İnsan gerçekten birini sevdiğini,birine aşık olduğunu nasıl anlar? Herkesin sürekli bahsettiği uğruna kitaplar yazdığı, filmler çektiği bu his gerçekten tam olarak ne?
İnsanın hem deli gibi mutlu olmasına hem de kül olacak kadar yanmasına neden olan bu duygu kimlere bahşediliyor.
Kimisi aşkını görür görmez kimisi de ona tutsak oldukça buluyor. Kimisi aşkını dağlara taşlara yazıyor kimisi de içinde saklayarak uzaktan yaşıyor.Aşk yüzyıllardır dillerde çözülemeyen bir gizem. Herkesin aynı bir parmak izi gibi kendine ait uğruna kitaplar yazacak , filmler çekecek ayrı bir sevda masalı aşk.
Ben ne yaptıysam kendi sevda masalımı yazamadım. Bu masalda prens ve prensesin sonsuza dek mutlu yaşadığı o bölüme gelmek için ne yaparsam yapayım sayfalar başa sarıyor bir türlü beni o mutlu sona götürmüyordu.
Bu masal zaten baştan belli etmişti mutsuz biteceğini.Tuğrul benim bu masalda prensim değildi onu prens yapan bendim. Masalın kaderini değiştirip masalı kendim yazmaya çalıştım. Çünkü başrol prenses ölmemeliydi. Kendim için kendi masalımı kendim bozdum.
Yeniden yeni bir sayfa açmak istediğimde ise sanırım artık bu masalı benim yazma hakkım artık elimden gitmişti. İlk sefer yarım kalan masal peşimi bırakmayacaktı. İkinci bir şansı çoktan kaybetmiştim ve hayatımın kontrolü yine başkalarının eline geçiyordu.
Tuğrul yüzünden başıma gelenler ve sonunun ne olacağını bilmediğim bu yolculukta özgürlüğümün ikinci kez elimden kayıp gitmesinin kanıtıydı.
Yaklaşık yarım saattir yoldaydık ve sonu meçhul olan bu yolculuk beni fazlasıyla geriyordu. Bir an önce ne olacaksa olsun istiyordum. Bu eli silahlı adamların Tuğrul ile ne derdi olduğunu bilmiyordum ancak belli ki niyetleri iyi değildi.
Tuğrul 'un bu adamlara borcu olabilirdi gayette bu heriflerde tefeci tipi vardı. Tuğrul bana bir borcu olduğundan veya paraya ihtiyacı olduğundan bahsetmemişti ama hiç.
Cihan diye bahsettikleri başları olduğunu düşündüğüm adamın derdi Tuğrul'u öldürmek olsaydı bunu çoktan yapmaz mıydı?
Peki benimle derdi neydi? Belki de Tuğrul'un canını yakmak içindi.Uzun yolculuktan sonra araba ormanlık bir araziye girdi. Toprak yolda bir süre ilerledik.
Bu ıssız yere herhalde bizi öldürmek için getirdiğini düşünürken kavşağı dönünce karşımıza çıkan büyük ihtişamlı konağın önünde araba yavaşça durdu. Böyle ıssız bir arazide bir konak beklemiyordum."İnin!"
Kumral saçlı adam kapıyı açıp arabadan indikten sonra ben de indim. Şoför ve Tuğrul da arabadan inmişti. Tuğrul'a yanaşıp sessiz olmasını umarak konuşmaya çalıştım.
"Her şeyin sebebi sensin, beni bu bok çukurundan çıkaracaksın Tuğrul. Bu meseleyi kendin hallet bir kere olsun benim için bir şey yap ve beni buradan kurtar "
"Efsun, elimden geleni yapacağım gerekirse ben ölürüm bu benim meselem ama benim elimde değil keşke olsa."
Titreyen dudaklarına bakınca gerçekten Tuğrul'u asla tanıyamayacağımı anladım. Bazen çok cesur bazen çok korkak olabiliyordu. Bir tür kişilik bozukluğu yaşadığını zaten iki yıl önce öğrenmiştim ama gerçekten onla başa çıkması çok zor oluyordu. Her gün yeni biriyle yaşamak gibiydi.
Adamlardan birinin telefonunun çalmasıyla Tuğrul'dan gözlerimi ayırdım ve konuşmaya kulak kesilmeye çalıştım.
"Geldik efendim. Evet kadın da. Anlaşıldı."
Adam konuşmasını bitirdikten sonra diğer adamlara döndü.
"Adamı bizim her zamanki yere götürün. Cihan Bey Efsun Hanımı önce ayrıca görmek istiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalle Dilberi (AraVerildi)
General Fiction"Ben sadece değerli olmak istemiştim Cihan. Ben kimsenin yuvasını yıkmak istemedim." Yanaklarımdan yaşlar istemeden süzülürken Cihan parmağını dudağıma bastırarak beni susturdu. "Sen kimsenin yuvasını yıkmadın Efsun. Seni kendi yuvandan attılar. Kay...