Yoongi
Baktım üstüme. Daha önce tam olan bütün kıyafetlerim gibi bu da artık bol geliyordu. Hemde fazlasıyla. Siyah üst, siyah alt, siyah saçlar, süt gibi tenim... Ne kadarda uyumluydu öyle. Elim ile saçlarımı düzeltip koku sürdüm. Ne yazık ki dışarı çıkmam gerekiyordu. Normalde arkadaşlarım benim için alırdı ancak önceki gün fazla sert çıktığımdan reddettiler beni. Bu sebepten dolayı yemeğimi, meyvelerimi benim almam gerekiyordu. İnsanların arasında, insanlar ile, insanları göreceğim... Felâket. Dayanabilirim, evet, dayanabilirim. Karnımı oksijen ile doldurup, verdim. Son kez kendime bakıp odamdan çıktım. Güneş ışınlarının gözlerime zarar vermemesi için koruyucu gözlüğümü takıp ayakkabılarımı giydim. Anahtarımı alıp evden çıktım. Apartman soğuk idi. Umarım dışarıda öyle değildir. Soğuktan nefret ederim. Apartman kapısını kapatıp etrafa baktım.
Pek insan yoktu, bu iyi. Tedirgince ilerledim bakkala. Yavaş yavaş ellerim titremeye başladı; bakışlarım yere inik bir şekilde devam ettim yoluma. Fazla kalabalık değildir, öyle değil mi? Öyle olsun... Öyle olsun lütfen. Az ötedeki bakkalı görünce hafif gülümsedim. Şimdi oraya gideceğim, eşyalarımı alacağım ve gideceğim, evet. Ceplerimi kontrol ederek bakkala girdim. Para cebimde, güzel, unutmamışım. Lazım olan eşyalarımın rayonuna gittim. Hazır birkaç tane konserve, elma filesi ve mandalina aldım. Sepete koyup kasaya ilerledim. Nefeslerim hızlanmıştı. Titreyen elim ile parasını uzattım. Elime aldığım poşetler ile dışarıya çıktım. İsmim söylendiğinde hızla arkama döndüm. Kalbim çok hızlı atıyordu. Çırak elinde para ile konuştu.
"Hyung para üstün." Dedi. Derin ve rahatça nefes bıraktım.
"Teşekkür ederim." Parayı alıp tekrar döndüğümde bir bedene çarptım. Elimdekiler dökülürken sayıkladım:
"Özür dilerim... Özür dilerim... Birisine çarptım, birisine çarptım..."
"Özür dilerim acelem vardı." Dedi yere düşen meyveleri toplarken. Ne yapacağımı bilemeden onu izledim. Meyveleri poşete yerleştirip güler bir yüz ile karşılaştım. Bu o... Yıllar sonra karşıma çıktı... Donmuş bir vaziyette sadece baktım ona. Gülüşünden hiç ödün vermemişti; o, eski günlerdeki gibi parlıyordu kendiside gülüşüde. Kalbimde bir sızı peydah oldu. Acaba... Beni tanır mıydı?
"Beni hatırlıyor musun?"
"Hayır?"
Hayal kırıklığı ile başımı eğdim. Elindekileri hızla alıp yanından koşar adımlar ile uzaklaştım.
Üçüncü ağız
Arkasından şaşkınlık ile gidişini izledi. Neden böyle bir soru sordu bana, diye geçirdi içinden. Bu tanımadığı kişi ona kendisini hatırladığını sormuştu, neden?
"Neyse,"
Dedi tam gidecekken. Ancak yerde gördüğü şey ile duraksadı. Gence çarparken ondan düşmüş olmalı diye düşündü. Yerdeki bir yarısı yırtılmış olan fotoğrafı aldı. Biraz inceledi, neden bir yarısı koparılmıştı? Az önce çarptığı genç geniş bir gülümseme ile poz vermişti. Sanır ki yanında bir başkası daha vardı; elini omzuna koymuştu herhalde.
İleriye baktı, oğlan bir sokak dönmüştü. Koşarak yanına varmaya çalıştı. Oğlanın eve girdiğini gördü o da girecek iken telefonunun çalması ile durdu. Telefonu açıp konuştu:
"Efendim?"
"Seni yemeğe bekliyoruz sevgilim. Acele etsen iyi olur."
Gülümsedi.
"Hemen geliyorum." Telefonu kapatıp eve baktı. Evin ve cadde numarasının fotoğrafını çekip cebine yerleştirdi telefonunu. Ve kendi evine doğru yol aldı.