Tanıtım

46 15 11
                                    

Umarım severek ve sıkılmadan okursunuz. Şimdiden herkese iyi okumalar diliyorum🌸
Bildirim bekliyordun ya atıyorum denizdeniz-🥰

Yürüyordum, sanki olmayan bir zamanda bilinmeyen bir yere. Oysa, birinin topuğu kırılmış en sevdiğim kiraz kırmızısı ayakkabılarımla nereye gittiğimi, çok iyi biliyordum. Merdivenleri hızlıca çıkıp basit, ama büyük olan binanın kapısının önünde durdum. Kararsız bir şekilde kapıya baktım. Sıkıca sarındığım simsiyah uzun  paltom, ayaklarıma dolanırken başka bir şeyler giyecek kadar vaktim olmadığı için olmayan zamanıma kızdım. Gözlerimi, önümde duran solgun sarı kapının kolunda gezdirirken orada ellerimin olmasının, daha doğru olacağına karar verdim.
İçerisi, kahverengi duvarlarla çevrili küçük, adeta kutu gibi bir yerdi. Etrafta birkaç masa ve o masada toplanmış insan topluluğu vardı, kimi bağırarak derdini anlatıyor kimiyse sanki dünyanın en büyük sırrını saklar gibi fısıldayarak konuşuyordu. Karşımdaki kadının bana gösterdiği sandalyeye oturdum. Yanına gitmek istediğim bambaşka biriydi ama kadın durdurunca bir şey demedim. Zaten eğer o gerçekten buradaysa beni öylece bırakmazdı. Pekala bu kadın da bir avukattı ve o da bana yardım ederdi.  Kızıl saçlı, mavi gözlü ve kendinden oldukça emin duran kadına baktım. Kısa ve biraz toplu olmasına rağmen oldukça kendine güvendiğini belli eden hareketlerle tekrar yerine oturdu. Ben tam aksine utancımdan yerin dibine giriyordum. Sanki o adam değil, ben suçluymuşum gibi. Konuşmak çok zor gelse de sakin kalmaya çalışarak isteğimi dile getirdim.

"Ben yapamıyorum. Ben ben boşanmak is..."

Konuşurken sesim titriyordu ancak devamını getirmek zorundaydım. "İstiyorum" Diye devam ettirdim. Söylemek istediğim çok şey vardı. Ama, daha fazla söz söyleyecek mecalim kalmamıştı. Kadın, uzun bir nefesi içine çekti ve  nefesini yine dışarı verdi.

"Peki, sorun neydi? Yani şiddetli geçimsizlik mi, şiddet mi..." Sıralamaya devam ederken gözlerim karşı masadaki küçücük bir çocuğu sakinleştirmeye çalışan ve bize doğru gelen adama takıldı. Aradığım ama aradığım hâlinden çok uzaktaki adama. Gözleri, yalnızca birkaç saniye gözlerimde takılı kaldı. Bakışlarında içinde yabancısı olduğum bir şeyler vardı ama hala aynı sıcak bakışlara sahipti. Bakışlarını hemen üzerimden çekti. Ve küçük çocuğu kollarına alıp kapıya doğru yürümeye başladı. Yıkıldım, beni tanımamıştı. Sanki asla var olmamıştı yaşadıklarımız. Oysa şu an beni bu hale getiren yalnızca ona duyduğum bitmeyen aşktı. Başkası olursa unuturum, sandım. Bugün burada oturuyorsam sebebi gene oydu. Eğer bu aşk unutulsa ya da hiç var olmasaydı, ilişkimlerim bu kadar sarpa sarmazdı. Aklımdaki tek kişi yanımdaki adam olurdu, şu an arkasını dönüp giden o adam değil. Lakin her istediğimiz olmak zorunda değil tıpkı şimdi olanlar gibi. Kapıya gelince durdu. Herhalde çocuğu yere bırakacak, kapıyı açacak derken adımlarının yönünü benim olduğum tarafa çevirdi. Gözlerini çocuktan ayırmıyor, kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Bir süre sonra sustu,tam oturduğum sandalyenin önünde durdu.

"Pekala, istersen bu hamile kadınla ben ilgileneyim, Arzu. Bugün pek kimseyi alamadım zaten. Emir'i eve götürür müsün? Şimdi! "

Sesi tok ve emredeciydi. Eskiden olduğundan çok farklı bir şekilde,sanki iğrenir gibi bir sesle, konuşmuştu. Kadın itiraz edecek gibi olduysa da aklına bir şey gelmiş olmalı ki vazgeçti. Kızıl saçlı kadın çocuğu da alıp gitti. Küçük çocuk biraz mızmızlandı. Ama çikolata dolu araba lafını duyar duymaz kadına sıkıca sarıldı. Eskiden tanıdığım adamdan, ah hayır çocuktan, çok farklıydı. Duruşu ciddi bir hal almış, suratı kaskatı, yüzünde mimik oynamayan ilginç bir adama dönüşmüştü. Büyüyünce böyle bir adam olacağını ne ben ne de o tahmin edebilirdi. Gerçi benim de böyle olacağımı ikimiz de tahmin etmezdik ya neyse olan oldu. Bana kendisini takip etmemi söyledi. Odasına girince kapıyı hafif aralık bırakıp masanın önünde durdum, bana oturmamı işaret edene kadar da bir süre öyle durdum. Odası yeni haline uyan bir şekilde koyuydu. Halılar gri, koltuklar da siyahtı. Odadaki her şey siyah ya da gri renkteydi. Garip bir şekilde, odasında bulunan vazonun ve saksıların içindeki güllerden başka canlı renk yoktu. Saksılardan biri içeride diğeri bahçeye açılan kapının hemen  yanındaydı. Vazo ise tam oturduğu masanın üzerindeydi. Masanın üzerindeki ve kapının yanındaki bahçede duran güller kıpkırmızıydı. Güllere takıntılı birine dönmüştü, demek. En azından içi tamamen kararmamış.
Yine bal rengi gözleri ile karşı karşıya gelmiştim, bunca yıldan sonra tam iki kez. Gözlerinin içine bakarken, kendimle alakalı bir şeyler bulmaya çalışıyordum. Yoktu. Hüzünle iç çektim ve  gözlerini ilk deviren de ben oldum.

Tüm bu olanlar ve tekrar yanımda durması ile şunu fark ettim: Sonumuzun aynı olacağını bilsem de  yine onu tanımak, yine ona aşık olmak için başka şansım olsa tekrar tekrar bu hakkı kullanırdım...

Yitik Aşk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin