Aynanın karşısında geçen on dakika sürede hiçbir şey olmamış ve beklenen mucize gerçekleşmemişti. Ozan hala kendini ayık hissetmiyordu. Yüzüne daha kaç defa su çarparsa kendine gelebileceğini düşünedururken bir on dakika daha zaman harcayamayacağı gerçeğini hatırlatarak işleri hızlandırmaya çalıştı. Zaten yeterince geç kalmıştı, rutin olarak her gün evden çıktığı zamandan yirmi dakika geçmişti bile çoktan.
İşe geç gidince patrondan azarlanacağı yönünde bir endişesi de yoktu hani, patronu ne de olsa doğdukları gün ve hastanesine kadar aynı olan çocukluk arkadaşıydı. İşe alan da ilk başta o arkadaşıydı, yoksa o kadar sene üniversite okumuş ve askerlik de bitmiş derken işsiz bir şekilde evinde tek başına oturur bulacaktı kendisini. İşe gitmeyi severdi, en azından biraz olsun sosyal hissediyordu. Hafta sonlarının ve diğer tatil günlerinin uykuya doymasını sağlaması dışında bir artısı yoktu onun için, çünkü tatil demek onun için birkaç saat daha fazladan uyku demekti sadece.
İsteksizlikten ziyade bir halsizlik söz konusuydu şu anki durumda ve cidden evden adım atası bile yoktu. Hasta da değildi, ne bir öksürük, ne de bir boğaz ağrısı vardı. Sonunda kendisini zorlayarak banyodan çıkmayı başardı.
Klasik bir bekâr eviydi. İki odası ve olması gereken de daha ufak bir salonu vardı. Daha çok kullanmadığı eşyaları attığı ve bir de ütü odası olarak kullandığı odasında sadece çamaşırları asmak amaçlı kullanılabilen küçük bir balkona çıkılıyordu. Asıl uyuduğu yatak odası da pek fazla kullanılmayan ütü odasının karşısında yer alıyordu. Yatak odasının neredeyse yarısını kaplayan her an yıkılacakmış gibi duran bir gardrop, açması zahmetli kapaması ondan da zahmetli olan eski püskü bir şifonyer, sağ tarafı göçmek üzere olduğundan dolayı sol tarafını uyumak amaçlı kullandığı garip görünüme sahip bir yatak, odasının daimi elemanları idi. Çarşafı ve yorganını da temiz tutmaya ne kadar özen gösterirse göstersin ikisi de çilek reçelinden çikolataya kadar her türlü tatlıya ev sahipliği yapıyordu. Yorganda silik gözükmeye başlamış, sadece gözleri ve biraz olsun yelesi belli olan figürler ise gören kişilerin tahmin ettiği gibi aslanlar değil, atlardı.
Evde sadece bir banyo vardı, tek başına yaşadığından pek sorun olmuyordu bu durum. Banyoda olan şeyler de takır tukur ses çıkartan bir çamaşır makinesi, sıcak su kavramından habersiz, tam kapanmayan ve bu yüzden banyo yaparken daha beter hasta olmasını sağlayan bir duşakabin ve sifon kısmı arızalı olduğundan dolayı bir türlü tamamen temizlenemeyen bir klozetten ibaretti. Tabi her sabah ritüel halini almış yüz yıkama seansını gerçekleştirdiği paslı aynasıyla, eskiden beyaz renkte miydi yoksa sonradan mı sarı renge dönüştü şüphesine düşeceğiniz bir sarılıkta porseleni olan lavaboyu unutmamak lazım.
Banyodan çıktıktan sonra banyonun tam karşısında yer alan mutfağa girdi. Banyodan gelen pis kokular yüzünden yediği yemekten pek zevk alamıyor olsa da bu evde oturduğu bir yılın ardından artık o kokuları umursamamayı öğrenmişti. Evindeki her alette olduğu gibi buzdolabının da buzluk kısmı bozuktu. Yine de o alışkanlıktan dolayı belki de bir umutla buz gibi bir soğukluğa ulaşsın diye marketten bir hevesle aldığı meyve sularını buzluğa tıkıştırıveriyordu. Buzluk en fazla üç kutuyu alabilecek kapasitedeydi ve bu üç özel yeri de Ozan çarşafının da tadına doyamadığı favorisi olan nar suyuna ayırıyordu. Dün marketten aldığındaki soğuk halinden eser kalmamış, neredeyse buhar fazına geçmeye başlamış nar suyundan iki bardak içti.
İyice uyandığına emin olmuştu artık ve halsizliğinden kurtulmuş olmanın heyecanıyla giyeceklerini salona getirdi. Çünkü arka odalar çok soğuk olduğundan, giyinme işini diğerlerine nazaran daha sıcak olan salonda gerçekleştiriyordu. Salonda ufak boyda bir televizyon vardı. Tam da sevdiği dizilerin sonlarına doğru ya da izlediği maçların en heyecanlı sahnelerinde bozulan bir anten de koli bandıyla televizyonun üstüne tutturulmuştu. Çıkarttığı sesler sebebiyle oturmaktan korktuğu kanepesine göz ucuyla baktı ve yine kanepeden çıkan yay sesleri alttaki komşuları uyandırır, gereksiz bir kavga çıkartır endişesiyle oturmaktan vazgeçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞ
Science FictionBoş en az beş sene öncesinin bir hikayesidir. Uyandığında kendisini koca şehirde tek başına bulan Ozan'ın maceraları anlatılır. Hiç bir yerde yayımlamadığım bu hikayem bir kaç hafta kadar önce Bilim-kurgu Kulübünde paylaşıldı. Sizlerle de buradan pa...