Aradan iki hafta geçmişti. Funda'nın kına gecesi dün yapılmıştı. Yiğit ise o sırada arkadaşlarıyla çalgılı bir mekanda dansöz oynatarak bekarlığa veda yapmıştı.
Kerem ve Efe'nin arası yeniden düzelmişti. Efe'nin griye boyadığı saçları, gözlerinin rengini meydana çıkarırken Kerem'den bolca övgü almış ve özgüveni tavan yapmıştı.
Bugün nişan yapılacaktı. Düğünlerinde takılacak takılarla ev taksidi mi eşyalar mı yoksa bunca şeyin masrafı mı ödenecek, kimse bilmiyordu. Masraftan kaçınılmasa da para sonsuz bir şey değildi ve suyunu çekiyordu. Funda'nın öve öve anlattığı Didim'de yapacakları balayı hayal olmuş gibi görünüyordu.
Kahvede çayını yudumlayan Yiğit, sokaktan geçen insanları izlerken daha çok mavi gözlü oğlanın evini izliyor denebilirdi. Röntgenci dayılar gibi göründüğünün farkındaydı ama kendini bunu yapmaktan alıkoyamıyordu.
Bugün yapması gereken onca iş varken kahvede oturup hiçbir şeye kafa yormadan çay içmek aslında onun yapacağı bir tavır değildi. Boş beleş bir insan gibi görünse de sorumluluk sahibiydi.
Ama aklı doluydu. Aklını boşaltması gerektiğini hissediyordu. Böyle durumlarda oğlanın evine gider ve rahatlardı, yüklerinden arınmış gibi evine dönerdi. Nişanı bu akşam olduğu için kendine bunu yakıştırmıyordu. Zaten oğlanın da sevgilisi vardı ve kendisine eskiden baktığı gibi bakmıyordu. Bu durum Yiğit'in zoruna gidiyor olsa da çocuğun haklı olduğunu içten içe biliyordu.
Asıl kendisini rahatsız eden şey kendi derdinden ziyade oğlanın gitgelli tavırlarıydı. Psikolojisi bozulmuş gibi davranıyordu. Bazen çok mutluydu bazen de ağlamaktan gözleri şişmiş, kimseyle muhatap olmadan susarak oturuyordu.
Kerem denen herifi yakın zamanda birkaç kez arka mahallede görmüştü, Efe'yi evine bırakıyordu. Efe'nin o vakitler yüzü dünyanın en mutlu insanıymış gibi gülüyordu. Fakat son üç gündür falan oğlan yeniden depresif hale dönmüştü.
Oğlanın değişken tavırları ilgisini çekiyor, kınası veya düğünü bir yana dursun kendini her an oğlanı izlerken buluyordu. Bilinçli bir davranış değildi yaptığı.
"Oğlum, gel de hazırlıkların başında dur."
Babası kendisine seslendiğinde yan masaya oralet veren oğlana kalem işareti yaparak çayın parasını hesaba yazmasını işaret etti.
Kalkarken cebinden tesbihini çıkardı. Bu işlerle ilgilenmeyi hiç sevmemişti. Ama adettendir diyerek zorunlu sorumluluklarının peşinde koşturuyordu.
Nişanın yapılacağı, düğün salonuna geldiğinde hazırlıkları takip etti ve süslemelere yardımcı oldu.
Aysu'yu fark ettiğinde çölde su bulmuş gibi kız kardeşinin yanına yürüdü. Efe hakkında bilgi alması gerekiyordu.
"Cimcimem ne yapıyorsun?" Kızı kolunun altına aldı. "Efe gelmiyor mu, az yardım etseydi hayırsız."
"Biraz rahatsızlanmış abi, gelebilseydi gelirdi biliyorsun. Akşam gelecek ama öyle dedi."
"İyi bakalım. Evde miymiş?"
Aysu başını salladı.
"Sen yengene baktın mı hiç? Belki bir ihtiyacı vardır."
Kardeşi göz devirerek başını çevirmişti. "Kendi arkadaşları var abi yanında." Funda'yı sevemiyordu. Kız gereksiz kasıntı ve egoistti. Abisine ayıp olmasın diye yalandan yüzüne gülüyordu fakat pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Aysu birinin yüzüne karşı oynayamıyordu.
"Sen yine de bak abim." Bunu davranışların manasını anlamayan tek kişi de Yiğit'ti.
Hazırlıklar daha bolca vakit olduğu için yavaş yavaş ilerlerken Yiğit hazırlanmak üzere eve geçmişti. Nişanı yapacakları salonun eviyle arasında kalan Efe'nin evine, geçerken göz ucuyla bakmış ve oğlanın salonda bomboş oturduğunu görmüştü.
Nişanda oğlanı göreceği için fazla uzatmadan evine yürümüştü.
Duş alıp önceden ütülenmiş takım elbisesini giydikten sonra saçlarını tarayarak düzeltmiş ve yandan ayırıp jöleyle şekil vermişti.
Salona vardığında çoğu kişinin geldiğini görmüştü. Nişanın neden gereksiz bir harcama olduğunu şimdi anlıyordu. Zaten düğünde oynayacak ve akraba-i talukata yemek servisinde bulunacaklardı. Bunu iki kere yapmak saçmalıktı.
Adetler böyle dedi kendine. Sövmek istese de sustu.
Güzelce giyinmiş olan kız kardeşinin yanında siyah gömlek ve siyah pantolonla, asaletli bir şekilde duran oğlanı görünce afallamıştı. Yakışıklı olmuştu. Evde gördüğü halinden eser yoktu.
Onların yanlarına gidemeden Funda'nın kız arkadaşı kendisini çağırınca gelin odası olarak kullanılan odada evleneceği kadının sinirli tavırlarıyla karşı karşıya kalmıştı. Son zamanlarda Funda'nın sinirini pek umursamadığı için kadın bayağı üste çıkmaya başlamıştı.
Bağırarak karşılık verdiğinde Funda yerine sinmiş ve başını sallamıştı.
Bundan anlıyordu. Zaten sağlıklı bir ilişkiyi geç sağlıklı bir iletişimleri bile yoktu.
Oynamak için sahneye çağrıldıklarında Funda'nın belinden tutarak ortaya geçtiler ve eskiden beri düğünlerde çalan klasikleşmiş şarkılarla dans ettiler.
Saat ilerlerken Ankara havası oynamanın ardından Yiğit terleyerek pistten ayrılınca sigara içmek için salondan çıktı. Ortam onu biraz baymıştı. Temiz havaya ihtiyacı vardı.
Arka girişte sigarasını yakıp duvara yaslandığında bağrışma sesleriyle soluna dönüp baktı. Efe'yi gördüğünde duruşunu düzeltip ona kulak verdi.
"Kerem ben seni gerçekten anlamıyorum. İlişkiyi yürütemediğimizi düşünüyorsan bana söyle, yeter artık. Ben çok yoruldum." Oğlanın detone sesini duyduğunda ağladığını fark etmişti. "Üç gündür senden haber alamıyorum. Asker değilsin amına koyayım polissin lan sen! Gizli göreve mi gidiyorsun ne bu tavırlar Kerem? Benden bir şey mi saklıyorsun, sikeceğim senin yapacağın işi!"
Oğlanın yanına gidecekken omzundan çekilmesiyle geri dönmüştü. Mahalleden arkadaşı içerde olay çıktığını söyleyerek kendisini çağırmıştı.
Sigarasını yere atarak oğlana bir kez daha bakmıştı. Telefonu kapatıp sokağa doğru yürüdüğünü görmüştü.
Peşinden gidecek durumda değildi, önce içeriye müdahale etmeliydi.
Salona girdi.
Yıllar oldu amk.
Yazabilirsem bir bölüm daha fırlatırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHALLE ||| BxB
Short StoryYiğit düz adamdı. Ayarlarını bozan, kardeşinin en yakın arkadaşıyla başı dertteydi.