Dalgınca oyununu oynarken kapıdan içeri giren bedeni fark etmemişti bile. Yüzü asıktı, Nilsu bile yemek için kaldıramamıştı sırasından.
Önüne bırakılan tostla kaşları havaya kalktı. Kafasını kaldırıp koyan kişiye baktı, kumral genç içini ısıtacak kadar samimi bir gülümsemeyle ona bakıyordu. Elindeki çayı da sıraya koyup oturan gencin yanındaki boş sandalyeye oturdu.
"Kuşlarım öğle yemeğine inmediğini söyledi. " Güldü bu cümleye Tekin.
"Nilsu mu acaba bu kuş? " Faruk ona omuz silkti. Tekin'in hala yemediğini görünce önüne biraz daha ittirdi tostu.
"Yesene tosun, boşuna mı aldık? On beş dakika var öğle bitimine. Semra teyze beni sevdiğinden kaşarı bol koydu hem. " Tekin yüzünde ufak bir gülümsemeyle tostu yemeye başladı. Çayı eline alırken şeker olmadığını düşündü, çayını bir şekerli içerdi genelde. Bir şey demeden bir yudum aldı çaydan.
Ağzına gelen şekerli tatla kaşları yeniden yukarı kalktı. Faruk'a baktı ama o bir şey demeden telefonuyla uğraşıyordu. Bu nedenle Tekin de bir şey demeden tostunu yemeye devam etmişti.
Yüzünde oluşan gülümseme uzaktan fark ediliyordu.
Faruk telefonundan sakin bir şarkı açıp telefonunu masaya koydu ve kollarını birleştirip masaya koyduktan sonra kafasını üstlerine yerleştirdi. O Tekin'e bakarken Tekin diken üstünde gibi hissediyordu. Zaten kendisine çok bakılmasını sevmezdi, üstüne bir de bu kişi Faruk olunca iyice gerilmişti.
"Tekin, anlatacak mısın artık olan biteni yavrum? " Hitap şekli Tekin'in dikkatini dağıtırken soruyu algılayamamıştı.
"He? " Faruk kendisine alık alık bakan gencin yanaklarını sıka sıka sevmek istedi ama şimdilik bu isteğini geri plana attı.
"Bir şeyler dönüyor Yılmazlarla aranızda, fark etmemek imkansız zaten. Çok özel bir konu değilse öğrenmek isterim. " Tekin'in söyleyeceğini düşünüyordu, konuştukları sürede kendilerini biraz açtıklarını düşünmüştü.
Tekin tostunu masaya bırakıp kararsızca Faruk'un gözlerine baktı. Gözlerindeki şefkatli bakış içindeki bir şeylerin kırılmasına neden oldu, ağlayacak gibi hissediyordu. Derince nefes alıp konuşmaya başladı.
"Nasıl söylemeliyim bilmiyorum, ben-" Kapının hızla açılması nedeniyle söyleyeceği şey yarım kalmıştı. İkisi de kapıya dönerken kapıdan içeri giren Yılmaz onlara birkaç saniye şaşkın şaşkın baksa da kendini toparlayıp sırasına yürüdü.
Faruk ortamda elle tutulur gerginliği fark etmişti. Tekin göz ucuyla Yılmaz'a bakarken çenesini sıktığı belli oluyordu. Faruk telefondaki şarkının durmasıyla içinden küfür etti, çok garip bir ortam gibi duruyordu. Telefonunu hemen eline alıp şarkıyı kapattı ve ayağa kalktı.
"Gideyim ben. Görüşürüz Tekin. " diyerek kapıya ilerleyip el salladı. Yılmaz'ın, Tekin ve Faruk'u görünce hiç tepki vermemesi kafasında soru işareti oluşturmuştu. Tanıdığı Yılmaz "Sen ne yapıyorsun burada amına koyayım? Siz ikiniz ne ayak? " diyerek içi dışı bir kişiliğini ortaya koyardı. Ancak bu sefer agresif tepki vermek bir yana, tepki bile vermemişti. O halde konuştuklarını önceden mi öğrenmişti?
Alt dudağını dişlerken sınıfına yürüdü. Tekin'le arkadaşının arasının bozulma nedeni olmamak için içinden dua etti.
Öbür yandan Tekin sınıfta Yılmaz ile yalnız kalmışken ortamı sessizlik kaplamıştı. Yarım kalmış tostuna ve çayına baktı, iştahı kalmamıştı. İkisini de eline alıp kapıya yürümeye başladı. Bir yandan içinde ümidi bitmeyen kısmı bağırıyordu, lütfen bir adım gel ki aramızdaki buzları soğutmak için, ben de sana bir adım geleyim Yılmaz.
Yılmaz onun gidişine çaktırmadan baktı. Sonunda Tekin sınıftan çıkınca oflayarak elleriyle yüzünü sıvazladı. Yalın dün akşam ağzından biraz laf almaya çalışmış, başaramayınca da yalnızca, böyle devam ederlerse arkadaşlıklarını uçuruma yuvarlayacaklarını söylemişti. Bunu Yılmaz da biliyordu ama yine de geri adım atamıyordu.
Kafasını sıraya koyup gözlerini kapattı. Her zaman yaptığı gibi yine uyudu.
—
Çıkış zilinin çalmasıyla yerinden kalkıp seri adımlarla sınıftan çıktı. Cuma günüydü ve İstiklal marşını okuyup okuldan çıkıp gitmek istiyordu artık.
Birkaç gün önce verdiği söz aklına gelince duraksadı. Bugün Faruk'la kütüphaneye gidip İngilizce ödevini yapacaklardı. Normalde bu durum hoşuna giderdi ama Faruk'un öğlen sorduğu sorunun arkasını aramasından korkuyordu. Yılmaz gelmeseydi her şeyi ortaya dökecekti sanki.
Yüzünü tokatladı hafifçe. Sınıfının sırasına geçip beklemeye başladı. Hava çok fazla soğuktu, telefonunu tutan elini hissetmemeye başlamıştı. Ellerini cebine koyup beklemeye başladı.
Müdür klasik devamsızlık konuşmasını yaparken sabırsızlıkla konuşmanın bitmesini bekledi. Hızlıca etrafa göz atarken Faruk'un birkaç sıra ötede olduğunu gördü. Faruk da anında gözlerini ona çevirince bir anlığına utandı. Kafasını hemen çevirmeyi düşünse de kafasıyla selam verip gülümsedi. Faruk da gülümseyip el salladı. Ardından telefonuna bakmasını işaret etti.
Faruk : Gidiyor muyuz çıkışta kütüphaneye
Tekin : Yani
Tekin : Gidersek çok makbule geçerFaruk : Gidelim madem
Faruk : Bekle beni okulun girişindeTekin : Tamamdır 🫡
İstiklal marşı için hazır ola geçtiklerinde telefonunu kapatıp cebine attı. İngilizce'den hep düşük alırdı, bu nedenle dönem ödevi almıştı. Suphi'yle yapar diye düşünmüştü.
İstiklal marşı bittikten sonra kalabalık arasından sıyrılarak kapının yanına dikildi. Gözleri, insan topluluğunda Faruk'u ararken uzun boylu kumral genç anında gözüne çarptı. Faruk da ona baktığında gülümsedi.
İkisi birlikte kütüphaneye yürürken hiçbir şey konuşmuyorlardı. Faruk, bugünkü sorusunu yinelemek istese de bir şey dememişti, Tekin'in cevaplamak istemediği belli oluyordu.
Tekin ise her saniye daha çok geriliyordu. Şuan istediği tek şey hemen kütüphaneye ulaşıp projeye başlamaktı. Gözleri sokakta gezinirken karnının guruldamasıyla duraksadı ve elini alnına çarpmak istedi.
Faruk gülerek ona dönüp "Bence önce bir şeyler atıştıralım." dedi.
—
bolumu nasil bitirecegimi bilmedigimden sonlar zorlama gozukmus olabilir 😔😔
taslaklarim bitti...