Başladığın tarihi yaz 👉
İçinden geçen bir söz bırak 👉
Genç kız yanında yatan adama son kez bakıp banyoya girdi. Ardından kapattığı kapının çökerken gözlerinde ki yaşlar bir biri ardına sıralanmaya başladı.
Hıçkırıkları boğukça yayılıyor göz yaşları bir birini kovalamaya devam ediyordu. Gözlerini kapayan saçlarını geriye doğru çekip kurumayan göz yaşlarını sildi. Yavaşça oturduğu yerden kalkıp duş başlığını açmıl suyun başından aşağı inişini izliyordu.
Nasıl olmuştu. Bir kaç hafta içinde nasıl bu duruma gelmişti kestiremiyordu bile.
Onu kurban seçen bu hayat kalbine nasıl bir acı yüklemişti.Oysa her zaman ki gibi güzel bir sabaha uyanmış. Erkenden hayvanları sürüye gönderip babasının kahvaltısını hazırlamıştı.
Eğer gitmeseydi. Babası o gün o ava gitmeseydi herşey bam başka olabilirdi. Arkadaşlarının zoru ile avlanmaya çıkmış akşama doğru kara haber duyulmuştu. Tüm köyü saran bu haber o gün Süveyda'nın yüreğine koca bir ateş düşürmüştü.
Bu zamana kadar annesiz büyüyen genç kız yüreğine birde babasının hasretini ekecek. Gençliğini ,dışardan ihtişamlı ama içi alev alev yanan bir konakta geçirecekti.
O gün babası bir hata sonucu Beşiroğulları'nı öldürmüştü.
Kazaydı. Kaza ile olmuştu. Yoksa kalbi merhamet yüklü babası bir insanın canına nasıl kıyabilirdi ki. Belki tüfekten çıkan kurşun bile babasına ait değildi ama tüm yük biricik babasına kalmıştı. Gözlerinde görmüştü.Ellerine takılan kelepçe ile arabaya bindirirken göz göze gelmişti babası ile. Onlar kendi tuzun da kavrulan kimseye zararı olmayan insanlardı. Kimseler inanmazdı onlara. Şahitler onların gerçeğinden dahi çok fazlaydı.
Sonra kan davası dediler... Kan bedelini ödeyin dediler. O gün bir abisi olmadığı için şükretmişti ama hedef alınan okun ona geleceğini nasıl bilebilirdi ki.
Adı gibi emindi eğer ailesinden abisi yada erkek kardeşi olsa bu evlilik kesinlikle onaylanmaz kana kan akıtılırtı.
Babası ceza evine götürülürken arkada kalan tek kişi oydu. Ablası üç sene önce evlenmiş yuvasını kurmuştu. Belki oda bembeyaz bir gelinlik giyinip dillere destan olmasa da bir düğünü olacak küçük yuvasında mutlu olacaktı.
Ama olmamıştı işte. Kurduğu hayaller sadece bir günde yerle bir olmuş. Hepsi uçup gitmiş yerine acının tohumlarını ekmişti. Öyle ki ,onu daha 2 yaşını dahi doldurmamış yeğeni ile tehdit etmişlerdi.
Eğer kan yerini bulmazsa o minik yeğenini ne zaman hayattan koparırlardı belli değildi. Kan yerini bulacak denmişti. Nasıl kıyabilirdi ki. Minicik elleri paytak paytak yürüyen ayakları dünyayı ısıtan gülümsemesine nasıl kıyabilirdi.
Biliyordu çok küçüktü. Hatta bebekti ama büyüyecekti. Büyüyüp delikanlı olduğu vakit bu kan davası da peşinden sürüklenip gidecekti.
Yoksa hangi insan kendini cayır cayır yanan cehenneme atardı. Sızısı burnunu yakarken hangi insan ardına bakmadan bu cehenneme atlardı.
Süveyda... Süveyda atlamıştı.
Ardını arkasını düşünmeden ellerini sıkıca tutan ablasından sıyrılıp kendini sonu olmayan çukura çoktan atmıştı. Bir kaç ay sonra kendini bu evde bulmuştu.
Kan bedelini sadece bir nikahla değil ruhuyla da ödecekti. Bir kaza... Belki de suçsuz olan babasının günahını o ödeyecekti.
Duş başlığını kapatırken yanında getirdiği kıyafetleri titreyen çenesi ile giyinmiş üstün körü saçlarını kurulayıp örttüğü başı ile çıkmıştı banyodan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HUN
General FictionKan! kaç bedel ödetir. Babasını öldüren adamın kızı ile evlenmişti Ferzan. Yüreğini yakan sevda sızını baba acısı bastırmıştı. Süveydanın sırtına yüklendikleri omuzlarını bükmüştü de ses çıkarmamıştı.