BOŞ - 3

530 47 9
                                    

Kadın aceleyle kum dolu kesesini çıkartmaya çalışıyor gibiydi. Kumların ne için kullanıldığını öğrenmişti. Bulundukları yerde kadın kendileri için fazlalıklar olduğunu belirtmişti ve bu boş şehirde hareket eden her şeyi durdurmayı kendisine amaç edinmiş bir varlık olduğunu anlatmıştı ki Ozan o varlıkla bizzat karşılaşmıştı. O kara kamyondu. Nasıl hareket kabiliyeti kazandığı büyük bir sırdı Ozan için, ama bildiği bir şey vardı o da bu kara kamyonun düşmanlarının yer aldığı listede ilk sırada olduğuydu.

Gölge büyüyor gibiydi. Gözlerini kapamıştı, ama hissediyordu. Arkasındaydı. Nasıl ses çıkartmadan gelebilmişti, yoksa camdaki insan yansımalarına kapılıp gittiğinden mi kendisi tehlikeyi fark edememişti bilmiyordu.

"Bana bak. Hemen şu kahrolası gözlerini aç ve beni dinle."

Kumul, ona bu şekilde seslenmeye karar vermişti, anlaşılan kum dolu kesesini çıkartmıştı ve Ozan'a içinde bulunduğu tehlikeden nasıl kurtulabileceğiyle ilgili talimatlar vermeye hazırdı.

Ozan gözlerini açmıştı ve karşısındaki camda arkasında duran tehlikeyi görebiliyordu. Kara kamyonun farları kapalıydı, motoru durmuştu. Kumul'un da belirttiği gibi hareket eden şeylere karşı bir nefreti vardı ve Ozan şu anda sadece bir heykeldi, yani kara kamyonun nefretine maruz kalmaması için kıpırdamadan durması yeterliydi.

Kumul ile kara kamyon arasında garip bir ilişki vardı. Kara kamyon, kadının farkındaydı ama ondan açıkça çekiniyordu ve saldırmıyordu, hatta o yokmuş gibi davranıyordu. Anlaşılan Kumul, kumların etkisini öğrendikten sonra kara kamyona karşı bir koz elde etmişti. Şimdi o kozdan Ozan'ın da faydalanması gerekiyordu.

"Kumları ona bu mesafeden serpemem, aynı şekilde senin yanına gelmeye teşebbüs edersem de sana zarar vermeye kalkabilir. Bu yüzden sana elimdeki keselerden birini fırlatacağım ve sen korktuğunu belli etmeden kara kamyona bu kum dolu keseyi göstereceksin."

Talimatlar bunlardı. Basit görünüyordu, ama tabi önce keseyi yakalaması gerekiyordu ki bunun için tek bir şansı vardı. Sonra da korkusuzca kara kamyona keseyi göstermesi lazımdı, iyice tehditkâr görünmeliydi yoksa kara kamyon ondan çekinmezdi.

"Bu gerçekten işe yarayacak mı, belki de bir süre sonra kendiliğinden uzaklaşır." diye kıpırdamamaya özen göstererek konuştu Ozan.

"Korkaklığın sırası değil, Ozan. Bir şeyi de düşünme, sadece yap işte. Yoksa inan bana, sonunda artık sadece hayal etmekle yetinirsin çünkü öylesi çok kolay gelmeye başlar."

Bu son sözleri ne diye demişti, Ozan o anda anlayamamıştı ama aslında Kumul kendi geçmişinden göndermeler yapıyordu. Pişmanlıklar, acılar hepsi yansımaların ardında kalmıştı, burada yaşadığı zaman boyunca hep sadece hayal etmişti. Alternatif zaman dilimleri yaratmıştı kendi zihninde.

"Bu da neydi şimdi?"

Kumul, Ozan'ın sorusunu duymamış gibi davrandı. Daha fazla oyalanamazlardı. Kum kesesini atmak için hafifçe yere eğilir gibi durdu. Ozan zamanın geldiğini anladı.

"Bunu yapabilirim, bir kez olsun bir şeyi başarabilirim." diye kendisini sakinleştirmeye çalışıyordu Ozan, aslına bakılırsa Kumul da benzer sözleri kendisine söylemekteydi.

"Bunu yapabilirim, bu sefer yalnız başıma kalmayacağım."

Kese havalandı. Ozan tek bir şansı olduğunu biliyordu. Keseyi kendisi daha fazla dayanamayıp havada yakaladı ve zıpladığı anda kara kamyonun farları da yanmıştı.

"Şimdi, acele et." diye Kumul'un sesini duyabiliyordu, ama kara kamyonun motor sesi kadının sesini bastırmıştı.

Ozan kesenin içinden bir avuç kum aldı ve kamyona fırlatmaya hazırlandı. Ama o anda kara kamyonun ön camına dikkatlice bakınca bir şeyler görüldüğünü fark etti. Camın ardında gördüğü şeyler tanıdıktı. Babasıyla olan son anısı görülüyordu. Babası ona doğum gününde hediye olan bir kol saati veriyordu. Babasını ne kadar çok özlediğini düşünürken farkında olmadan o hiç çıkartmadığı kol saatine dokunuyordu.

"Zihnine girmesine izin verme." diye Kumul'un sesi kulağına anca ulaşmaktaydı.

Görüntüler değişiyordu ve bu sefer de Lider ile olan konuşmasını görmeye başladı. Onun gibi olmayı ne kadar da çok isterdi. Lider kısa zamanda bir sürü şeyi başarmıştı ve en önemlisi hiç pes etmemişti.

Kara kamyon ise geriye doğru gitmeye başlamıştı. Hız kazanıp düşmanını ezmeyi planlıyor gibiydi. Kumul artık harekete geçmesi gerektiğini anlamıştı, kara kamyonun geriye gitmeye başlaması üzerine Ozan'ın yanına gelmişti. Ozan'ın elinden keseyi aldı ve: "Onu gerçek yapan biziz, anlamadın mı? Bizim anılarımızdan, korkularımızdan güç alıyor. Ona hareket etme yetisi kazandıran bizleriz. Bu yüzden onu yenmenin tek bir yolu var, o da anıları ve korkuları kum taneleriyle örtmek, onların hayatımızı yönlendirmesine izin vermemek." diye açıkladı.

Ozan, kadının anlattıklarını dinlemiyordu bile. Aslında dinlemesi lazımdı, sonuçta bulunduğu yerdeki en büyük gizeme yanıt veriyordu.

"Kumlar eskiden zamanı ölçmek için kullanılırdı. Zamanın üzerini örterlerdi, şimdi aynı şekilde ona karşı da en büyük düşman."

Ozan şu andaki duruma yoğunlaşamıyordu, ama en azından kadının bir başka gizeme daha yanıt verdiğini biliyordu. Kara kamyon, aslında zamanın ta kendisiydi. Anıların, korkuların, düşüncelerin birleşimiydi. Zamana hayat veren insanlardı, insanların yaşadıkları, korkuları ve hayalleri idi. Bunlar olmadan zaman aslında bir hiçti, onun yaşaması için insanlara ihtiyacı vardı. Bu yüzden de insanların burada bulunmaması gerekiyordu. Ozan buraya nasıl geldiğini bilmiyordu, ama tek bildiği kara kamyon biçiminde dolaşan "zaman"ın yaşam alanında olduğuydu.

Kara kamyon, üzerlerine gelmeye başlamıştı artık. Ozan bu belaya kendisi bulaşmıştı, Kumul'u da tehlikeye atmıştı, daha fazla korkmak ve başkalarının onun yerine kararlar almasını istemiyordu. Ozan, Kumul'un elinden kum dolu keseyi aldı ve kara kamyonun üzerine doğru yürüdü.

"Seni var eden kişilere karşı daha kibar olmalısın, şimdi inine dön ve bir daha ne beni ne de arkadaşımızı rahatsız etme." diye bağırdı ve kumları karar kamyona fırlattı. Ön camdan yansıyan anılar silindi ve kara kamyon ani bir dönüş yaparak uzaklaştı.

"Sonunda zamanın kontrolünü eline aldın, arkadaşım." diye takıldı Kumul.

Ozan ne diyeceğini bilemedi, sadece gülümsedi. Buraya nasıl geldiğine anlam veremiyordu. Kumul, Ozan'ın ne düşündüğünü anlamış gibiydi. Bir gizemi daha aydınlatma zamanı gelmişti, ama bunu göstermesi gerekiyordu.

"Evin yakınlarda mı? Belki banyonun camından bir daha dikkatlice bakmak istersin."

BOŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin