Bugün kendimi emekliye ayrılan 60 yaşındaki teyzeler gibi hissediyorum. Böyle sessiz, sakin, bir köşeye çekilmiş. Tek eksiğim okula getiremeyeceğim kediler.
Şuan için arzuladığım tek bir hedefim var, o da eve gidip kendimi yatağa atmak. Bir daha da sonsuza kadar kalkmamak. Fena mı olurdu ama, bazen gerçekten okumak gelmiyor içimden. Hep zengin züppeler mi baba parası yiyecek biraz da biz yiyelim.
Şöyle kocaman bir evim olsa denize karşı, bahçesini de ekip biçebileceğim. Havuz da şart tabi ki ara sıra girip rahatlayacağım. Hoş bir salıncak olsa bahçemin yeşillikleri arasında , alsam elime çayımı, kahvemi, kitabımı, taksam kulağıma kulaklığımı müziğimi dinlesem. Ah tabi ki kalorifer klima falan istemiyorum. Soba olsun evimde. Patates yapayım içinde, çayımı ısıtayım üzerinde. Çok üşüdüğüm zaman ise ayaklarımı dayıyayım sobaya ısınayım. Üzerine limon, portakal kabukları koyayım o hoş koku evin tüm odalarına yayılsın. kokladıkca içim açılsın. Bir kez daha şükredeyim halime. Ah son olarak çok sessizlik iyi değildir birde bana can yoldaşı olacak minik bir köpek yavrusu yeter. Küçücük patilerinin yere her vurduğunda çıkan o ses ile takip etse peşimden gelse her yere. İşte o küçük dosttan zarar gelmez. Rahat rahat derteşebileceğim bir hayat arkadaşı olur bana.
İnsanlardan uzak olsam. Huzurlu olsam. Daha ne isterim ki cennette gibi oh mis. Ama tabi ki şuan için mümkün olan şeyler değil bunlar. Her sabah aynı dangolozların bulunduğu bir sınıfa gelip, her öğlen sigara içmek için binbir emek harcayarak atlattığım güvenlik ekibinden kurtuluşum yok ne yazık ki.
Her matematik dersinde ağzımın sularını akıta akıta uyuyorum. Her derste aynı azarı işitiyorum. Ben azar işitmekten bıktım adam beni azarlamaktan bıkmadı. Eğer matematik dersi varsa o gün bilin ki benim saç baş birbirine girmiş. Kezban kızların kraliçesi olmuş gibi geziniyorum etrafta. Ve bu depresif halimden de asla utanç duymuyorum. Tabi ki bazen başıma dank ediyor da okuldan çıkmadan önce makyaj yapıyorum. Az bir süre için geçerli olsa da kıza benzemeyi başarıyorum.
Cuma günleri , keltoş müdürümüzün belirlediği ve kız öğrenciler için bazen kabusa dönüşen serbest kıyafet günü. Ben diğer kızlar gibi öyle sabahın köründe kalkıp saç baş makyaj uğraşamıyorum. Neden daha fazla uyumak varken alt tarafı iki kıytırık makyaj yapmak için erken uyanayım ki. Sırf 2 dakika geç kalkmak için sabah giyeceğim tişörtü akşamdan giyip yatan insandan bahsediyoruz burda. üşengeçlikte asla sınır tanımam.
Bazense üşengeç halimden eser kalmıyor. Sabah 5 dedin mi ayağa dikiliyorum saç yapıyorum. Makyajıma özeniyorum. Evden bir bakımlı çıkıyorum inanamazsınız. Görenler anaa sen kızmışsın ya lan diyorlar. Makyajın ilahi gücü işte.
Zaten ayda yılda bir makyaj yapıyorum, şans ya o gün mutlaka kıyafet kontrolü yapılır. Her hocadan ayrı bir azar işitirim. Ama bir hocamız var ki sağolsun her durumdan kurtarır beni. Racon gereği bir azar işitirim herkesin içinde ama daha sonra gelip çok beğendiğini söyler ve bir şekilde gönlümü alır. Az mı sigara içmem için kaçırdı o güvenliklerden beni. Tek problem adımı yanlış söylemesi. Az kaldı adımı çisem olarak benimsememe.
Tamam iyi hoş kadın ama sınavda iki kopya çektik diye devlet meselesi haline getirmese daha çok sevebilirim. Öğrencilik bu normaldir. Zaten gelipte ben kopya çekmedim diyen her insan yalan söyler . Olası şeyler bunlar. Bir kez veya daha çok bilemem ama eminim ki yapmadım diyen her insan evladı yalan söyler. Nerden mi biliyorum ? Zamanında çok söyledim o yalanları da yabancı gelmiyor artık. Hepsi kalıplaşmış söz öbekleri.
Bu arada bize kızarken söylediği bir söz dikkatimi çekti :
'' Empati yapın ya ben kopya çeken olsaydım ne tepki verirdiniz''. Evet bu cümleyi incelemek istiyorum.
Türkiye deki empati anlayışı '' senin anana bacına yapsalar hoşuna gider mi ?'' olduğu sürece bizden bir cacık olmaz hocaam. Tabi ki bu tarz şeyleri düşününce gülmeden edemedim. Bu sefer de öğretmenlerin sık sık kullanığı : '' Neye gülüyorsun yavrum söyle biz de gülelim'' lafı ile gülmemek için tuttuğum nefesimi bir kerede bıraktım ve kahkahalara boğuldum. Hal böyle olunca çıkartıverdi dikenlerini. Çocukla çocuk oluyor ya çok seviyorum bu kadını.
Derste kızar, eser gürler ama öğlen gene kaçmama yardım etti biricik öğretmenim. Petrole gittik kızlarla. Sipariş verdikten sonra içeriye girdim sigaram yoktu. Beklerken fark ettim arkamda olduğunu. Gördükten sonra nefesimi tutmuşum gene. İçim burkuldu. Ama en yakın arkadaşım dediği kızla ayrıldıktan sadece birkaç gün sonra el ele geçtiler ya gözlerime bakarak artık tamamen çıkarttım hayatımdan. Evet canım yandı evet sanki canımdan can gitti ama gitti ve bitti. Böylelikle bir kez daha anladım insanların ne mal olduğunu. Ama alıştım be. Dedikleri gibi zamanla alışıyormuş insan. Zaman her şeyin ilacıymış sahiden.
Zaman geçti ben yandım.
Zaman geçti ben yıkıldım.
Zamanı geldi ve ben güçlendim.
Şimdi kimseye ihtiyaç duymadan ayaktayım...
Yeni hayatımda artık iki yabancıyız. Ne o benim hayatıma girdi ne de ben onun. Zaten 3 hafta sonra yeni bir hayat için ilk adımlarımı atıyorum. Okul değiştirmeyi düşünüyorum. Belki de şehir. Tek bildiğim biraz daha buralarda devam edemeyeceğim.
Neyse hemen duygusal mod : on olmayalım ama değil mi? Bıraksalar direk bir arsız bela bir küçük emrah'a bağlayacağım.
Günün Uyarısı : Hiç bir şey için canını sıkma. Zaman her şeyin ilacıymış. Geliyor ve geçiyor. Bu gibi durumlarda ''en uzun, en çaresiz geveni düşün. Sabah olmadı mı ? Oldu. Gene olur.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elde Var Sıfır
Short StoryŞu boktan hayatımda yaşamadığım atraksiyon kalmadı. Sınav, aile, kankalar, okul ah birde şu mal kalbim hepiniz psikolojimi bozuyorsunuz. Yediğimi, içtiğimi, gezdiğimi, gördüğümü, yaşadıklarımı vee kimseye anlatamadıklarımı anlatma vaktii. Bir uykus...