☆ ~Bölüm şarkısı☆ ~
Marc Hanania- Two SoulsGittikçe daha da küçülüyormuş hissi veren karanlık,rutubetli odada derin bir sessizlik kol geziyordu şimdi. Az önce öfke patlaması yaşamış olan küçükçe adam odanın köşesine sinmiş hareketsiz duruyordu. Gözlerinde ne biraz önce parıldayan öfkeden ne de daha öncesinde belirmiş umuttan eser kalmıştı. Ne hissettiğini de ne yapması gerektiğini de bulmaya çok uzaktı. Tüm kanı vücudundan çekilmişcesine oturabiliyordu sadece. Dışarıdan bakıldığında düşündüklerini anlamak imkânsız görünüyordu.
Jungkook ise odanın ortasında dikilmeye devam ediyordu.Ne olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu.(yine) Mezarlıkta yaşadıklarından beri bir türlü yüzünden silip kurtulamadığı şok ifadesiyle adamı seyrediyordu.
Bu garip sessizlik birkaç dakika daha sürdü. Jungkook artık beklemenin saçmalığını ve olan biteni boşverip eve dönmeyi düşünüyordu. Buraya gelmesi bile büyük bir hataydı zaten. Ne diye aptal içgüdülerini dinlemişti ki? Rüyalarının içinde beliren bu garip adamı kurtarmak kaderi sanmış mıydı gerçekten? Kendisini bu denli önemsediğine inanamıyordu.
Bu düşüncelerle boğuşurken bir yandan da cesaretini toplamaya çalışıyordu. Eninde sonunda onunla konuşacaktı. Ama tuhaf nesnelerle insanları toz bulutları içerisinde yolculuğa çıkartabilen bir adama ani çıkışlarda bulunmak pek akıllıca görünmüyordu. Hele de az önce geçirdiği öfke patlaması göz önüne alınırsa. Bu yüzden daha ılımlı yaklaşmak onun için iyi olacağa benziyordu.
Birkaç dakika daha hareketsizce durdu. Karşısında oturan adamın bir şeyler söylemesini bekledi. Ama nafileydi. Ne hareket ediyor ne de ağzını açıp tek bir kelime söylemeye yelteniyordu.
Beklemek artık işkenceye dönüşmeye başladığında Jungkook tüm cesaretini toplayıp konuşmaya karar verdi. Kaygılandığı ve alacağı cevaptan ölesiye korktuğu yüzünde oluşan sarımtırak gölgeden anlaşılıyordu. Ama yeterince beklemişti ve daha fazla beklemek istemiyordu.
"Ş-şey iyi misin?"
Sözcükler dışarı çıkmak için çırpınıp sonunda özgür kaldıklarında Jungkook ağzını hiç açmamış olmayı diledi. Gerçekten o kadar söylenecek şeyin arasından bunu mu seçmişti?
"İyi misin??" Ne kadar aptalca bir soru . Ona neler olduğunu sorabilirdim. Ya da artık beni evime geri götür diyebilirdim. Ama ben aptal gibi iyi olup olmadığını sordum. Banane ki bundan! Aaahh!! Sakin kalmalıyım. Sakin kalıp güvenli bir şekilde eve dönmenin yolunu bulmalıyım."
diye geçirdi içinden söylediğini geri alamayacağını bilmesine rağmen.Bir yandan da onun iyi olup olmadığını gerçekten merak ediyordu. Yanlış adamı aldığını söyleyip yıkılmıştı.Jungkook'un yerine almış olması gereken adam her kimse belli ki onun için önemli biriydi. Jungkook yine de sorduğu ilk sorunun bu olmasının aptallığını görmezden gelemiyordu.
O böyle kendisiyle savaşa tutuştuğu sırada köşedeki adam sırıtmaya başlamıştı. Hafifçe,ses çıkartmadan sırıtıyordu. Öyle ki iki yana kıvrılmış dolgun dudakları ve gülüşünü ele vermeye can atar gibi kısılan gözleri olmasa gülümsediğini anlamak imkânsız olurdu.
Jungkook bu hareketine de anlam verememişti. Ona nasıl olduğunu sormuştu ve aldığı cevap bu muydu yani?
Bu adam hayatına adım attığı ilk andan itibaren onu şok ve dehşet duyguları arasında gidip gelen bir bumeranga çevirmişti. Yaptığı her şey dünyanın en anlamsız şeyiymiş gibi geliyor,aynı zamanda derin bir anlam taşıyor hissi uyandırıyordu. Çözmek için can attığı, aynı zamanda bir an önce kaçıp kurtulmak istediği bir bulmacaydı adeta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐸𝑉𝐸𝑅𝑌 𝑈𝑁𝐼𝑉𝐸𝑅𝑆𝐸🪐 Jikook
Fantasia"Kaç farklı hayata sığabilir bir insanın ruhu ve kaç farklı hayatta bulabilir iki insan birbirini?"