|Hoş Geldiniz.|
__________
Çoğu zaman insan, mazinin parçası olarak yaşamaya devam eder. Hayatın şartları ve önümüze sunduğu imkanlar yüzündendir bu. Başka bir sebebi var mıdır? Düşünmek lazım. Yaptığınız en ufak hatanın bedelini siz 10 yıl geçse bile anımsar, unutmazsınız. Çünkü ölümü bile unutturan hayat, acıyı unutturmaya yetmez.
Ölümü de gerçekten unutturur mu? İnsanoğlu alışıktır derler, ölüm o kadar basit midir? Bir insan, ölümün nasıl bir şey olduğunu ölmeden anlayamaz ya. O yüzden hep çok acı çekeceksin deriz. Oysa bir anda boşluğa düşmek gibi gözükmez mi?
Fikrimce, eğer ben şu vakit ölseydim ve karşımda çocuğum olsaydı, onun üzülmesini anlamsız bulurdum. Çünkü eğer üzüldüğü şey benim acı çekiyor oluşumsa ne tür bir saçmalıktır bu? Öldüğü zaman insanın acı çektiğini kim kanıtlar bize?
Belki yanar canın, içinden bir şeyler kopar ancak sen öldüğün an nasıl acı çekebilirsin ki? Bilincini tamamen yitirdiğini düşünürsek sen, kullanıp hissedemediğin her bir parçanın acısını nasıl tadacaksın?
Düşünmek lazım. Bunun için ölmek lazım.
Bir insan neden ölmek ister, bilmem ki. Soruyorum kendime öyle, hâlâ akmaya devam ediyor ya. Düşünmemek için engel yok, herhangi bir karşılık gerekirmiyor.
Tam tersi, senden hayatını çalabiliyor.
Bugün oldukça durgun hissediyorum, bilmiyorum. Söylediğim her söz anlamsızlığını çığlık çığlığa anlatıyor sanki bana. Boşa kürek çekiyorum gibi. Söylüyorum ama artık bu işin içine başka düşünceler de karışmış gibi.
Tıpkı, tıpkı toplum yüzünden yaşayamamak gibi.
Evet, tıpkı öyle. Bir saydığın ve sevdiğin her şeyle yargılandığın. En büyük acımdır bu benim, altımda hissettiğimi hafif nemli pantolonumdur. Saygı ne demektir? Gerçekten de birisinin özgürlüğünün bitişi, bir başkasının özgürlüğünün başlangıcına sebep olur mu? Bunu kanıtlayan nedir? Düşünmek lazım.
Saygıyı herkes hak eder mi? Ben hak eder miydim? Düşününce, hayır. Zihnim o kadar karışık ki midem bulanıyor yavaştan. Gözlerimi kırpıyorum hafifçe, hafif bir sızı oluyor. Yine bir sabah vakti ancak sabah gelmedi yemeğim, o yüzden daha bir soğuk etraf. Yine yerinde güneş, çarpıyor odama.
Eskiden dinlediğim şarkılar yerleşiyor zihnime ama söylemeye dilim varmıyor. Oturuşumdan, kaslarımın varlığını yitiriyorum az az. Zevk alıyorum. Acı çekiyor oluşumdan zevk alıyorum. Düşünmek beni yoruyor.
Esen rüzgâr masama varıyor öylece, açık kitabımın sayfalarını karıştırıyor. Duyuyorum bunları, yine bir korkak gibi ayıramıyorum gözlerimi aynadan. Bekliyorum, bekliyorum ama neyi bekliyorum? Hiç bilmem ki. Bekledikçe çürüyorum ve bu çürüğün kokusu sarıyor odamı.
Oysa gelseydi güzelim, özelim. Odamda öyle güzel parlardı ki güneş bile yitirirdi varlığını. Öyle ya, değil mi? Okuduğum en güzel kitap gözleri, gelmedikçe yitiriyorum sayfalarını. Rüzgâr yüzünden.
Bu sefer de rüzgâra bileniyorum, sinirimi ona veriyorum. İnsan kendine kızamayınca, kızınca eline bir şey geçmeyince neye sinirlenebiliyor ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
isyan.
SpiritualIslak tahtanın üzerinde gözlerim kapalıyken ayaklarım işe yaramıyor.