Kollarımı birbirine bağlamış kaldırımda yürürken havanın soğuk olmasına rağmen bu kadar ince kıyafetlerle dışarıya çıkan aklıma küfrettim. Kar yeni dinmişti ve ben beş sokak ötedeki markete üzerimdeki pembe pijama ve üstündeki beyaz bol kazakla gidiyordum. Bir de hiç işe yaramayan açık kahve ince bir hırkam vardı. Onu kollarımla birbirine sarmış kendimi ısıtmaya çalışıyordum.
Buğday tenim kıpkırmızı olmuştu eminim ki ve çok komik gözüküyordum. Saçlarımı da gevşekçe aşağıdan toplamıştım ve kahküllerim alnıma düşüyordu. Umarım kimse görmezdi.
Birkaç sokak daha geçip hedefe ulaştım ve küçük marketten içeri girdim. İki ekmek bir pakette süt aldıktan sonra sonra kasaya gittim. Saat daha erkendi bu yüzden pek insan yoktu. İşimi hallettikten sonra parayı ödedim ve marketten çıktım. Soğuktan ellerim titrerken yutkundum ve adımlarımı hızlandırdım.
Etrafıma bakmadan yürürken gelen gülüşme sesleri dikkatimi çekti. Kaşlarımı çatıp sesin geldiği yere baktığımda karşı kaldırımda kafenin önünde oturup çay içen Miran'ı ve ona gülerek bir şeyler anlatan Havin'i görmüştüm.
Hızlı adımlarım birden durdu ve olduğum yere kilitlenip onlara baktım. Neden yaptım gerçekten bilmiyorum, ama öylece durup onlara baktım. Şaşkın mıydım, sinirli mi onu da bilmiyordum. Sanırım umrumda olmamalıydı.
Ama ben bir anlığına kıskandığımı hissettim. Neden sabah sabah bir kafenin önünde buluşup çay içip sohbet ederdin ki?
Sinirlendiğimi hissettiğimde yürümeye devam edecektim ama ayaklarım izin vermiyordu. Nedense onları rahatsız etmek istiyordum.
Ev halimi ve elimdeki poşeti umursamadan karşıya geçip kafeye doğru ilerledim. Beni fark etmemişti bile. En son ne olmuştu? Sanırım konuşmama kararı almıştık. Ya da barışmış mıydık?
Onlara yaklaştığımda beni ilk fark eden Havin olmuştu. Sinir bozucu gülümsemesi yüzünde donmuştu. Onların tam önünde durduğum sırada Miran'da başını kaldırmış şaşkınlıkla bana bakıyordu.
"Bilge?" Dedi şaşkınlığını gizlemeden. Evet, sanırım konuşmama kararı almıştık. Hatta tartışmıştık. Burada olmamam lazımdı. Ne yapıyordum ki zaten yanlarında?
Havin'e baktığımda küçümseyici bir şekilde beni süzdüğünü gördüm. Sanki kendisi Milano'da doğan bir moda ikonuydu ve evde bile lüks gecelikleriyle dolaşıyordu.
Geri zekalı.
Daha fazla ona bakmaya tenezzül etmeden Miran'a çevirdim bakışlarımı. Birden ona baktığımda nedensizce kalbime bir ağrı girmişti. Ben kalabalık önünde bile konuşmaya utanmayan bir insandım. Ne olmuştu birden?
Ağzım açılmıyordu resmen. Kıpkırmızı olduğuma emindim ama daha fazla rezil olmakta istemiyordum. Bakışlarımı kaçırırken "Biraz gelir misin?" Diye mırıldandım.
Niye gözlerine bakamıyordum ki?
Bunu beklemiyor gibiydi. Afalladı ve birkaç saniye anlamlandırmaya çalışıyormuş gibi bana baktı. Ardından başını salladı ve masanın üstündeki telefonunu alırken ayağa kalktı. "Tamam ."
"Nereye gidiyorsun Miran? Bırak gitsin. Ne konuşabilir ki hem seninle?" Havin rahatsız olduğunu belli edercesine söylenirken Miran onu dinlememiş ve "Geliyorum." Diyip geçiştirmişti. Ben önde o arkada yürümeye başladığımız sırada Havin Kürtçe bir şeyler mırıldandı.
Sanırım küfür yemiştim.
Donuyordum ama umrumda değildi. Dudaklarımı dilimle ıslatırken dünkü karı hatırlatırcasına ıslak kalan yolda yürümeye devam ediyorduk. İlerledikçe işlek caddeden ayrılıp sokak aralarına doğru girmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağ Çiçeği / Texting
Chick-LitBilge sınıfın faşist başkanıydı. Miran ise karşı sınıfın solcu Kürt'ü.