Kar yağıyordu. Fakat sert ve dondurucu bir fırtına halinde değil; tam tersine usulca, sanki birilerini rahatsız etmekten korkarcasına, hatta garip bir hüzünle tül parçaları gibi yere iniyordu kar taneleri... Konoha'da kışlar çok sert geçmezdi. Ama daha önce köye hiç bu kadar çok kar yağmamıştı.
Herkesin sıcak evinde oturduğu bir akşamüstü ıssız sokaklarda ilerleyen biri dikkat çekiyordu. Güzel bir genç kız sıkı sıkıya sarındığı paltosu ve şalıyla zorlanarak, usul usul ilerlemeye çalışıyor; bembeyaz kar taneleri uzun siyah saçlarına düşüyordu. Genç kız bomboş sokağın ortasında durarak gümüşi gri gözleriyle etrafına bakındı. Usulca esen dondurucu rüzgârla titreyerek ürperdi ve şalına daha sıkı sarındı.
Hinata yorgunluktan ölmek üzereydi. Nefes almakta zorlanıyor ve başı dönüyordu. Kendini Hyuuga konağından içeri atabilirse ona biraz direnç kazandırabilecek, bitkilerden bir karışım hazırlayabilir ve biraz olsun dinlenebilirdi. Ama o kadar çok bitkindi ki gözünün önünü bile seçemiyordu. Zorlukla ilerlemeye çalışırken ayakları birbirine dolanarak dizleri üstüne düştü. Kesik kesik soluyarak doğrulurken zihnini gerisinde bir ses 'Direnmenin anlamı yok.' dedi. 'Biliyorsun o asla geri gelmeyecek.'
'Gelecek...' diye itiraz etti genç kız. Kalbi sıkışıyor, soluk alış verişi zorlaşıyordu. 'Geri gelecek... Ne olursa olsun geri döneceğine söz vermişti. Sözünü tutacak, ona inanıyorum.'
'Gelmeyecek... Çünkü o öldü. Uzumaki Naruto öldü.' Ses kendinden emin konuşuyordu. Hinata'nın yüreğinde bir kuşku belirdi.
'Ah evet...'diye devam etti ses. 'Görebiliyorum... O ufacık kuşku tohumunun nasıl filizlendiğini görebiliyorum... Evet, kabul et artık o öldü.'
'Hiç sanmıyorum.' Hinata solgunlukla gülümsedi. 'Naruto'yu biraz olsun tanıyorsam onun ölmek için fazlasıyla inatçı olduğunu da biliyorum.' Yorgun bedeni daha fazla dayanamadı ve karların kapladığı yola yığıldı. Her şey derin bir karanlığa gömülmeden önce Hinata'nın solgun dudaklarından çıkan son fısıltı bir tür dua niteliğindeydi: "Naruto-kun... Ne olursa olsun... Asla pes etme..."
Kar usulca yağmaya devam ediyordu......
Sakura dikkatle hastane koridorunu kolaçan etti. Kimseye görünmeden 3 koridoru atlatmayı başarmışlardı. İlk köşeden sola dönebilirlerse kurtulacaklardı. Son kez etrafa bakınarak Naruto'ya eliyle işaret etti ve dönecekleri köşeyi gösterdi. Gizlendikleri yerden çıkıp hızlı adımlarla yürümeye başladılar.
Köşeyi döndükten sonra Sakura sol sıradaki 3. kapının önünde durdu. "İşte geldik, kendini hazırlamaya çalış ve sessiz ol." Usulca kapıyı açtı.
Oda, sevimsiz hastane havasını saymazsanız oldukça güzeldi. Parlak gün ışığını içeri davet eden kocaman bir penceresi vardı. Pencerenin biraz uzağında oksijen tüpü, kalp ritim cihazı ve diğer aletlere bağlı halde hayata tutunmaya çalışan Hinata'nın uzandığı yatak duruyordu.
Naruto hemen onun sol yanına ilişirken Sakura ayakucuna asılmış hasta takip çizelgesini eline aldı. "...Gece yarısına doğru chakra seviyesi %10'un altına indiği için bilinç kaybı başlamış... Çabuk olmalıyız."
"Ne kadar zamanı var?"
Sakura monitörlerden birini inceledi. "Böyle giderse dört günden daha az."
Naruto'nun yüreğinde kunai yarasına benzer bir acıyla Hinata'ya baktı. Güzel yüzü solmuş saçları cansızlaşmıştı. Zorlukla aldığı soluklar gitgide yavaşlıyordu. Bu haliyle solan bir çiçeğe benziyordu. Kendi ellerine baktı. Onu kurtarmak zorundaydı. Ne pahasına olursa olsun...
Pelerinini çözüp kenara attı. Ceketini ve eldivenlerini çıkarırken Sakura "Ne yapmaya çalışıyorsun sen?" diye sordu.
Genç ninjanın üzerinde yakası bağcıklı, kolsuz bir tişört vardı. "İçeriye kimsenin girmesine izin verme." dedi. "Ne olursa olsun aramızdaki bağlantının kopmaması gerekiyor." Sağ kolunu Hinata'nın omuzlarının altından geçirerek onu hafifçe kaldırdı. Sol eliyle Hinata'nın solgun elini avucuna aldı ve gözlerini sımsıkı kapatarak yoğunlaşmaya çalıştı. İşe yaraması gerekiyordu. Sevdiği insanlardan birini daha kaybetmeye niyeti yoktu.Gözlerini yeniden açtığında etrafındaki sonsuz boşluğun aradığı yer olup olmadığını merak etti. Hinata'yı bulması gerekiyordu ama nasıl? Zaman daralıyordu, kahretsin! "Hinata!" diye olanca gücüyle bağırdı.
Arkasından gelen tanıdık alaycı kahkahayı duyunca dehşet içinde döndü ve yılların kâbusu adeta yeniden başladı.
Kızıl kabarcıklardan oluşmuş sivri bir surat, iğrenç bir sırıtış ve parlak kızıl renkte tam 9 kuyruk... Kyuubi tüm heybetiyle karşısındaydı ve Hinata'nın ruhunu esir almıştı.