Ve işte vakit gelmişti. Bazılarımız için aylar bazılarımız için yıllar süren maceranın sonunda buradaydık. Sonda. Bir Tanrıya karşı bir grup ergen gibi görünebilirdik ama bir grup ergenin asla başaramayacağı yüzlerce şey başarmıştık. Devasa deniz canavarlarıyla savaşmıştık. Onlarca tanrıya yardım edip bir o kadarından da ihanete uğramıştık (sonra kıçlarına tekmeyi vurduğumuzu hatırlatırım). Dünyanın dörtte birini tek bir gemiyle yol almıştık ve en sonunda denize bir daha yelken açmamak üzere karaya ayak basmıştık (o günkü mutluluğumu tahmin bile edemezsiniz). En sonunda gerçek sona gelmiştik. Ka-
Bir saniye bir saniye, burası hikâyenin sonu değil mi? Neden beni uyarmıyorsunuz? Yoksa spoiler yemek hoşunuza mı gidiyor? Ne yani benim ve arkadaşlarımın aylar süren hikayesi sıkıcı mı geldi yani? Kusura bakmayın ama ben bu acı dolu yolculuğu iki satırda okuyup bitirmenize göz yumamam. Ayrıca o yara izleri kolay mı kazanılıyor sanıyorsunuz? Hadi, en başa...
Soğuk bir kış gecesinde başlamadı. O çok standart bir hikâye başlangıcı. Kar yağıyor, oğlanla kız çarpışıp birbirlerine âşık oluyor falan. Saçma. Benim hikayem çok daha farklı. Her şey huzur içinde yatağımda kabussuz bir gecenin son bulmasıyla başladı.
Barbar kralı kılıcımla yaralayıp, göğsünden diz çöktürdüğümde, düşman ordusunun çığlık çığlığa bağırdığı ortamda, kendisine karşı kazandığım zaferin tadını çıkardım.
"Pes et, barbar!" diye bağırdım. Kralın şaşkınlık içinde kaldığı savaş çığlıkları arasında, sesim o kadar güçlü çıktı ki, adeta düşman ordusunun kalbinde yankılanıyordu.
Barbar kralın zırhı paramparça olmuş, kollarından kan akmaya başlamıştı ve sokaklar askerlerinin cesetleriyle doluydu. Benim zaferim, düşman ordusunu büyük bir şaşkınlığa uğratmıştı. Kral son bir defa kılıcına uzandı ve şansını yeniden denedi.
Kılıcını kavradığı gibi, bana doğru atıldı ve devasa kılıcını geniş bir yay çizerek savurdu. "Bir barbar asla teslim olmaz!" diye kükredi kral. Ancak ben, cesaretim ve gücümle onun karşısında dimdik durdum, çünkü benim için savaşın sonu, sadece zaferdi.
Kral daha kılıcını kaldıramadan kendi kılıcımı havaya kaldırdım. Barbar krala tam son darbeyi vuracakken tüm savaş alanında tiz bir ses duyuldu.
"MAGNUS!"
Yatağımdan sıçrayarak uyandım.
Ne diyeceğimi bilmeyerek etrafıma bakındım. En son bir savaş meydanında olduğuma emindim ve şimdi... Bir saniye o bir rüyaydı değil mi? Yani şu an uyanmıştım. Güvenli odamdaydım. Kimse yoktu.
Kafamı sağıma çevirdiğimde koyu sarı saçları toplanmış üzerinde kot şort ve beyaz bir bluz giyen bir kız, okyanus mavisi gözleriyle bana bakıyordu.
Olduğum yerde sıçradım ve bacaklarım yatağın üzerinde kalacak şekilde sırt üstü yere düştüm.
"Of!" diye acıyla inledim.
Lena yatağın üzerinden kafasını uzatıp bana baktı. "Yardım lazım mı?"
"Evet sabahları beni korkutarak uyandıran biz kız kardeşim var," dedim yerde yatmaya devam ederken. "Sabahları benden geç kalkması için yardım edebilir misiniz acaba?"
"Hayır efendim o konuda yardımcı olamam," dedi Lena alaycı bir tavırla ve yanıma gelip kolumdan çekiştirmeye başladı. "Hadi geç kalacağız!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
22. Yüzyıl Tanrıları -KAYIP ŞEHİR-
FantasyHayatını kurtarmak için şehrine saldıran canavarlardan kaçtıktan sonra üzerinde yürüdükleri dünyada sadece kendilerinin değil aynı zamanda yunan mitolojisindeki diğer her varlığında olduğunu öğrenen Magnus, kız kardeşi için güvenli bir yer bulmak i...