Yorgun gözleriyle karşısında ki adamı izledi. Gözlerinden bir çok duygu geçiyordu. Belki bir yangın. Belki bir ızdırap. Ağlamaktan kızarmış yüzü çoktan beyaza çalmaya başlamıştı.
Gözleri üzerinde gezinen adam bir süre sonra çıkmıştı odadan. Onun varlığı yok olurken odada ki kanepeye çöktü. Öyle ki tükenmişlik hissi şimdiden bedenini sarmaya başlamıştı bile. Fısıltı gibi çıkan sesiyle
"Dayanabilir miyim"
"Buraya ait olmadığım bu kadar kazınmışken" demişti.
Bu acı çok derindi. Bu evde canlı kimse yoktu. Herkes herşey solmuş ufalanmıştı çoktan... Bunun üzerine evlilik kurmak tamamen yıkımdı. Tamamen ızdırap...
**
Gün kendini yavaştan geceye bırakırken Ferzan yorgun bedeni ile odaya girdi. Süveyda kanepede gözleri kapalı otururken uyuduğunu düşündü. Gözleri bir kaç saniye kadına takılı kalırken elleri yumruk oldu. İkisi içinde sonu olmayan bu yolda keskin taşlar vardı. Dayanması güç yaşaması ümitsizdi sanki.
İçine çektiği nefes ile yatağına doğru adımlamış kenarına çökmüştü. Gözleri komidinin üzerinde ki babasının resmin gitti.
Şimdi babası olsa herşeyi rayına koyar buna bir sonuç bulurdu ama yoktu. Babası bir günde toprağa karışıp gitmişti.
"Baba" dedi. Sesi öyle kısıktı ki kendi kulağına dahi ulaştığından şüphe etmişti.
"Ben... Ne yapacağım baba"
Ellerini saçlarına daldırırken baş ağrısını biraz olsun dindirmek istedi. Artık onun için düz bir yol yoktu bu hengamede tıpkı ardında ki kadın gibi savrulup gidecekti. İçine çektiği derin nefesle ayaklandı. Süveyda'nın üzerine pikeyi örterken kendisi de üzerini değiştirmeden uzanmıştı yatağına. Onun için bu bir kaç ay sanki kabus gibiydi.
Hayatları herkesin dilinde masal misali anlatılırken şimdi kabuslara gebe olmuştu. Babasının ölümünü atlatamadan birde kanlısı ile evlenmek zorunda kaldı.
Bunun ismi çaresizlikti. Bu duyguyu ilk defa hissetmişti adam. O güzel şeyleri sever. Yüzün de ki gülümsemenin izi silinmezdi. Peki ya bundan sonra hissettiği bu acı nasıl silinecekti.
Yorgun gözleri yavaştan kapanırken çoktan dalmıştı. Karanlık odada iki nefes sesi vardı. Aynı evi aynı odayı paylaşan iki düşmanın imkansız bir o kadar da imkan içinde ki sesleri.
Zaman yavaştan akıp giderken kadın sızlayan gözlerini araladı. Sabah olmak üzereydi. Üzerine örtünen örtü ile şaşırsa da yatakta üzeri açık öyle kıvrılmış eşini beklemiyordu.
İçine çektiği derin bir nefesle kalktı. Elinin altında ki pikeyi almış adamın üzerini yavaşça örtmüştü. Gözleri bir müddet adamın alnına uzunca serpilmiş saçlara takılmıştı.
Kusursuz bir yüzü yoktu. Düzgün bir burnu koyu kırmızıya çalan dudakları ve yapılı bir vücudu vardı. Belki daha önce yüzünden yaşadığı tüm duygular okunabilirdi ama şimdi kendini ve duygularını tamamen karanlığa gömmüştü.
Düşüncelerden sıyrılıp banyoya girdi genç kız. Rutin işlerini hallederken aşağı inip çoktan namazını kılmış öyle ki odada bulduğu kitap ile geri dönmüştü.
Ferzan hala uyuyordu. Sessizce kanepeye oturdu. Gözlerinde ki acı ve başında ki hafif ağrı ile gözleri kısılmıştı genç kızın. Bir kaç dakika sonra hışırtı sesiyle başını eşinden tarafa döndü. Genç adam sırt üstü dönmüş kolunu gözlerinin üzerine kapamıştı. Başı ağrıyordu. Bir kaç haftadır olduğu gibi geçmeyen bir baş ağrısı vardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HUN
BeletrieKan! kaç bedel ödetir. Babasını öldüren adamın kızı ile evlenmişti Ferzan. Yüreğini yakan sevda sızını baba acısı bastırmıştı. Süveydanın sırtına yüklendikleri omuzlarını bükmüştü de ses çıkarmamıştı.