ertesi sabah hyunjin minho'nun kolları arasında uyanırken koltuğun hemen yanında kkami'nin onları izlediğini gördü. içinde bulundukları duruma gülmeden edememişti. başını yasladığı bedenden ayırırken vücudunu esnetti. yanında hissettiği hareketliliğe uyanan minho koltuktan kalkan hyunjin'in arkasından bakakaldı. o sabah her zamanki sakin yaşamlarına geri dönerken minho hyunjin'e kahvaltı hazırlamıştı. hyunjin'se sırtını tezgaha yaslayarak yanında durmuş, annesine, haber etmediği için özür dilediğini belli eden mesajlar atıyordu. «sen yemeyecek misin?» diye sordu telefonunu kenara bırakırken. minho tabakları masaya taşırken başını olumsuz anlamda salladı. kahve kupasından bir yudum alırken uzun olanı sırtından itekleyerek masaya oturdu. sabahları hyunjin ekstra yavaş olabiliyordu.
«ama yemen gerek.» diye üsteledi hyunjin.
«kahvaltı sevmediğimi biliyorsun.» dedi minho hyunjin'in karşısındadi sandalyede otururken.
«bu yemen gerektiği gerçeğini değiştirmez.»
minho kahvesini yudumlarken sessiz kaldı. hyunjin sandalyesinden kalkarak minho'nun yanındakine oturdu. beraberinde tabağını da getirmişti. çatalıyla omletten bir parça keserken minho'ya uzattı. «hadi.» diye üsteledi hyunjin. minho bir süre tepkisiz kalsa da çataldaki yemeği yedi. hyunjin memnun olmuş bir şekilde gülümserken yemeğine devam etti. bir kez kendisi yerken iki kez minho'ya yediriyordu ve minho kendisini hyunjin tarafından yemek yedirilirken bulmuştu. karşılığında o da kendi kahvesinden hyunjin'e vermişti. lavaboda bir tabak, bir çatal ve bir kupa vardı fakat iki kişi kahvaltı etmişti.
yemekten sonra üni için hazırlanırken hyunjin'in giymesi için kendi dolabındaki kıyafetleri eşeliyordu minho. ne verse hepsi biraz küçük geliyordu uzun bedene. en sonunda hyunjin'den çaldığı tişörtü hatırladı ve alt çekmecelerden tişörtü bulduğu gibi hyunjin'e uzattı. minho uzun ve bol pantolonlar giydiği için o konuda bir sıkıntı yaşamamışlardı. «senin uzun halin gibi görünüyorum.» dedi hyunjin boy aynasında kendisine bakarken. minho ona gözlerini devirmişti. «haha bay uzun.»
sıradan geçen okul gününden sonra hyunjin kendi evine dönerken minho da jisung'lara gitmişti.
"neredeyse öpüşecektiniz yani!?" diye bağırdı felix.
"sessiz olsana." diye çıkıştı minho oturduğu koltuğa sinerken. düşünürken bile içi tuhaf oluyordu. o an hyunjin'i öpmeye çok çok yakındı. ve son ana kadar hyunjin geri çekilmemişti.
"gerçekten sıçmışım ortamın içine." dedi jisung. "pardon."
"e yılsonu partisine ne kadar kaldı ki? onun partneri olarak gidersin artık." diye ekledi felix.
"biz yılsonu partisine mi gidiyoruz?" diye sordu minho ikiliye bakarken. jisung da sorgulayan bakışlarını felix'e yöneltmişti. "harbi?" diye ekledi jisung.
"gitmiyor muyuz?" diye sordu felix.
"öncekilere gitmemiştik buna niye gidelim ki?" dedi minho.
"biraz saksıyı çalıştırsan anlayacaksın aslında." dedi felix yorulmuşcasına. "bu sene tam anlamıyla hepimizin sevgili yapması bence yeterli bir neden." dedi üsteleyerek. "yani, bir çift ve inşallah bir gün çift olacak olan iki kişi. bu iki kişi sen ve hyunjin oluyor bilgine."
minho gözlerini devirdi.
"e gideriz o zaman." dedi jisung ikna oluşcasına.
"hyunjin'in gelip gelmeyeceğini bilmiyoruz bile." dedi minho üsteleyerek.
"her sene kimlerin katıldığını biliyorum ve hyunjin her sene katılıyor. şimdi düşününce biraz garip değil mi? hiçbir şey duymamasına rağmen katılıyor." dedi felix.