine bakarken buldu. Kaçmaya çalıştı ama köpek yere düşürdü 0nu. Havlıyordu Tyler ise korkuyordu. Yalvarıyordu . O anda oda birden parlamaya başladı bembeyaz kör edici bir ışık her yerini sardı odanın. Köpek havlamaya başlaıdı ve bir kız çığlığı geldi. Işık bir anda kayboldu. Tyler gözlerini tutuyordu. Işığa alışması yaklaşık iki saatini almıştı. Göz kapaklarını araladığında köpeğin ağzından kanlar akan kopuk başı dizinin dibindeydi. Tyler korkudan kapıya doğru koşamadı ve pencereye yöneldi. Kırık camdan kendini aşağıya doğru bıraktı. 8 yaşındaki bir çocuk için cidden imkansız olan iki metreden atladı ve koşmaya başladı. Bacağı kanıyordu, cam kırığını gördü sonra bacağına saplanmış bir şekilde. Daha fazla dayanamayacaktı. Yol kenarından tam bir araba geçerken fırladı yola. Araba son anda yaptığı frenle durabilmişti. Bayılmadan önce son hatırladığı söz ise "Koş ve yardım çağır Lessy". Ayıldığında bir yatağın üzerinde yatıyordu. Etrafı bem beyaz örtülerle kaplıydı. Az sonra hemşire yaklaştı yanına ve hastanede olduğunu anladı. Hemşire:
-"İyi misin yavrum?".
-"Ben şey...". Dedi ve kaldı öylece nerde olduğunu bilmiyordu bu anne ve babasından uzakta demekti.
-"Hemşire hanım burası neresi?".
-"Londra'dasın yavrucum".
-"Londra mı ...". Kaldı öylece, burası çok uzaktı köyüne. Nasıl gidecekti geriye. Örtüyü hafifçe araladı ve ayağa kalktı. Hemşire koşarak geldi ve dur diye haykırdı. Tyler korktu ve far gören tavşan gibi kaldı.
-"Ayağa kalkabilecek kadar iyiysen seni Jordan ve Lessy'nin yanına götüreyim. Tyler kim olduklarını bilmiyordu ama Lessy ismini hatırlıyordu. Hemşire kolundan tuttu ,acilden çıktılar. Kapıda genç bir kız ve genç bir erkek bekliyordu. Birden sarıldılar Tyler'a. Tanımıyorlardı Tyler'ı ama sarılmışlardı işte. Tyler mutlu olmuştu ve sarıldı o da. Hastaneden çıktılar ve yürümeye başladılar. Otoparka kadar gittiler, Jordan arabayı hareket ettirdi ve asfalt bir yola girdi. Sarı şeritler halinde devam ediyordu yol, bir sürü araba vardı hem de yolun kenarları ağaç ve çiçeklerle kaplıydı. Burası cennet gibi gelmişti ona . Jordan bir simitçinin yanında sağa çekti. Lessy elinden tuttu Tyler'ın ve girdiler. Üç simidi yedi Tyler ve doymuştu. Kaç gün kaldığını bile bilmiyordu. Kendi aralarında konuşuyorlardı ama içten gelen bir sıcaklıkla Tyler katıldı konuşmaya.
-"Beni hastaneye getirdiğiniz için çok teşekkür ederim".
-"Kuzucuğum".dedi Lessy ve devam etti:
-"Biz sana çarpmıştık asıl özür dileriz sadece yoldan geçiryorduk ama olsun istersen bizimle kala bilirsin seni büyükanneme götürüceğiz.
-"Ama annem ve babam merak ederker beni".
-"Yaşadığın kasabanın adını biliyor musun peki ?
-"Tabi kide şey şeydi şey...". Kahretsin hatırlayamıyordu kasabanın ismi neydi unutmuştu o 8 yaşındaydı ama unutmuştu.
-"Hadi gel gidelim". Dedi Lessy ve yola çıktılar. Tyler arkada Jordan ve Lessy de önde. Evine gittiler Mary teyzenin. Burası bir köşk gibiydi. Sütunlar içinde bir cennetti sanki. Havuzlu bir bahçesi, ağaçlar ve hayvanlar vardı. Ahırda da atlar vardı. Çok güzel bir yerdi burası. Kapıdan girince bir jaz havası yükseldi. Hanımefendi içeride bekliyordu. Jordan ve Lessy hizmetçi ile konuşup içeri girdiler. Tyler da sol taraftaki koltuklardan birine oturup masanın üzerindeki çay şekerlerinden birini ağzına attı. Mary teyze içeri çağırdı Tyler'ı ve sıcacık gözleriyle içine baktı. "Bundan sonra bizimle kalıcaksın oğlum. Senin de büyükannen olacağım artık bana büyükanne de". "Yorulmuşsundur oğlum git ve hizmetçi sana odanı göstersin iki gündür seni bekledim ve sen okuyacaksın. Okumak istiyorsun değil mi ?"
-"Tabii ki Mary teyze".
-"Aa ama olmuyor büyükanne de".
-"Peki büyükanne".
-Hadi Lessy Tyler'a odasını gösterin.
-"Hemen hala ". Dedi Lessy ve Tyler yeni yaşamına başladı...
10 yıl sonra...
Kapıdan orta boylu yakışıklı takım elbiseli bir adam girdi. Kendinden emin adımlarla yukarıya çıktı ve hanımefendinin yanına yöneldi. Kapıyı araladı ve hanımefendi bir çığlık koyuverdi.
-"Tyler oğlum hoşgeldin :)".
-"Hoşbulduk büyükanne".
-"Rebecca bize iki çay getir kızım".dedi ve Rebecca içeriye girdi ve karşısında gördüğü genç adama hayran kaldı. Kahveleri düşürdü ve ardından hemen özür diledi temizledi ve çıktı. Tyler büyümüş ve üniversiteyi okumak üzere Londra'ya geri dönmüştü. Büyükannesi ile özlem giderdikten sonra yemek başına oturmuştu. Büyükannesi yine bir ziyafet hazırlamıştı. En sevdiği yemekler vardı önünde. Özlemişti Londrayı aslında çok alışmıştı artık. Küçükken geçirdiği bir kaza yüzünden tüm hayatı düzelmişti. Şimdi Londra'da mimarlık okuyacaktı. Tavuğun üstünde küçük tereyağ parçaları vardı eriyip düşüyordu aşağıya doğru. Çok seviyordu bunu ve tavuğu önüne alıp parçalamaya başladı. Büyükannesi de bunu görünce gülmüştü. Sadece eski günleri ikisi de özlemişti. Tyler lise için londra dışına gitmişti. Şimdi ise geri dönüp tadını çıkarmaya bakıyordu.
-"Ee oğlum var mı gelin adayım?".
-"Yok büyükanne hiç sevdiğim birine rastlayamadım daha kimseye pek ısınamadım".
-"Ama çok yakışıklısın biliyor musun oğlum".
-"Teşekkür ederim büyükannem".
-"Hadi kalk ve git oğlum".
-"Nereye büyükanne?".
-"Hizmetçimin kızı da okuyor. Üniversiteye geçti o da bu sene hatta doktor olacak o da. O cafeye gidecekti arkadaşlarıyla parti mi ne varmış işte. Bende ona göz kulak olmanı istiyorum".
-Tamam büyükanne çıkayım bende sıkılımak üzereydim.
-"Biliyorum oğlum hadi gidin hazırlanmıştır o da "MELİSSA".
-Geliyorum halacığım.diye büyüleyici bir ses duydu Tyler. Merdivenlerden inen bir melek gördü sonra. Bu his neydi bilmiyordu ama çok hoş hissettiriyordu. Melissa aşağıya indi ve elini uzattı "Ben Melissa" sarışın mavi gözlü bir melek bu diye düşündü Tyler. "Bende Tyler".
-"Tanıştığımıza memnun oldum Tyler".
-"Bende Melissa".dedi ardından kapıya yöneldiler. Arabanın kapısını açtı. "Siz bir centilmensiniz"dedi Melissa. Tyler gülümsedi ve kapıyı kapattı. Atladı arabaya ve sürmeye başladı. "Fakat ben Londra'dan bayağı uzak kaldım tarif edebilir misin cafenin yerini?".
Melissa :-"Kavalyem olur ve yanımda kalırsan olur".
-"Olabilir aslında".
-"Sağa dön cadde boyunca devam et solda beyefendi ".
-"Teşekkürler küçük hanım".dedi ve caddeye girdi. Solda küçük bir cafe vardı. Yanına park etti ve arabadan indiler. Kapıdan girdiklerinde yavaş bir müzikle çay içiyordu kızlar. Lanet olsun dedi ve sol tarafa geçip oturdu Tyler. Melissa diğer kızlara baktı ve Tyler'ın yanına gidip oturdu.
-"Üzgünüm bende böyle bir parti beklemiyordum".
-"Senin suçun değil ama ben dışarı çıkacağım".
-"Aslında hanımefendi istemese bende gelmeyecektim buraya".
-"Büyükannem mi istedi".
-"Evet yaşıtlarınla eğlen dedi".
-"Ne dersin dışarı çıkalım mı".
-"Ben çıkmayı çok isterim".
-"Gel hadi". Dedi ve kapıya yöneldi. Tam çıkacaktı ki bir anda kızlar sürüsü etrafını topladı. Dans müziği çalmaya başladı ve bir anda bir kızın onunla dans etmeye çalışırken buldu kendini. Kurtulmaya çalıştı ama kız sım sıkı yapışmıştı. Melissa diye kısık bir sesle konuştu Tyler. Melissa yanına geldi ve
-"Falha bırak onu o benim kavalyem".
-"Üzgünüm tatlım en yakışıklı erkek o buradaki".
-"Ya bıraksana çocuğu ". Diyerek bir tartışma başladı. Tyler ne yapacağını bilmiyordu ama Melissa'yı elinden tuttu. Kendine doğru çekti. Birbirlerinin gözlerine kilitlendi gözleri ve bakıyorlardı sadece. Melissa yüzüne doğru yaklaştı Tyler'ın ve herkes alkışlamaya başladı. Tyler elini tuttu Melissa'nın ve dışarı attılar kendilerini. Gülmeye başladı ikisi aynı anda ve elleri birbirinde yürüyorlardı.
-"Londrayı özledin mi ?
-"Sadece biraz ".
-"Büyükannen her gün seni bekledi".
-"Biliyorum bende özledim onu".
-"Elin çok sıcak".
-Senin eldivenlerin de güzel".
-"Ben sana çok ısındım".
-Artık eve dönmeliyiz".
-"Tamam".
Arabanın yanına geldiklerinde lastiklerin biraz indiğini gördü Tyler. Acaba kim yapmıştı bunu. Neyse dedi ve arabayı çalıştırdı. Melissa çok utanıyordu artık ondan. Yanına bile oturamamıştı. Hoşlantısını çok belli etmemiş olmasını umuyordu sadece. Tyler ahırın yanında park etti ve aşağıya indi.
-"Melissa sen geldiğimizi söyle büyükanneme ben biraz atla dolanacağım".
-"Tamam Tyler olanlar için üzgünüm".
-"Niye ben çok eğlendim sağol".
-"Yaa". Dedi hafif bir gülümseme olmuştu yüzünde. Kafasında aşk meltemi ile çıktı yukarı süzülerek. Tyler da inip ahıra baktı. Şimşeğin yanına yaklaştı. Şimşek kişnemeye başladı. O da Tyler'ı özlemişti. Kapıyı açarken eyeri almadı Tyler. Önce biraz tımarladı. Şimşeğin çok hoşuna giderdi. Büyük kapıyı araladı Tyler. Şimşeği boynundan tuttu önce sora arkasına şaplak attı. Şimşek koşmaya başladı. Şimşeğin boynundan tuttu Tyler. Atladı üstüne sonra. Çitin üstünden tek atlayabilen at şimşekti. Atlarken hep uçarmış gibi hissederdi Tyler. Atladı çitlerden ve arka taraftaki ormana doğru sürdü atını. Şimşek biraz huzursuzlandı ormana giderken ama Tyler devam etti. Havada dolunay çıkıyordu yavaş yavaş. Derenin kenarına kadar geldiler, şimşek su içmeye başladı. Tyler otların üzerine oturdu ama saat geç olmuş karanlık her yere çökmüştü. Biraz sonra üç ardarda kurt uluması geldi. Şimşek şahlanmıştı ve koşmaya başladı. Tyler "Şimşek dur bekle". Diye bağırdı ama şimşek tozu dumana çoktan katmıştı. Tyler korkmaya başladı, kütüğün birinin altına saklandı. Üstünden bir patırtı sesi geldi. Bembeyaz kör edici bir ışık gördü sonra yine eskisini hatırladı. Köşkü evi köyünü nasıl geldiğini."Cadı" diye geçirdi içinden. Kütük ortadan ikiye yarıldı. Karşısında 3 tane iri kırmızı gözlü her tarafı tüylü adam ve bir beyaz gelinlik içinde kırmızı gözlü bir kadın duruyordu.
Alicia:"Selam köylü çocuk".
Tyler:"Benden ne istiyorsunuz".
Alicia:"Beni hatırlamış olmalısın".
Tyler:"Seni tanımıyorum".
Alicia:"Yapma ama köşkte hep beraber oyun oynardık seninle".
Tyler:"Sen cadısın".
Alicia:"Aslında kızıyım ben seninle aynı yaştayım".
Tyler:"Adına çok üzüldüm".
Alicia:"Bana acıyayım deme ufaklık".
Tyler:"Acımadım aslında çok güzelsin".
Alicia:"Şey ıı ben teşekkür ederim".dedi yüzünde kızarıklık ve küçük bir gülümseme ile. Alicia aslında onun canını kurtarmıştı o gün köpeği öldüren Alicia'ydı. Çünkü hep Tyler'ı izlerdi. Ona uzun zamandır aşıktı. İlk kez bugün kurtardığı canı geri almaya gelmişti. Annesinin emriydi bu ama bu onu yapamayacaktı. Aksine onu güçlendirecekti. Annesinin adamlarına bekleyin işareti verdi ve Tyler'ın yanına gitti. Tyler biraz ürkse de yanına o da yaklaştı.
Alicia:"Annemin kurt adamları senin canını almak için buradalar aslında bende öyle ama ben bunu yapamayacağım. Sadece ben onları hallederken sende kaç tamam mı".
Tyler:"Seni bırakıp asla gitmem".
Alicia:"Lütfen ölmeni istemiyorum".
Tyler:"Tamam beklicem seni".dedi o anda kurt adamlardan biri yanına yaklaştı ama Alicia izin vermedi. Gözleri parıldamaya başladı ve kurt adamın kafasını bedeninden tek bir haraketle ayırdı. Diğer kurt adamlardan biri Alicia'ya doğru saldırdı. Diğeri ise kaçmak üzere olan Tyler'ı gördü ve ona doğru sinsice yaklaştı. Tam ağacın arkasına geçtiğinde saldırdı ve kolunu ısırdı. Tyler acı bir çığlık atarak dereye doğru yuvarlanmaya başladı. Alicia ise daha yeni görmüştü onu. Önündeki kurt adamı pençesiyle iki parçaya böldü ve Tyler'ın yanına doğru koşmaya başladı. Kurt adam kaçmaya başladı ve gözden çok uzaklaşmıştı. Tyler'ın ağzından kan geliyordu. Kolu da ateş gibi yanıyordu her tarafı gibi. Alicia ne yapıcağını bilmiyordu ve dereye doğru götürmek için kucağına aldı, Tyler'ı dereye bıraktı. Tyler kısa bir süre sonra ayağa kalktı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu ve parlıyorlardı. Kanlar hala ağzından fışkırıyordu. Karaya çıktı ve yere sürünmeye başladı. Yüzünde kıllar ve ellerinde pençeler çıkmaya başladı. Alicia yanına koştu ve "Tyler Alfa oluyorsun".dedi Tyler ateş kusuyordu ve birden öksürerek eski haline geri döndü. Alicia'ya doğru baktı ve "Beni eve götür".son sözleri oldu. Düştü ve bayıldı. Alicia'da kalıcak bir yer aradı ve çalıların arasında bir dağ evi gördü. Tyler'ı yatağa yatırıp yemek bulmak için dışarı çıktı. Tyler rüyasında evini, ailesini ve köyünü görüyordu. Ellerinden kayıp giden çocukluğunu ve köşkteki o geceyi. O kız çığlığını hatırladığı an uyandı. Kalktı ve etrafına bakındı. Bir yatağın üzerinde yatıyordu ama etrafı ahşaptı. Ahşaptan bir evin içindeydi ama yanında birini hatırlıyordu "Alicia". Hemen ayağa kalktı ardından vücudunun çıplak olduğunu yalnızca bir şort olduğunu gördü. Kapıyı açtı ve etrafa baktı. Alicia elinde iki tavşanla geldi ve bahçedeki ateşin üzerine iki tavşanı da koydu. Tyler da kotunu giydi ama vücudunda hoşuna giden bişeyler vardı. Vücudunun her yeri kaslanmıştı hemde çok kaslanmıştı. Dışarı çıktı ve kan kokusu almaya başlamıştı. Gözleri parlamaya başladı yine ve pençeleri çıkıyordu. Alicia tutmaya çalıştı ama artık durdurulamazdı. Alicia'yı bir kenara fırlattı ve tavşanları parçalamaya başladı. İkisini de yedi ve doymuştu. Gözleri ve elleri eski halini aldı. Alicia korkuyla bakıyordu artık ona. Tyler bu halden nefret etmeye başladı bu bakışlardan sonra. Alicia'nın yanına gitti ve konuşmaya başladı;
-"Durdurabilmemin bi yolu var mı?
-"Sen artık durdurulamazsın".
-"Ama ben böyle yapmak istemedim sana".
-"Ben bi kenara fırlatılmaya alışkınım zaten sen boşver beni". Dedi ama Tyler beline yapıştı ve kendine doğru çekti. Yüzü yüzüne çok yaklaşmıştı yani burunları değiyordu.
-"Bir daha bana asla böyle deme".
-"Üzgünüm".
-"Olma ben yanındayım". Dedi ve yatağa doğru yöneldi.
-"Bunu kontrol edebilmem gerek benim hocam da sen olursan beni çok mutlu edersin".
-"Memnuniyetle".
Ardından iki gün geçti. Alıştırmalar, acıya dayanma ve daha bir sürü şey. Artık kendini kontrol edebiliyordu Tyler. Artık gücünü kontrol altına almıştı. Gitmesi gerekiyordu ama gitmeyi istemiyordu. Isınmıştı Alicia'ya ama büyükannesi merak edicekti onu. Tüm bunları düşünürken Alicia yanına yaklaştı. "Artık gitmelisin çünkü ormanın derinliklerine polisler geliyor".
-"Büyükannem endişelenmiş olmalı".
-"Git ve hayatını yaşa artık".
-"Ama ben...".
-"Ben zaten her zaman yanındaydım, yanındayım. Sen merak etme ben seni hep izliyorum hoşçakal Tyler". Dediği anda Tyler Alicia'yı kendine doğru çekti ve öptü. İki dakika dudakları birbirinde kaldıktan sonra Alicia Tyler'ı itti ve "Artık gitmelisin Tyler "Seni Seviyorum". Der ve bir anda o kör edici ışık belirir. Tyler şaşkınlık ve göz yanması ile dışarı çıkar. O anda polisleri görür ve polisler koşarak gelirler. "Tyler Swetler siz misiniz". Tyler biraz duraksadı ve "Evet" dedi. Polisler aldı ve onu köşke geri götürdü. Büyükanne kapıda karşıladı onu ve sımsıkı sarıldı ona."Oğlum bir daha beni böyle bırakıp gitme". Dedikten sonra içeri geçtiler. Birer çay içtikten sonra Tyler biraz dinlenmek üzere yukarıya çıktı. Bütün yaşadıklarının bunalımındaydı daha. Ve kapıyı açtığında karşısında Melissa vardı.
-"İyi misin Tyler".
-"Değilim Melissa lütfen bana izin ver"
-"Sen bilirsin ben her zaman yanındayım".
-"Sağol Melissa".dedi ve kapıyı Melissa'nın arkasından kapattı. Ne olduğunu sadece o bilebilirdi. Ama eski köyüne gitmeliydi. Annesini ve babasını bulmalı, en azıdan bir kere görmeliydi. Hazırlandı ve toplandı. Az sonra omzunda bir çantayla çıkıp büyükannesinin yanına doğru ilerledi.
-"Büyükanne ben gitmeliyim".
-"Nereye oğlum".
-"Annemi ve babamı bir kez olsun görmek istiyorum".
-"Geri döneceğine dair aöz ver bana".
-"Söz geleceğim". Dedi ve yanına gidip sarıldılar. Ağlamaya başladı Mary. Ama kulağına bir şeyler fısıldadı titrek sözleriyle".
-"Bronghelm köyün seni beklicem". Tyler'ın gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Mary biliyordu köyünü onun. Ama bu nasıl olabilirdi ki. Büyükanne diyemeden büyükannesi git dedi ve Tyler meraklı gözlerle ayrıldı köşkten.
Tyler'ın gözünden......
Kapıyı açtım ve kafamda hala büyükanne Mary'nin nerden köyümü bildiğiydi. Canım sıkkındı ama kimseye belli etmek istemiyordum. Arabanın yanına doğru yaklaşırken anne ya da babamı hatırlamaya çalışıyordum ama hatırlayamamıştım. Onları o küçük yaşta bırakıp gitmiştim. Kendimden o kadar utanıyordum ki ne yapacağımı bilmeden kapıyı aralayıp çalıştırdım arabayı. Tam geriye dönerken kapı açıldı ve içeri Melissa girdi.
-"Melissa sen napıyorsun". dedim
-"Seni yalnız bırakacağımı mı sandın".
-"Ama orası senin için çok tehlikeli".
-"O zaman senin için de ".
-"Melissa in çabuk aşağıya".diye bağırdım ama istemiyordum bağırmak kafamda ne olduğunu bile bilmiyordum. Tek bildiğim Alicia onu benim yanımda görürse kafasını kopartacağıydı.
-"Tyler inmeyeceğim büyükanne senin yanında olmam gerektiğini söyledi ve ben burdayım artık gitmeliyiz yoksa hava geç olucak bas gaza".
Bronghelm yoluna girerken Melissa'yı korumam gerektiğini anlamıştım. Çünkü sağda ve solda kırmızı gözler görüyordum yolun kenarında hatta kan kokusu da alıyordum. Zor tutuyordum kendimi ama dayanmalıydım. Sonunda hatırlamaya başlamıştım. Köşkü gördüm ve birden titreme geldi. Restore olmuştu anlaşılan. Sağdan devam ettim ve çocukluğumda oynadığım sokaklara gelmiştim. İleride kırmızı çitli minik iki katlı beyaz bir ev vardı. Evi boyatmışlar diye düşündüm, park ettim çitlerin hemen önüne. Aşağıya indim Melissa ise yanımdaydı. Çitlerden geçerken sol tarafta hırlamaya başlayan bir köpek gördüm. Melissa arkamdaydı ama heyecanıma engel olamıyordum. Gözlerim parlayıverdi. Köpek inliyerek kaçmaya başladı ama Melissa'nın fark ettiğini sanmıyordum. Beyaz altın kollu kapıyı çaldığımda heyecandan dizlerim tir tir titriyordu. Kapıyı benden 5-6 yaş küçük bir kız çocuğu açtı. Kime bakmıştınız dedi ve annem arkasından gelmişti.
-"Buyrun beyefendi kime baktınız".
-"Ben eski bir dostumu arıyordum".
-"Bizden önce burada kimse oturmadı yanlış yere gelmiş olmalısınız".
-"Aradığım isim Tyler".kadının gözleri yaşlara boğuldu ve :
-"Oğlum 10 sene önce kayboldu ve haber alınamadı. Üç yıl önce de ölüm haberini aldık".
-"Ölüm haberi mi?
-"Evet trafik kazasında".
-"Çok üzgünüm".
-"Sağolasın". Dedikten sonra içeri buyur etti bizi. Melissa sağıma oturdu ve kadın iki bardak çay getirmişti. Sol tarafta sobanın kenarında yatan bir adam vardı. Elimi kaldırdım ve adamı işaret ettikten sonra"Ona ne oldu".
-"Oğlumuzun ölüm haberinden gittikten sonra kör ve dilsiz oldu". Babamın haline bir baktım gerçekten de o kadar bitkindi ki. Kalbim kan ağlarken yanına gittim. Adama yaklaştım ve adam birden sarıldı bana. Ağlamaya başlamıştı şimdi de. Biraz sonra ağzından üç dört kelime düştü.
-"Oğğlluummm".
gözlerim dolmuştu ve babamın ağlamasına eşlik ettim. Annem ise meraklı gözlerle bize bakıyordu.
-"Geldim yanındayım".dedim ağlayarak. Annem ise olayları yeni yeni anlamaya başlıyordu. Melissa biraz sonra Bana seslendi ve;
-"Tyler ben biraz dışarıda bekliyeceğim".
Annem:"Tyler mı ? Dedi ağlamaklı gözlerle.
-"Evet anne " dedim "Tyler".
Annem de sarılmıştı şimdi bana ve üçümüz birden ağlıyorduk. Genç kız da yanımıza geldi ve "Anne o abim mi diye sordu".
"Evet kızım abin" dedi annem ağlamaklı sesiyle ama ben artık yanlarındaydım onları Londra'ya götürecektim. Annem "Aç mısın oğlum diye sordu". Bende "Yemeklerini çok özledim annecim dedim". Çok sevindi hemen içeriye doğru koştu. Bende babamdan izin alıp Melissa'nın yanına gittim. Kapıyı açtım, Melissa'nın orda olmasını umuyordum ama yoktu araba da yok olmuştu. Köşkün oradaki yolda bir ışık patlaması olmuştu, bunun ne anlama geldiğini biliyordum. Oraya doğru koşmaya başladım. Tahminim doğruydu Alicia karşısına Melissa'yı almış kızıl gözleriyle ateş kusuyordu.
Melissa o kadar korkmuştu ki yüzü geldiğimde bembeyazdı, Alicia ise bir canavar gibiydi. Hemen aralarına girip Melissa'yı çektim kolundan ve arabaya oturttum. Kapıyı kapatıp geri döndüğümde Alicia bana nefret dolu gözlerle bakıyordu;
-"O kızın sana bakışı aşık sana"
-"O bana aşık falan deği Alicia o sadece hizmetçinin kızı birşey yok".
-"Yine de gözlerim onun üzerinde olucak".
-"Alicia onu öldürmeni istemiyorum".
-"Ah! Yoksa sende mi!".
-"Hayır ya büyükannem öldürür yoksa beni bana emanet".
-"Anladım ama ortalıkta fazla sürtmesin yoksa tek dokunan ben olmam" dedi. Çalıların ardından altı kızıl göz daha çıktı. Anlaşılan eğlence vardı. Alicia yanındakilere bağırdı ve sakın çocuğa dokunmayın dedi.
Olduğum yerde bekliyordum ama biri dayanamayıp arabaya doğru saldırdı bende onu sırtından yakaladığım gibi yere yapıştırdım. Sağımdakiler de bana bakıp parlamaya başladılar. Yerdekini alıp köşke doğru fırlattım. Herkes çekilmişti şimdi.

VAMPİR GÜNLÜKLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin