Her zamanki barın ve yine teksin.
Anladım bugün her bir şeyi dağıtmaya gelmişsin. Dertli olduğun soju içerkenki yüz ifadenden anlaşılıyor.Çok dar ve çok kısa elbisenle herkesin dikkatini çekiyorsun, bazı ucubelerin de.
Bakışlarımız her seferinde buluşuyor. Büyük ihtimalle şikayet edeceğin bir durum bakışlarımı üzerinden alamamam.
Çok sarhoş olduğun çok belli Jen, bu kadarını kendine yapmamalısın.
On veya on beşinci bardağın ve hala barmene doldurmasını söylüyorsun.Jisoo ile kavga edeceğim sanırım. Seni bugün yalnız bırakmaması gerekirdi, her ne olursa olsun.
Elindeki bardağı bile çok zor dengede tutuyorsun.Evine bırakmalıyım seni, bu böyle olmaz. Ayağa kalkıyorum yanına ilerleyeceğim, biraz uzağımdasın.
O sıra insanları ezmemeye çalışarak sana ulaşmaya çalışıyorum, yine o sıra yanına giden ucubeyi de farkediyorum.Hızlı adımlarla ilerliyorum, yanına oturuduğunu ve kolunu tuttuğunu görüyorum.
Senin zayıf anından yararlanmayı kendine hedeflemiş tahmin ettiğim gibi, ucube.Yanına varıyorum, bakışlarını bana çeviriyorsun. Yüzünün ve pürüzsüz tenini yakından farkediyorum. Geldiğime şaşırmış gibisin.
Ve yanımızdaki ite dönüyorum, seninle ne işi olduğunu soruyorum. Heybetimden korkmuş olacak ki, konuşmak istediğini falan geveliyor. Sevgilim olduğunu sanmış olmalı diye düşünüp ona konuşamazsın diyorum ve yanımızdan çekip gidiyor.
Sana dönüyorum Jen, elindeki bardakla oynuyorsun.
Seni eve bırakacağımı söylüyorum.
Bana boğuk ama hala çok güzel olan ses tonunla gerek yok diyorsun. Bense ısrar ediyorum. Çok sarhoş olduğunu söylüyorum.Ayağa kalkıyorsun. İnce askılı elbiseni düzeltiyorsun, gözlerimiz buluşunca,"Gerek yok Joon." diyorsun.
Joon diyorsun.
Seni tekrardan eve bırakacağım diyorum ve kolundan tutuyorum. İtiraz edeceğini biliyorum ama umursamıyorum. Seni nazikçe tutarken ilerletmeye çalışıyorum. Dengen yerinde değil. Ara sıra bir şeyler mırıldanıyorsun ama anlamıyorum ki ses 20 cm aşağımdan geliyor.
O sıra barın arka kapısından çıkıyoruz ve seni arabama ilerletiyorum. Rüzgardan uçuşan saçların ellerime saçılıyor. Ve arabama geldiğimizde seni nazikçe koltuğa oturtuyorum. Gözlerinin kapalı olduğunu yeni farkediyorum, Tanrım, yürürken nasıl uyumuş olabilirsin?
Sürücü koltuğuma geçtiğimde tekrardan gözlerimi sana çeviriyorum, bi bebek gibi uyuyorsun Jen. Tekrardan ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum ama bu sefer düşünmekle kalmıyorum, söylüyorum da.
Evinize geldiğimde, arabayı durduruyorum, iniyorum ve seni kucağıma alıyorum. Kucağımdaki minik bedenin, ve etrafa yayılan kokun... Hepsini hafızama kazımaya çalışıyorum. Kapıya geliyoruz, zile basıyorum. Kapıyı açan Jisoo'ya saydıracağım şeyleri düşünüyorum o sıra.
Ta ki kapıyı açan, Jin oluyor.
Tanrı aşkına ikimiz birbirimize bakıyoruz ve şoka uğruyoruz. Sonra arkadan Jisoo geliyor. Jisoo da şaşırıyor. Ben onların aksine eve girdiğimde bulduğum ilk kanepeye minik bedenini bırakıyorum ve hafifçe kıvrılıyorsun.
Jisoo'ya dönüp ona bir daha seni yalnız bırakmamasını, yanında olması gerektiğini diyorum. Jin'e de seninle de ayrı konuşacağım diyip evden çıkıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
everythingoes, namjen
Fanfictionnamjoon & jennie sadece beni farketmeni istiyorum, beni farkedip bana gelmeni. her geçen gün beni sana bağlayan neydi bilmiyorum, Jen.