Sekizinci Bölüm; Kandırdım.

174 24 208
                                    

sim jaeyun's pov

  Beklediğim kaldırım taşında hem içimdeki anlamsız heyecanı atmayı hem de ellerimin titremesinin geçmesini bekliyordum. Heyecanımın sebebi bariz bir şekilde belliydi. Zaten bu şehre geldiğimden bu yana beni bu hislere çeken tek bir kişi vardı.

  Sunghoon'u bekliyordum çünkü sahile indiğimiz günün bitiminde bana randevu konusunda yazacağını belirtmiş ve birkaç günün ardından da bana bugün için müsait olup olmadığımı sormuştu. Normalde çalışıyordum ancak bu mesajı aldığımda yanımda olan Sunwoo vardiyaları değişebileceğimizden bahsetmişti. Bunun üzerine de kabul etmiş ve sabırsızlık ile bugünü beklemiştim. Ona ısrarla ne yapacağımızı sorsam da asla söylememişti ve o gün göreceğimi belirtmişti. Sürprizleri severdim, her ne kadar bu güne kadar hiç almasamda sevmiştim. Artık seviyordum.

  Normal bir buluşma olsa bu denli heyecan yapacağımı asla düşünmüyordum ancak 'randevu' adı altında birlikte olmamız bile bu heyecana neden olmak için yeterliydi.

  Derin bir soluk çektim. Hava normalde olduğundan daha da soğuktu bugün. Yazdan ziyade sonbahar ve kışı daha çok seviyordum. Sonbaharda dökülen yapraklar, yağan yağmur ve verdiği o hissiyat oldukça hoşuma gidiyor ve beni mutlu ediyordu. Kışın ise bembeyaz görüntü hoşuma gidiyordu. Beyaz bana saflığı, mutluluğu ve masumiyeti hissettiriyordu.

  Sunghoon başta birlikte gitmek için ısrar etse de kabul etmemiş ve yürümek istediğimi söylemiştim. Aslında amacım tamamen yürürken heyecanımı atmaktı ama tahmin ettiğim gibi olmamıştı tabii. Yersiz heyecanım son bulmayı bırak azalmamıştı bile. O nereye gittiğimizi söylemediği için yakın bir yer söylemiş ve bende oraya gelmiştim. Şimdi ise onu bekliyordum. Geç kalmamıştı, ben anlaştığımız saatten çok önce gelmiştim.

  Arkamdan bir elin omzumu tutmasıyla irkildim. Elin sahibine baktığımda Sunghoon olduğunu gördüm. Daldığım düşünceler yüzünden dokunuşu beni korkutmaya yetmişti.

  Sunghoon korktuğumu görünce ellerini omuzlarıma koydu ve belli belirsiz bir dokunuşla baş parmağıyla okşadı. "Sakin ol," ellerini çekti ve dönmem için hareket yaptı. O bir adım ileride yürürken bende onu takip ediyordum. "Korkutmak istememiştim, üzgünüm." Sorun değil dercesine kafamı salladım. Beni korkutan dokunuşu değildi, fazla kapıldığım düşüncelerimdi.

  "Dalmışım ondan korktum. Sorun değil."

  "Ne düşünüyordun o kadar?"

  "Her şeyi…" Ona seni düşünüyordum diyemezdim. Diğerlerini açıklayabilecekken onu düşünmemi açıklayamazdım.

  "Anlıyorum.. Birkaç dakika yürüyeceğiz sadece. Çok bekletmemişimdir umarım."

  "Hayır, bekletmedin. Zaten anlaştığımız saatten önce gelen benim."

  Elleri montunun cebinde yürüyordu. Bir-iki adım arkasından gelen bana göz ucuyla baktıktan sonra durdu. Ani duruşuyla bende durdum merakla. Eli hâlâ cebindeyken kolunu bana uzatmasıyla ona baktım. Beklemediğim bu hareket kıkırdamama neden oldu. Koluna girdiğimde yürümeye devam etti. Böylece hem o bizi yönlendiriyor hem de yan yana yürümüş oluyorduk.

  Sessiz bir şekilde yürürken kollarımıza bakarken düşünmeden edemedim. Güzel duruyorduk aslında. O beni yönlendirirken nereye gittiğimizi dâhi bilmememe rağmen gram tereddüt yoktu içimde. İçimdeki ona karşı olan bu güven tohumları beni onunla beraber huzura götürüyordu sanki. İlk defa birisine güvendiğim için pişman değildim. İlk defa annemden başka birisine güveniyordum.

  Gördüğüm kayak pisti ile duraksar gibi oldum. Benim evimdeyken onun küçüklük fotoğraflarına baktığımız zaman yaptığımız o konuşma geldi aklıma. Buz patenini her ne kadar onda gördüğümde merak etsemde ürkütücüydü. Merak ediyordum buzun üzerindeyken onu fotoğraflardan bile hissedilecek kadar mutlu eden şeyin ne olduğunu. Merak ediyordum kaygan zeminde süzülmenin nasıl bir hissiyat vereceğini. Ancak korkuyordum da işte. Elinde olmadan ilerlemek güvensizlik veriyordu bana. Ancak bana o gün ona güvenebileceğimi hissettirmiş ve bana öğreteceğini söylemişti. Ona güvenmeyi seçtim, bir kez daha…

felt like throwing up • jakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin