Sakura Haruno gözlerini açtığında kendini uçsuz bucaksız karanlığın ortasında tek başına buldu. "Neredeyim ben? Burası neresi?" Etrafına göz gezdirdi. Hiçliğin ortasına düşmüş gibiydi. Ne bir ışık vardı ne de bir ses... Sadece karanlık. Sonsuzluğa uzanan, boş, soğuk, koyu bir karanlık...
Çaresizce ne yapması gerektiğini düşünürken zayıf, sönük, bir fısıltının adını çağırdığını duyup arkasını döndü. Ama orada kimse yoktu.
Gözlerini kapatıp yoğunlaşmaya çalıştı. Derinlerden gelen boğuk bir ses giderek netleşiyor, usulca yağan yağmurun sesine dönüşüyordu. Burnuna yağmura özgü çürümüş yaprak ve ıslak toprak kokusu geldi.
Gözlerini yeniden açtığında kendi dar ve kimsesiz bir sokakta; yağmurun altında tek başına buldu. Sokağı çevreleyen binalara baktı. Konohagakure'ye benzemiyordu. Binalar eski ve yıpranmıştı. İki üç sokak lambası soluk, cılız ışıklarıyla çerçöp dolu sokağı aydınlatıyordu.
Sakura ağır adımlarla sokakta yürümeye başladı. Yağmur öylesine hüzünlü ve güzeldi ki sanki gökyüzü birine ağlıyordu. Genç ninjanın adımlarının su birikintilerinde çıkardığı sesler yağan yağmura karışıyordu.
Başını kaldırdığında sokağın öteki ucunda lambanın altında bekleyen siyah pelerinli birini fark etti. "Kim bu?" Sakura'nın tüm kasları gerilmişti.
Yabancı, Sakura'yı fark edince ona döndü. Uzunca bir süre onu inceledikten sonra pelerinini geriye itip başlığını indirdi.
Açık ten, dağınık siyah saçlar ve merhametsiz gözler... Uchiha Sasuke sokağın öteki ucunda sokağın öteki ucunda onu bekliyordu. Sırılsıklam olmuştu, her yanından sular süzülüyordu. Yüzünde ne hissettiğine dair hiçbir ifade yoktu. Sol eli katanasının kabzasını kavramıştı.
Sakara şok içinde "Sasuke-kun" diye fısıldadı. Yıllar önce onu hiçe sayarak Konoha'yı terk etmesine rağmen halen delicesine sevdiği adamı karşısında görmek tüm duygularını alt üst etmişti.
Uchiha Sasuke dudaklarında belli belirsiz bir gülümsemeyle sağ elini ona uzattı. Sakura umutla gülümsedi. Ona uzanmak için sokağın sonuna doğru koşarken takılıp dizleri üstüne düştü. Doğrulmaya çalıştı fakat taş kesilen bacakları buna izin vermiyordu. Çaresizce Sasuke'ye baktı. Genç ninjanın bakışlarında en ufak bir merhamet yoktu. Sakura ağlamaya hazır bir sesle "Sasuke-kun" diye yalvardı. "Lütfen beni bırakma." Ona ulaşmak için ellerini uzattı. Ama siyah gözlerde en ufak bir umut ışığı göremedi. Sasuke ifadesiz bir yüzle "Artık her şey için çok geç..." dedi ve onu saran yılanlar arasında kaybolarak genç kızı ıssız sokakta tek başına bıraktı. Sakura ellerinin boşluğa uzatmış halde Sasuke'nin az önce yok olduğu yere gözleri çakılıp kalmıştı... Yağmur usulca yağmaya devam ediyordu.
Sakura sıçrayarak uyandı. Tüm vücudu buz kesmişti. Yüzü gözyaşlarıyla sırılsıklamdı. Uzunca bir süre yatağın içinde oturarak sakinleşmeye ve kâbusun etkilerini üzerinden atmaya çalıştı. Titriyordu.
Biraz sakinleşince pencereden dışarı baktı. Sabahın çok erken saatleriydi. Şafağın sökmesine az kalmıştı. Fakat gökyüzü halen mürekkep siyahıydı. Yerdeki su birikintileri yağmur yağdığını gösteriyordu.
Dalgın gözlerle gökyüzünü izlerken Sasuke'yi düşündü. Uchiha Sasuke, kendisi hariç tüm Uchiha klanını ortadan kaldıran ağabeyini bulup ondan intikam alabilmek için yaklaşık 7 sene önce Konohagakure'den ayrılmış ve bir daha geri dönmemişti. Sakura onun gidişini daha dünmüş gibi hatırlıyordu.
Sasuke'nin yokluğunda takım arkadaşı Naruto ona destek olmuş ve Sasuke'yi geri getireceğine yemin etmişti. Bu yeminin ardında üçünün takım 7'nin üyeleri olmalarının yanı sıra; aileden yoksun büyümüş, kimsesiz bir çocuk olan Naruto'nun Sasuke'yi kardeşi olarak görmesi de vardı.
Uzumaki Naruto... Sakura bu adı düşünürken gözlerinden iki damla yaş düştü. Sasuke'nin ardından onu da kaybetmek genç ninja için ikinci büyük darbe olmuştu.
3 sene önceydi. Akatsuki adındaki, birinci sınıf tehlikeli suçlulardan oluşan grup Amagakure'yi iç savaş yoluyla ele geçirmişti. Örgüt, Bijuu taşıyıcıları olan Jinchuuriki'leri teker teker avlıyordu. Oluşturdukları geniş Bijuu koleksiyonun en son -ve en seçkin- parçası 9 kuyruklu tilki Bijuu Kyuubi'yi ele geçirebilmek için Kyuubi'nin taşıyıcısı olan Naruto'nun peşine düşmüşlerdi. Tüm Bijuu'ların toplanmasıyla gelmiş geçmiş en korkunç yaratığı canlandırarak onun gücüyle tüm Shinobi dünyasını kontrol almayı amaçlamışlardı. Savaş kaçınılmazdı.
Savaş tarihine "Büyük Shinobi Savaşı" olarak geçen savaş Konoha- Amagakure arasında başlamış, her iki tarafın da müttefiklerinden yardım almalarıyla tüm Shinobi dünyasına yayılmıştı. Savaş gelmiş geçmiş en kanlı savaş olarak nitelendiriliyordu. Her iki taraf da binlerce kayıp vermişti fakat hiçbir resmi ya da gayrı resmi kaynak Akatsuki'nin lideri, "Pain" diye bilinen Akatsuki liderine ya da Jinchuuriki Uzumaki Naruto'ya ne olduğu konusunda bilgi veremiyordu. Tek bilinen Pain ve Naruto'nun savaştığı alanda muazzam bir patlamanın olduğu ve her ikisinin de ortadan kaybolduğuydu. Patlama alanı karış karış aranmıştı ama en ufak bir iz bulunamamıştı. Patlamanın şiddeti ve yarattığı inanılmaz yıkım göz önüne alındığında patlamadan hiçbir canlının sağ çıkamayacağı düşünülüyordu fakat Sakura yine de Naruto'nun halen yaşadığına inanıyordu.
Genç kız gözlerini silerek tekrar camdan dışarı baktığında havanın aydınlanmaya başladığını gördü. Saate baktı. Mesaisinin başlamasına dört saatten fazla vardı. Yastığına baktı fakat uyumak istemedi. Başka bir kâbusu kaldıracak gücü yoktu. Saçlarını geriye atıp yatağından kalktı ve banyoya gitti.
Konoha'da gün ağarmaya başlamıştı. Gece yağan yağmur köyü sırılsıklam etmişti. Ağaç dallarından, yapraklardan, çatı pervazlarından damlayan suyun sesi ve bir iki erkenci kuşun boğuk cıvıltısı haricinde tüm köy sessizdi.
Siyah pelerinli, gizemli bir yabancı Konoha kapılarından içeri girerken kararlı ve hızlı adımların sesleri uykulu sessizliği böldü. Yabancı oldukça uzun boylu ve sağlam yapılıydı. Gözlerine kadar çektiği siyah seyahat pelerininin başlığı yüzünü gizliyordu. Bir ara yolun ortasında durup uzun uzun etrafı inceledi. Sonra yönünün değiştirip ara sokaklardan birine saparak gözden kayboldu.