Bu hikâyede geçen kişiler ve tüm olaylar, hayal ürünüdür. Hiç bir kurum ya da kuruluşla alakası yoktur.
Herkese merhaba. Yeni bir kurguyla karşınızdayım. Beklediğimin çok üstünde olan ilk kitap performansım İNSAN OLMANIN ACZİYETİ'ni bitirmenin sevincini yaşıyorum. Şuan da yayın evlerine ulaşmaya, dikkatlerini çekmeye çalışıyorum. Belki de hiç çekemem. Belki de hiç bir çalışmam kitaplaşmaz. Bunu ilk hikâyemi yazmaya başladığımda da söylemiştim. Ben aklımda ki eşsiz kurgularla ve yazmaya cesaret edilemeyecek şeylerle karşınıza çıkmaya devam edeceğimi söylemiştim. Acemiliğimi üzerimden attığımı düşünüyorum ve daha iyi bir kalemle karşınızda olmaya çalışacağım. VİCDAN MAHKEMESİN'de baş karakterimiz olan dedektif Mete ile birlikte, gerçek adalet nedir? Tanrının affediciliğine karşın insanoğlunun yargı sistemi acımasız değil mi? Sonuç olarak yargı yargılanabilir mi? Sadece Türk milletinin değil, tüm dünyanın bu kadar kandırıldığı, bilinmez güçlerle bu kadar matrixleştirildiği bir dönemde yargı yargılanmalı mı? Bu soruların peşinde koşacağız ve tabiki sizi temin ederim, ilk hikayem kadar beklenmedik bir final sizi bekliyor olacak...
“Sanık yeterince konuştu, yüce heyet son kararı versin.” Eski iç işleri bakanı olan sanık, şuanda olduğu yere hâlâ inanamıyordu. Tahminine göre İstanbul’da eski mahzenlerden birindeydi. Eski Bizans sarnıçlarına çok benziyordu. Karşısında bulunan yedi adet koltuk, eski Osmanlı çiniciliği ile işlenmiş heybetli görüntüsüyle, ortadaki en uzun olmak üzere sağa ve sola doğru kısalıyordu. Ahşap koltuklara uzanan merdivenler koltuklarla birleşince tek bir parça olan büyük görüntüsü bir tür tahtı oluşturuyordu. Sanık elleri zincirlenmiş ve diz üstü çökmüş, dehşet ve korku dolu yüz ifadesini ıslatan terli bir suratla umutsuzca başkana bakıyordu. Başkan elindeki asayı yere vurup bir kez daha konuştu. “Milletin heyeti kararını versin!” Sanığın arkasından gelen uğultu, adalet arayan halktan geliyordu. Ellerin de yanan meşaleler ve büyük sarnıcı ayakta tutan bin yıldan eski sütunlara asılmış ateşler, karanlığı ürkütücü bir ışıkla aydınlatıyordu. Yüzlerinde maske ve bembeyaz elbiseleri üzerine siyah renkli, ipekten ve kapüşonlu örtülerinin üstünden, boyunlarına asılan altın zincirleri olan bu elbiseler, heyetin yargılama törenleri için kutsal sayılıyordu. Ahlak felsefesini takıntı eden kaçık psikopatlar, ayağa kalkıp birbirlerine bakarak sadece kendilerinin anlayacağı hareketleri yaptıktan sonra sanığa döndüler. Ellerindeki asaları aynı anda yere vurup hükmü verdiler. “Vicdansız nefesler ölmeli!” Büyük ve karanlık sarnıçta yankılanan hüküm, bütün sesleri kesmişti. Gerçek adaletle yüzleşen eski bakanın korkudan büyüyen gözleri, etrafta kaçacak bir yer arıyordu. Ancak korkudan yaşaran gözleri, karanlıkta ona pekte faydalı olmuyordu. Panikleyerek ayağa kalkıp, hükme itiraz etti. “Siz hemen öldürmüyordunuz! Pişman olanları öldürmüyordunuz. Neden inanmıyorsunuz bana? Gerçekten çok pişmanım. Kendimi affettirmeme izin verin!” Eski bakanın çaresiz haykırışları, heyetin hepsinin başkana bakmasına neden oldu. Bu aslında sanığa açıklama yapması gerektiği anlamına geliyordu. Eğer ahlak felsefesine yakışan mantıklı bir cevap veremezse, bu durum yargılarına gölge düşürecekti. Başkan heyete uyarak konuşmaya başladı. “Bizi yanlış tanımışsın. Biz yargılama yapmıyoruz, yapamayız da. Yer yüzünde hiç kimse kusursuz yargıyı yapamaz. Sadece Tanrının kusursuz yargısına en yakın olan ve her insanda bulunan vicdan, yargılama yetkisine sahiptir. Sense pişman değilsin çünkü kendini yargılamadın bile. İstesen de yargılayamazsın. Çünkü sen vicdansızsın. Bu yüzden hakkındaki son hüküm, vicdansız nefesler ölmeli!” Başkanın açıklamasına ikna olan heyet asalarını bir kez daha ayaklarının yanına vurdu. Karanlığın içinden, yüzünde maske olamayan, ancak tören elbiselerini giyen bir adam ağır adımlarla sanığa yaklaşırken, arkasında tuttuğu baltayı çıkardı. Baltayı gören eski bakan gerisin geri kaçmaya çalışırken ayaklarında ki zincirler sırt üstü düşmesine neden oldu. Yalın ayaklarıyla yerden destek alarak, solucan gibi arkasına bakmadan sürünüyordu. Ayağının sivri bir taşa denk geldiğini fark edemeden, ayak tabanının yarılmasına neden oldu. Kanla birlikte çıkan acıyan çığlıkları artık sürünmesine engel oluyordu. Halkın arasından çıkan iki kişi, önlerinde debelenen, elleri, ayakları ve yüzü pis çamura bulanmış eski bakanı, kollarından tutarak ayağa kaldırdı. Sağ ayağından kan boşalan sanığı tekrar heyetinin önüne sürükleyerek getirdiler. Yargılanan kişilerden çoklarının serbest bırakıldığı, öldürülenlerin ise kanıyla kurumuş olan kütüğe kafasını yatırdılar. Yüzünde maske olmayan cellat pozisyonunu alıp baltasını kaldırdı ve son kez başını kaldırıp başkana baktı. Başkan baltanın inmesini söyleyen sesi, asasını bir kez daha yere vurarak verdi. Tereddütsüz yere inen balta bir kelleyi daha alırken, kendilerince haklı olduklarını düşünen bu fenomen grup, bir adaletsizliği daha yerine getirdiklerine inanıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCDAN MAHKEMESİ
Mystery / ThrillerBU HİKAYEDE GEÇEN KİŞİ VE OLAYLAR HAYAL ÜRÜNÜDÜR. HİC BİR KURUM YA DA KURULUŞLA ALAKASI YOKTUR!!! Baş komiser Mete kardeşi Mine'nin öldürülmesi üzerine, devletin ve iş dünyasının içinde yapılanan çok güçlü bir örgütle tanışır. Kardeşini öldüren sevg...