Üçüncü Bölüm; Nasıl uyuyabilirim?

186 26 128
                                    


sim jaeyun's pov

Layla'yla karşılaştığım o günün üzerinden yaklaşık bir hafta geçmişti. Sunghoon bana o gün seni görmeyi çok isterim demişti ancak öyle olmamıştı. Çalıştığım bu yerin normalden daha yoğun olmasını tamamen şanssızlığıma bağlıyordum. Çalıştığı yerin buraya yakın olduğunu biliyordum, evinin de evime fazla uzak olmadığını da kendisi söylemişti ilk tanıştığımız gün ancak bu şekilde bile denk gelememiştik.

Çıkış saatim neredeyse gelmişti artık, son kez yerleri silmem ile bütün işim bitmişti. Saat gece yarısına geliyordu neredeyse ve ben yeni çıkabiliyordum. Yorucu bir gündü ve normalinden daha geç çıkmam da cabasıydı. Üzerime ceketimi alıp kapıyı kilitlediğimde bütün işim bitmişti. Sessiz, ıssız sokakta bir başıma evime doğru yürüyordum. Evimin olduğu sokağa girdiğimde gördüğüm görüntüyle yüzümde bir gülümseme yer edinmişti. Bu şehre, bu eve taşındığım günden bu yana her zaman evimin kapısında beni bekleyen birisi vardı. Küçücük bir kediydi. O kadar tatlıydı ki, kapımda onu gördüğüm zamanlar çalışmanın verdiği o yorgunluğu tamamen unutuyordum. Zihnimi temziliyordu kötü olan her şeyden. Hayvanlar her zaman huzur bulduğum o bölge olmuşlardı benim için. Gri beyaz bir kediydi bu. Ona daha bir isim düşünmemiştim açıkçası. Hiç de aklıma gelmemişti şimdiye kadar. Gözlerinin çevresi ve kulakları griydi, yüzünün geri kalanı ise beyaz devam ediyordu. Vücudu gri beyazdı aynı şekilde. Gözleri açık kahveydi. Çok uysal ve şımarık bir kızdı kendisi. Sürekli ayaklarıma sürtünür, ona eğildiğimde kucağıma tırmanırdı hiç beklemeden.

Sokağın başında beni gördüğünde hemen miyavladı ve bana doğru gelmeye başladı. Yanıma geldiğinde eğildim ve kucağıma çıkmasını bekledim. Kucağıma gelen kediyle birlikte evime doğru yürürken bir yandan da onu seviyordum. Kafasını omzuma yaslamış bir şekilde duruyordu, böylesi sarılıyormuş gibi hissettiriyordu bana. Onunla konuşuyordum bazen. Birkaç şey söylüyor seviyordum onu. Bazen karşılık veriyordu. Kedilerde bana tuhaf gelen ama aynı zamanda mutlu eden bir şeydi bu benim için. Söylediğimiz kelimeleri anlıyormuş gibi yanıt vermeleri tuhaftı. Bir yandan da içimi yumuşacık yapıyordu. Evimin önüne geldiğimde onu yere indirdim ve evin kapısını açtım. Eve girmeden bulunan o küçük kısımda dışarıdaki hayvanlar için bulundurduğum büyük kedi mamasından döktüm ona. Yemeğini yerlen kuyruğunu sürekli sallaması gülümsetti beni. Suyunu da tazeledikten sonra eğildiğim yerden kalktım. Kafasını birkaç kez daha okşadıktan sonra eve geçtim. Bu tarz küçük şeylerin böyle büyük etkilerle mutlu etmesi çok güzel hissettiriyordu.

Odama geçip giymek için kıyafetlerimi çıkardım. Ev çok sessizdi. Bu sessizlik ürkütücüydü ancak ilk güne göre buna daha çok alışabilmiştim. Alışık olmadığım bu sessizlik başlarda beni oldukça zorlamıştı. Çok zaman geçmeden alışabilmem beni mutlu ediyordu bu yüzden. Kocaman sessizliğin içinde aniden yankılanan telefon sesiyle irkildim. Korkutucuydu.

Ekranda gördüğüm isimle şaşırdım. Bir haftadır neredeyse görmediğim bir diğer kişi de Hyunjae'ydi. O gün numaramı istediğinde vermiştim ancak bir iki kere sabahları evden çıkarken rastlamamız dışında hiçbir iletişimimiz olmamıştı. Benim yoğun çalışma düzenim onun ise dersleri vardı. Aniden gelen bu arama beni şaşırtmıştı bu nedenle.

"Alo?"

"Merhaba Jaeyun! Müsait miydin, konuşabilir miyiz?"

"Evet, tabii."

"Şey, biliyorsun o gün kurabiyeyi yaptığım bir kişiden bahsetmiştim sana. Bugün çalıştığı yerde sahnesi var. Ben gideceğim ancak tek gitmek istemiyorum bu yüzden sen aklıma geldin. Gelmek ister misin?" Çekingen sesiyle üst üste kurduğu cümleler ile düşündüm. Eğer yarın sabahtan çalışmaya gidecek olsaydım düşünmeden reddederdim bu teklifi ancak yarın öğlen gidecektim kafeye. Belki de biraz kafamı dağıtmalıydım.

felt like throwing up • jakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin