-
Aklıma fikir gelmediği için biraz geç yazdım ama bu bölüm diğerlerinden daha uzun oldu en azından. Hadi başlayın siz okumaya
-
"Mutlu musun? "diye sormuştu Hyunjin elindeki dondurmayla resmen zıplayarak yürüyen oğlana bakarak.
"Neden mutlu olmayayım ki? "demişti oğlan elindeki dondurmayı keyiflice yalayarak.
"Hastanedeki halinle şimdiki halin arasında dağlar kadar fark var. "
Jeongin anlamamış gibi başını sağa doğru eğip bakmıştı karşısındaki oğlana.
"Ne demek istiyorsun? "
"Mutlu değilsen mutluymuş gibi davranmak zorunda değilsin. "
Gülümsemişti oğlan ve biraz önce sorduğu soruyu tekrar sormuştu.
"Neden mutlu olmayayım ki? "
Hyunjin oğlanın gözlerinin önüne gelen buklelerini arkaya doğru itmişti.
"Koş. "demişti sadece. Oğlan anlam veremese de, soru sormamıştı.
Yeterince soru vardı zaten. Ne gerek vardı daha çok soru sorup her şeyi daha da karmaşıklaştırmaya. Çoktan koşmaya başlayan Hyunjin'in arkasından bağırmıştı.
"Yavaş ol biraz. "
Sonunda koşmayı bıraktıklarında bir köprünün üzerindelerdi. Neden burada olduklarını anlamayan Jeongin köprünün korkuluklarına yaslanmış nefeslenen oğlanın yanına yaklaşmıştı usulca.
Oğlan Jeongin'e gülümsemiş ve denize doğru dönmüştü. Jeongin de onu taklit etmiş ve denizi izlemeye başlamıştı.
"Denizi seviyorum. "demişti.
Hyunjin oğlana dönüp sormuştu.
"Neden? "
Jeongin gülümsemişti.
"Neden her şeyi soruyorsun?"demişti.
"Yeterince soru var zaten. "
Hyunjin'in huyuydu bu, her şeyi sorgulardı. Gökyüzünün neden mavi olduğundan, insanların neden konuştuğuna kadar. Jeongin ise soruları sevmezdi hatta nefret ederdi sorulardan. Ancak bu sefer cevaplamak istemişti oğlanın sorusunu.
İlk defa bir soruyu cevaplamak istemişti Jeongin. İlk defa açıklamak istemişti kendini.
"Deniz çok temiz. "demişti Jeongin bakışlarını denizden ayırmadan. "Çok saf. Hiçbir suçu, hiçbir sorunu yok. Sorulara cevaplar aramak zorunda değil. Bu yüzden seviyorum onu. "
"Yanılıyorsun. "demişti Hyunjin. "Deniz sandığın kadar saf ve temiz değil. Çok sevdiklerimizi alabiliyor bazen bizden. "
Jeongin denizi öylece izleyen oğlana çevirmişti gözlerini.
Hırsla bakıyordu denize oğlan. Sanki bir yandan nefret ediyor, bir yandan da seviyordu denizi. Çözememişti Jeongin oğlanın bakışlarını. Gözleri bir bulmaca gibiydi sanki veya bir soru, çözülmesi imkansız bir matematik problemi.
-
Odanın ortasında çıldırmış gibi dolaşan oğlan yatağa bıraktı kendini. Uykusuzluktan açamadığı gözlerini yumup elindeki yastığını yere fırlattı, tüm hırsını ve sinirini ondan çıkarmak ister gibi.
"Çetemize katıl Han Jisung. "
Düşüncelerini kontrol edemiyor, bu cümle aklından çıkmıyordu. Han Jisung bunu yapabilir miydi? Daha yeni geldiği bir okulda, okul müdürünün bile uzak durmasını tembihlediği çocuklar onu çetelerine katılmaya davet etmişlerdi ve o ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Kabul etmeli miydi? Kabul ederse ne olurdu? Eğer redderse sıkıcı hayatı öylece sürüp gidecekti. Kabul ederse de başına bela almış olacaktı. Korkuyordu Han Jisung. Belirsizliğin korkusunu yaşıyordu. Beyni artık uyumasını söylerken kalbi ayakta kalıp sabaha kadar düşünmesini söylüyordu. Ancak Han Jisung beynini dinleyerek gelmişti buralara. Ve beynini dinlemeye devam edecekti. Yatağına yatıp başını yastığına koydu ancak gözlerini kapattığı anda aklına gelen tek kişi Minho'ydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
School Life/Minsung
FanfictionLisenin en güzel, gençliğinin en heyecanlı yıllarında yeni bir okula başlamak zorunda kalan Han Jisung ve başladığı okulda herkesin uzak durduğu bir çetenin üyesi olan Lee Minho Yan Shipler; Hyunin Chanmin Changlix