minho sırtını kocaman gövdeli ağaca yaslamış elindeki kitabını okurken oturduğu çimlerde kıpırdandı. haftasonu öğlen saatlerinden biriydi. bakışlarını kitapdan çekip yanında çimlerle oynayan hyunjin'e baktı. siyah tutamlarını aynı renkte bir tokayla arkadan toplamış ve bir kaç tutamı açık bırakmıştı. dizlerini kendisine çekerek bir koluyla sararken, boşta kalan eliyle etrafını kaplayan çimlerin üzerindeki çiy tanelerini izliyor, ara sıra da çimleri okşayarak çiy tanelerinin eline bulaşmasını sağlıyordu. en tepede parlayan güneş ışınları süğüt ağacının yaprakları arasından geçerek pürüzsüz tende yansıyordu. kahverengi gözlerini onu izleyen minho'ya çevirdi ve onu dikkatle izlemesine gülümsedi. ardında kendilerinden çok da uzak olmayan ufak göle baktı, gölün diğer tarafında göz aldığına devam eden ağaçların dallarında oturmuş öten kuşlara. «bazen her şeyi olduğu gibi hatırlamaya çalışıyorum,» dedi bakışlarını minho'ya çevirirken. «aklımda kaldığı haliyle. gerçi hepsi hayal meyal kalmış hafızamda. rüzgar estiğinde ağaçların hışırtı sesini hatırlayamıyorum mesela. ya da bir mağazaya girdiğinde kapıda çalan eski zil sesini, göle taş attığında ya da taş sektirdiğine çıkan sesi, kedi mırıltısını.» bakışlarını minho'nun kahveliklerinde sabit tuttu. «en çok senin sesini duymak isterdim.» dedi.
minho, dudaklarına buruk bir gülümseme yerleşirken sessiz kaldı. kitabını yandaki çimlerin üstüne bıraktı ve aynı hyunjin gibi dizlerini kendisine çekti. «tüm bunlar nasıl oldu?» diye sordu. şimdiye kadar hiç bu konuyu konuşmamışlardı. minho sormamıştı, hyunjin de anlatmamıştı. derin bir nefes alırken bakışlarını kaçırdı hyunjin. «altı-yedi yaşlarındaydım sanırım.» diye başladı söze. «yaz ayları olduğunu hatırlıyorum, hava çok sıcaktı. ailemle tatilden dönüyorduk. babam arabayı kullanıyordu, annem de yan koltukdaydı. bense arkada camı açmış ve kolumu dışarı sarkıtarak rüzgarı hissediyordum.» duraksadı. «sonra annemler ön koltukta bir konuyla ilgili heyecanlı heyecanlı konuşmaya başladılar. konunun ne olduğunu hiç hatırlamıyorum bile. sadece çok mutlu olduklarını ve babamın annemi güldürdüğünü hatırlıyorum. annemin gülüşüne bakar o da gülerdi. sonrası yok.» dedi. minho sorgulayan bakışlarla genci izlemeye devam ederken hyunjin bakışlarını sabitlediği çimlerden çekti ve onu izleyen oğlana baktı. «yani, yok derken, sadece ben hatırlamıyorum. annem ben uyandıktan sonra üstü kapalı anlattı. onlar konuşurken babam ilerden gelen tırı görmemiş. yoldan çıkan tır bizim arabaya çarptı.» dedi. «o kazada babamı da kaybettik. benim işitme yetimi de.» konuşması bittiğinde sessizce çimlere indirdi bakışlarını ve öylece dalıp gitti. minho da ondan farksızdı, hyunjin'in neden bu kadar içine kapanık olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. o gün üniversitede konuşabilmesini de buna bağlıyordu.
oturduğu çimlerde kaydı ve uzun olana iyice yaklaştı. çimlerle oynayan elini tuttu usulca. parmakları bir birine geçerken gülümsedi ona. 'yanındayım' demesine gerek yoktu. ya da 'her şey düzelecek' demesine de gerek yoktu. kelimeler gereksizdi, ucuzdu. bir dokunuş ya da ikisinin bir birlerine yolladığı ufak bakış yetiyordu. hyunjin de aynı şekilde karşılık vermiş ve başını minho'nun omzuna yaslamıştı. ikili bir süre öyle kalırken hyunjin ellerini ayırmıştı. «aslında buraya sana yaklaşık bir haftalığına yurtdışına çıkacağımın haberini vermek için gelmiştim.» dedi. minho biraz yana çekilerek sevimli yüze baktı. «nereye birden?» diye sordu.
«doktorum yurtdışında yeni bir tedavi yöntemi bulmuş.» dedi. «eğer tedavi işe yararsa ameliyatla yeniden duyabilirmişim.»
minho aniden yerinden kalktı ve duyduğu haberin şokuyla gülmeye başladı. hyunjin'i de elinden tuttuğu gibi kaldırmış ve kollarını ince bele dolamıştı. hyunjin daha ne olduğunu farkedemeden kendisini minho'nun kolları arasında bulmuştu. ikisinin durumuna gülerken kollarını kahve saçlı oğlanın boynuna doladı. minho sevinçle zıplıyor, kendisiyle birlikte hyunjin'in de zıplamasına sebep oluyordu. hyunjin onu duyamasa da sevinç mırıltıları çıkardığını dudaklarından görebiliyordu. uzun olan ondan ayrılırken omzuna tutundu. minho ellerini gencin belinde sabit tutarken kocaman olmuş irisleriyle onu izledi. «hemen heveslenme.» dedi hyunjin minho'nun saçına dolanmış yaprağı alırken. «henüz hiçbir şey belli değil.»